Farklı Bir Yürek Titremesi

Bu kez, yüreğimin bam telini titreştiren gönül kalemini dile getirip; ülkemin ülkülerine sevdalı olanlara sunmak istiyorum.
İnsan yaratıldığı günden beri mensubiyet şuuru ile hareket etmiş; kimi zaman hak adına kimi zaman da batıl adına birliktelikler oluşturmuştur. Bu birliktelikte, mesuliyet duygusu ile hareket edenler insan olmanın erdemini de yansıtmışlardır.
Hz. İbrahim’in Nemrut’a karşı, Hz. Musa’nın Firavun’a karşı, Kainat’ın Efendisi’nin Ebu Cehil’e ve müşriklere karşı verdiği mücadele beşeriyete ışık olmuş ve diriliş ruhunu ayağa kaldırmıştır. Her biri birer kamet olan Türk Sultanları’nın fisebilillah anlayışı da aynı gayeye matuf bir durumdur.
Onlar, diğergamlık duygusunu hayatlarının gayesi olarak algılamış ve yaşadıkları döneme önemli şerhler düşmüşlerdir. Öyle ki destanlara kaynak olmuş, ebed müddet anlayışına ilham oluşturmuşlardır.
Bu kutupların yaktığı ışığı doğru anlayanlar, bütün hayatlarını o çizgi doğrultusunda şekillendirmiş ve pek çoğu birer kutup olarak bulundukları mekanları hem ısıtmış hem de ışıtmışlardır.
Bugün o ülküleri yaşatma gayretinde olanlar, ideallerinin közünde pişiyor ve mazi ati köprüsünü kurmaya çalışıyorlar.
Öyleyse mefkure adamı olmanın getirdiği mesuliyetler, yolun yolcusu tarafından doğru anlaşılmalıdır. Onların istikameti, Hak kapısının azat kabul etmez köleliği çizgisindedir.
Bu sebebe binaen;
Onlar kutlu bir sevdanın ölçüsüz aşıklarıdır.
Onlar yüreklerinde pişen aşın kutsaliyeti ile sineleri köz olup, sevda ile doldukları dava uğruna her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olan gönül erleridir.
 Onlar milletinin imanını selamette görme ve milletinin mutluluğu ile üveykler gibi kanat çırpma azminde olan aşk erleridir.
  Onlar yürüdüler mi ardından dağların da kendileri ile birlikte yürüyeceğine inanan Estergon gibi coşkulu bir Tuna bestesidir.
  Onlar, bu toprağın sesi olmuşlar bu toprağın sinesinde büyüyerek… Ve kendilerini şöyle ifade etmişler kendi dillerince:
  “Bir sevda uğruna mıdır yok kaderin tecellisi ile birleşen bir tevafuk mudur bilemeyiz ama dolanıp dururuz ülkemizi inançlarımız adına…
Bir bakmışız, Karedeniz sınırına demir atmışız; bir zaman sonra ise Doğu seferine çıkmışızdır.
 İsteyerek olmasa bile hiç beklenmedik bir anda;
“Ben Anadolu’nun Güney Doğu’su
 Ben soğuk yellerin estiği yerim
 Dert derseniz bende kucak dolusu
 Ben kulun talihine küstüğü yerim” denilen bir mekana Güney Doğu’ya yollanmışız. Ardından Marmara’nın uzun kolunun güneyinde nefeslenirken, “Açtı mı ola şu Sivas’ın gülü yaprağı” türküsünün nağmesindeki gülün kokusunu hissedebilmek için İç Anadolu yollarına düşmüşüz. “
Sevda karşılıksız olunca tadı da başka olmuş kutlu toprakların yollarında dolanmak, adsız sansız yar uğruna…
  Ama her ne şekil ve sebep ile olursa olsun, yolculuğun mayasını yoğuran toprağa bakınca yol da yolculuk da mana kazanmış onlar için.
Bu yolların tatlı çilesi, milletin kültürünü, yetiştirdiği evlatlarının dimağına bir dantela gibi işlemektedir. Bunu bazen “Benim sadık yarim kara topraktır” diyen Veysel gibi; bazen dost kervanına derdini döken Pir Sultan Abdal gibi; bazen de Sivas’ta bir cami avlusundaki çocuğun yüreğini Türkistan’a taşıyan Yavuz Bülent Bakiler gibi yapmaktadır.
Kimi zaman Erzurumlu Emrah coşkusu ile, kimi zaman Hoca Ahmet Yesevi Divanı ile kimi zaman da Yunus’un odunlarındaki hikmet ile yetiştirir onları Anadolu’nun yolları…
Ve onlar, Mecnun’u da, Ferhat’ı da hayrete düşürecek kadar büyük ve mukaddes bir aşk ile severler bu memleketin yüreğindeki nameleri…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!