Uzun zamandır söylüyor, anlatıyor, yazıyorum.
Tarım sektöründe mevcut destekleme modeli ve mevcut kurumsal yapılar artık sektörün ve piyasanın ihtiyaçlarını karşılamakta gerekli regülasyonu (düzenleme/dengeleme) sağlamakta yetersiz kalıyor diye.
Mevcut destekleme tür, çeşit ve kalemleri o kadar fazla ve o kadar farklı sayı ve kategorilere ayrıştı ki kontrol edilmesi ve üzerinden “etki analizi” yapılması imkânsız hale geldi.
Destekleme tür, çeşit ve miktarlarının Bakanlığın kendi kurumsal yapısı içinde belirleniyor olmasına rağmen; açıklanan ürün alım fiyatlarının Bakanlığın bağlısı olsa da KİT statüsünde olan kurumlar üzerinde olması ve özerk bir yapı içerisinde, özel görevlendirme taşıması nedeniyle fonksiyonel bütünlüklü bir bakış açısını mümkün kılmamaktadır.
Bu nedenle mevcut destekleme modelinin artık daha gerçekçi ve piyasaya hızla uyum sağlayabilecek; tarafını ve yaklaşımını üretim ve çiftçiden yana belirginleştirecek yeni bir modele ve kurumsal anlayışa/kuruma acil ihtiyaç vardır.
Destekleme yönteminin ise arz ve talebin çiftçi ve tarım sektörü (Bitkisel+Hayvansal üretim) tarafgirliği içinde regüle edilmesi (düzenleme/dengeleme) elzem hale gelmiştir.
- Eşik fiyat,
- Fark ödemesi,
- Müdahale fiyatı,
Referans fiyat olarak piyasaya koruyucu ve kollamacı bir alım yönteminin hâkim olması ve özellikle stratejik ürünlerde bu modelin en kısa sürede devreye alınması şarttır. Bu şekliyle çiftçilerin hem ekim/üretim sezonu başında hem de üretimlerin pazarlama/hasat aşamasında önünü görmesi ve güvenilir bir üretim dönemi yaşaması mümkün olacaktır. Bu ise üretimin devamlılığını ve planlamasını mümkün kılacaktır. Hatta tersinden baktığımızda, planlı bir üretim yapmayı olanaklı hale getirecektir.
Peki, bu açıklamayı defalarca yapmama rağmen neden tekrar etmek zorunda kaldım?
Aşağıda TMO’un açıklaması var.
Hepinizin dikkatlice incelemesini rica ediyorum.
Ne gördünüz veya nasıl bir yorum getirdiniz bilmiyorum. Ancak yazarsanız öğrenme fırsatı bulabilirim.
Hani, çiftçiden alım fiyatları ile ithalat fiyatlarının, ithalat fiyatı lehine fazla olmasını anlamakta zorlansamda ülkenin ihtiyacı var; üretim ve rekolte yetersiz; dahilde işleme rejimi (DİR) kapsamında mamül madde olarak ihraç edilecek; daha kaliteli ürün alınacak gibi gerekçeleri duyar gibiyim.
Şimdilik bu tartışmaları geçiyorum. Ancak gerekçelerin yeterli olduğunu kabul etmediğimi belirtmek istiyorum.
Asıl dikkatinizi çekmek istediğim husus şu: Üç ay önce 1.650 TL’ye aldığımız Ekmeklik Buğdayı 125 TL/ton fazla fiyatla, 1.775 TL/ton olarak satışa çıkarıyoruz. Yani üç aylık fiyat farkı +%7,5.
Aynı durum makarnalık buğday için alım fiyatı 1.800 TL/ton iken ~%8,3 artışla 1950 TL/ton olarak satışa sunuyoruz.
Arpa için ise; 1.275 TL/ton aldığımız Arpa’yı 1.350 TL/ton fiyatla satıyoruz.
Artış oranı ~%5,9 civarında.
Yine bu fiyatlarla ilgili artış oranları enflasyonla uyumlu mu değil mi; madem bu fiyat oluşacaktı neden alım fiyatı olarak belirlenmedi gibi yorumları da bir kenara bırakıyorum.
Kenara bırakmayacağım husus ise çiftçilerimizin bundan ne kazancı olacak sorusu?
Yanıtınızın, bir kazancı olmaz olduğunu bilmemiz zor değil.
Eğer model içinde “fark ödemesi” olsaydı, kurumun buradan sağladığı ek gelir alım yapılan çiftçilere ödenmiş olacaktı.
Yani kazanan çiftçi olacaktı.
Mantık ve yaklaşım ise “kurumun değil çiftçinin kazancına” yönelik olacaktı.
Bu regülasyonda ithal fiyatı ise bu satış fiyatının baskısı ve arzı karşısında minumum talep/fiyat olarak karşımıza çıkacaktı. Satış fiyatı, ithalat fiyatına eşitlenene kadar ithalatın belirleyicisi fiyat olmayacaktı. Varsa başka gerekçeler ise “kolay erişim potası” altında sıvılaşmış olacaktı.
Peki şimdi neden olmuyor?
Belki olmak için olduracak algı ve çiftçi baskısını bekliyordur.
Ya da?
Onu da size bırakıyorum; sevgili çiftçi kardeşim.