ABD Büyükelçisinin uzun tutukluluk sürelerini eleştirmesi ve generaller, milletvekilleri, akademisyenler ile ilgili terörist iddialarının batı hukuku standartları açısından inandırıcı olmadığının açıklaması sonrasında, yandaş entelektüeller, Ergenekon operasyonlarına eleştirisel bakanların açığa düştüğünü düşünerek, “Hani bazıları Ergenekon’un arkasında ABD var diyorlardı. Ne oldu? Bakın, ABD büyükelçisi nasıl bir açıklama yaptı?” diyerek, kendilerince seviniyorlar. Peki, Ergenekon operasyonunun ABD ve NATO tarafından desteklendiğini ilk kez ortaya kim attı ve savundu? Bunu bir inceleyelim.
Ergenekon operasyonunun başladığı günlerde ABD’nin Ergenekon Operasyonu’nu neden desteklediğinin gerekçesi ise Türk Ordusu içinde ağırlıklı olarak Özel Kuvvetler içinde yoğunlaşmış “Avrasyacı-Rusçu” bir kliğin “temizlenmesi” olarak ortaya konulmuştur. İddiaya göre, ABD ve NATO, Ergenekon operasyonu ile Avrasyacı-Rusçu kliğin temizlenmesi için AKP iktidarına yardımcı olmaktadır.
İlk aşamada bir fısıltı olarak yayılan tezi Mümtazer Türköne şöyle dile getirmiştir: “Ergenekon operasyonu ile ilgili giderek daha fazla dillendirilen bir tez var. Bu operasyon ile kontrgerilla örgütlenmesinin dış politikada ABD’ye karşı Rus eksenini savunan kanadın tasfiye edildiği iddiası. Ben bu iddiayı inandırıcı bulmuyorum. Ama eksik olan bir şey var” (Zaman, 23 Eylül 2008)
Türköne’den gelen bu zayıf itiraza rağmen Ümraniye Soruşturması sürecinde Ergenekon operasyonuna büyük psikolojik-politik destek veren bazı akademisyen ve köşe yazarları, Türk Ordusu içinde Türk Ordusu’nu ve Türkiye’yi Rusya eksenine, Rus-Çin, İran zeminine kaydırmak isteyen, anti-AB’ci, anti-ABD’ci Rusçu bir kliğin, ABD ve NATO’nun desteği ile tasfiye edildiği görüşünü savunmuşlardır. Ahmet Altan şöyle demektedir: “Çünkü bütün bu olanlar sadece Türkiye’nin arzusu gibi görünmüyor bana. Yanılıyor olabilirim ama olanları izlerken hep bir ‘dünya operasyonu’ izliyorum izlenimine kapılıyorum.” (Cumhuriyet, 25 Eylül 2008)
Örneğin Hasan Cemal, Türkiye’de ulusalcı-aşırı milliyetçilerin, birinci sınıf demokrasiyi sevmeyenlerin, AB’den nefret edenlerin, “Türkiye, Avrupa’ya, Amerika’ya sırtını dönsün, Avrasya’ya açılsın ve Rusya’yla, Çin’le Orta Asya’yla hatta İran’la kendine yeni bir dünya kursun!…Ve asker içinde de etkili oldu. Örneğin Tuncer Kılınç Paşa… MGK Genel Sekreteriyken, Türkiye için Avrasya açılımını savunmuştu. Ergenekon davasının sanıklarından eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur Paşa’nın da davanın sivil sanıkları gibi Avrasyacılık konusunda benzer görüşleri benimsediği söylenebilir” görüşünü savunmuştur." (Milliyet, 24 Ekim 2008)
Bu izahın şampiyonlarının başında gelenlerden birisi de İhsan Dağı’dır. Prof. Dr. Dağı’ya göre Ergenekon operasyonu AKP’den çok uluslar arası dinamiklerin sonucudur. Küresel bir irade ortaya çıkmıştır ve operasyon gerçekleşmiştir. (Hürriyet, 11 Ocak 2009)
Dağı, daha da ayrıntıya girmekte, küresel iradeyi netleştirmekte ve gerekçesini de ortaya koymaktadır. İhsan Dağı’ya göre, Ergenekon Operasyonu, ABD’nin desteklediği bir operasyondur. Dağı, Ergenekon örgütünün Özel Harp Dairesi’den kaynaklandığını ileri sürmektedir.
