Son zamanlarda Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerindeki olumsuz gelişmelere paralel olarak PKK terör örgütünün strateji ve saldırılarında konsept değişiklikleri göze çarpmaktadır. Terör örgütünün eylem ve saldırıları farklılaştıkça, terör örgütünün siyasi ve mahalli idarelerdeki destekçilerinin eylem ve söylemleri de farklılaşmaktadır. Bu değişmelere bağlı olarak da Hükümet ise tavrını yalnızca söylemde sertleştirmektedir.
Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkileri giderek gerilmekte, kontrolsüz bir biçimde her ihtimalli bir sürece doğru sürüklenmektedir.
Irak’ın merkezi Maliki hükümetiyle ilişkiler Sünni lider Haşimi’ye Türkiye’nin verdiği destekle ters yüz oldu. Kuzey Irak’taki Barzani yönetimiyle yürütülmeye çalışılan iyi ilişkiler de Barzani’nin Suriye’nin kuzeyindeki PYD/PKK oluşumuna verdiği destekle kötüleşmiştir.
Suriye ile ilişkilerde ise her iki ülkenin birbirinin iç istikrarını bozmaya yönelik üstü kapalı savaş hali şeklinde yürütülen bir sürece evrilmiştir.
İran-Türkiye ilişkileri Füze Kalkanı ve Suriye konusundaki fikir ayrılığı yüzünden neredeyse durma noktasına gelmiş durumdadır.
İsrail ve Ermenistan ile ilişkiler adeta askıya alınmıştır. Kıbrıs Rum yönetimi Türkiye’ye meydan okur hale gelmiştir.
Türkiye karadan ve denizden komşu olduğu ülkelerle ilişkilerini sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Bölgedeki otorite boşluğu ve terör
Bölgede oluşan otorite boşluğu PKK’ya her türden terör için çok büyük imkânlar sağlamış bulunmaktadır.
PKK terör örgütü bundan daha elverişli bölgesel ve uluslar arası şartları, kendisi istese de yaratamazdı.
Bir kez daha ifade edelim ki Türkiye’ye yönelik terör ilk defa bu kadar çok bölgesel ve uluslararası destek, kaynak ve imkâna sahip olmuştur. Bu şu anlama da gelmektedir: PKK terörüyle mücadele Türkiye’nin irade ve kararlığıyla yapılabilecek şartları fazlasıyla aşmış, bölgesel ve uluslar arası boyutlar kazanmıştır.
PKK bu şartları en üst seviyede kullanabilmek için Şemdinli’de yeni bir yöntem denemiştir. Bölgede “alan hakimiyeti” sağlamak için “cephe savaşı” yapıyor görüntüsü vermiştir. Bunu da maliyeti ne olursa olsun çatışmaları sürekli kılarak yapmaya çalışmıştır. Terör örgütü bölgesel alanda hâkim, ülke bağlamında ise etkin olduğunu vurgulamak için Foça ve Gaziantep saldırılarını gerçekleştirmiştir.
Kışanak, Demirtaş, Baydemir vs.
Sivil/siyasi bölücü unsurlar ise PKK’nın TSK kadar güçlü olduğu ve iki gücün de birbirlerini yenemeyeceklerine özellikle vurgu yapıyor. 45 gündür (sözüm ona) TSK ile savaşan PKK’dan bahsederek bölgedeki hâkim otoritenin PKK olduğu vurgulanıyor. Halkın da devlete değil PKK’ya itaat etmesi teşvik ediliyor.
Bölücü strateji gereği PKK terör örgütüyle, KCK, BDP ve diğer sempatizanlarının aralarında rol paylaşımı yaptıkları anlaşılmaktadır. Her biri ayrı yönden devlet/millet bütünlüğüne saldırıyor.
Dağa çıkan ya da çıkarılan milletvekili, yolda PKK ile buluşan/kucaklaşan siyasi parti mensuplarının terör örgütüyle aynı amaca hizmet ettikleri açıktır. Vermeye çalıştıkları mesaj şudur: PKK bölgede duruma hâkimdir, istediği her şeyi yapacak güçtedir. Bölgesel otorite devlette değil PKK’dadır.
Eşbaşkan, eşkıya başkanı gibi konuşuyor: “Hakkâri’nin Şemdinli ve Çukurca ilçelerindeki 400 kilometrekarelik bir alan PKK denetimindedir” diyor. “Askerî noktalar gitti, yolları artık PKK denetliyor” iddiasında bulunuyor.
Dağa çıkan, yol kesen, kamyon yakan, şantiye basan, pusu kuran, mayın döşeyerek katliam yapan haydutlar çetesi PKK’yı kınamaya korkanlar, TSK’ya ve devlete çağırıda bulunuyor. Eli silahlı dağdaki katiller sürüsüne “Gerilla” ve “özgürlük savaşçısı” diyorlar. Evlatları katledilen Türk annelerini de evlatlarını katledenlere “Gerilla evladımız” demeye çağırıyorlar.
Kimisi belediye başkanlığıyla, kimisi de eş başkanlıkla eşkıya başkanlığını karıştırıyor! Bunu da bilinçli yapıyorlar. Sorun da buradadır.