Dağı’ya göre, “Amacı dışına çıkan ve Rusçu bir kliğin kontrolüne giren Türk Gladio’su artık korunup kollanmıyor. Nedeni açık: Gürcistan ve doğalgaz krizlerinde iyice görülen Rusya-Batı gerginliği Türkiye’yi yeniden vazgeçilmez bir cephe ülke konumuna getiriyor. Peki, böyle bir ülkede elli yıldır Batı güvenlik sistematiğinde bulunan bir ordunun Rusya yanlısı, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı Rusçu bir kliğin eline geçmesine seyirci kalır mı? Üstelik bu klik sadece ordu içinde yükselmeye değil, Özden Örnek günlüklerinden anlaşıldığı gibi fiili bir darbeyle yönetime el koymaya çalışmış. Ama başaramamışlar; Rusçu bir darbeye vize verilmemiş!” (Zaman, 13 Ocak 2009)
Dağı şöyle devam etmektedir. “Bunlardan Ergenekon soruşturmasında ABD/NATO parmağı olduğu sonucu çıkmaz. (Oysa Dağı, birkaç gün önce Ergenekon soruşturmasının arkasında ABD desteğinin olduğunu ileri sürmüştür.) Tasfiyeyi yargı yapıyor, ama dikkat; tasfiye edilen Ergenekon resmi bir kurumun uzantısı. Dolayısıyla bu örgütün arka plânında bulunan güçlerin tasfiye işlemine yönelik tutumu önemli. Nedir bu tutum? Sessizlik; ordunun ve ordu üzerinden ABD/NATO sessizliği. TSK üst yönetimi bu soruşturmalara izin vererek kendini Batı ittifakı içinde ’yeniden’konumlandırmaya çalışıyor.” (Zaman, 13 Ocak 2009)
Dağı, Türk Ordusu’nun, Soğuk Savaş sonrasında ortak düşman olan SSCB’nin ortadan kalkmasından sonra NATO’nun “ortak düşman” yerine, demokrasi, insan hakları ve hukuk devletine dayanan “ortak değerler” merkezli siyasetini kavrayamadığını/kabul etmediğini ileri sürmektedir. Dağı’ya göre, Türk Ordusu’nun “ortak değerleri” kabul etmemesinin arkasında rejim içinde kendi konumunu yitirmesi endişesi vardır. Bundan dolayı, Türk Ordusu içinde bir grup, Avrasyacı-Rusçu çizgiye kaymıştır. (Zaman, 27 Ocak 2009)
Dağı, Türk Ordusu içinde “Özel Harp Dairesi” veya “Özel Kuvvetler Komutanlığı” etrafında kümelenmiş küçük bir Rusçu kliği değil, bütün Türk Ordusu’nu Rusçu olmakla suçlamaktadır. Nasıl mı?
İşte şu cümlesi ile: “Fikret Bila’nın ‘Komutanlar Cephesi’ kitabı incelendiğinde TSK’nın üst düzey komutanlarının NATO, AB ve ABD hakkında nasıl bir duygu ve düşünceye sahip oldukları görebilir; müttefik değil, âdeta savaşa girişilecek bir hasım…” (Zaman, 27 Ocak 2009) Bu cümle bir kliği değil, bir orduyu anlatmaktadır.
Yasemin Çongar da “Amerikan siyasetinin ve ordusunun Türkiye’yi iyi tanıyan mensuplarının, TSK’nın Soğuk Savaş sonrasındaki performansına kuşkuyla baktıklarına bir çok kez tanık oldum. Türk Ordusu’nun Washington’da gitgide Batı’dan kopan, bazı unsurlarıyla Rusya’nın etki alanına giren Avrupa Birliği sürecini içine sindiremeyen, 1920’lerin zihniyetine tutsak, küreselleşmeden de Türkiye’nin küreselleşmeyle uyumlu toplumsal değişiminden de, giderek Türk toplumundan da kopuk bir kurum olarak algılanmaya başladığını gözledim” diyerek, Dağı’ya destek vermiştir." (Taraf, 14 Ocak 2009)
Dağı’ya göre, Türk Ordusu içindeki Avrasyacı/Rusçular aslında ABD, AKP’ye karşı yapmak istedikleri darbeyi desteklemediği için Avrasyacı/Rusçu olmuşlardır. (Zaman, 23 Ocak 2009) Dağı’ya destek yine Yasemin Çongar’dan gelmiştir. Çongar, Avrasyacıların Bush Yönetiminin entelektüel dinamosu olan neoconları, ABD’nin AKP’ye karşı ikna etmesi için çok çaba sarf ettiğini ileri sürmüştür. (Taraf, 28 Ocak 2009)
Ergun Babahan da 14 Ocak 2009’da Kanal 24’de özetle şöyle demiştir: “Ergenekon bölgede ABD’nin tetikçisi idi. ABD’ye sadakatle çalıştılar. Küresel dengeler değişti ve Ergenekon tetiğini ABD’ye yöneltmeye başlayınca da ABD Ergenekon’u tek tek tasfiye etmeye başladı. İşin bu boyutu görülmez ise Ergenekon meselesini anlamak mümkün değildir. ABD, “Rusçu, Putinci” olan eski adamlarını hızla tasfiye etmektedir. Son Ergenekon dalgasında gözaltına alınan E. Org. Tuncer Kılınç ta MGK Genel Sekreteri iken NATO-AB eksenine karşı Rusya-Çin-İran eksenini savunmuştu” (Star, 16 Ocak 2009)
Eski EGM İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu da Ümraniye soruşturmasının dış dinamiğinin ABD olduğunu düşünmektedir: “Sadece hükümetin iradesiyle bu iş çözülemez. Ergenekon operasyonu da tamamen iç dinamiklerle anlaşılamaz. Çünkü kural şudur: Bir örgütü kim kurduysa o tasfiye eder. İç ve dış dinamiklerin bir örgütü kurmaktaki amaçları bitmeden o örgüt bitmez. Gladio tipi yapılanmayı kuran dış dinamik Pentagon’dur. (…) Çünkü dünyada yükselen değer demokrasi, insan hakları ve özgürlükler… Türkiye’ye de bu dünyada Amerika tarafından bir rol biçiliyor. Türkiye’nin bu rolü üstlenmesi için şartlara uygun olması için, temizlenmesi lazım. Hatırlayın, Başbakan Erdoğan 5 Kasım 2007’deki Amerika ziyaretinde Bush’la görüşmüştü. Ergenekon operasyonu Washington’daki o görüşmeden sonra başladı.” (Taraf, 20 Nisan 2009)
ABD’nin Türk Ordusu’na yönelik müdahalesi konusunda belki de en çarpıcı ve açık yaklaşımı Zaman Gazetesi’nin Washington muhabiri Ali H. Arslan’ın satırlarında bulmak mümkündür. Arslan şöyle demektedir: “ABD’nin düşmanlara karşı önleyici saldırı doktrininin makûliyeti ve hakkaniyeti tartışılır. Ama dostlarının hayatî hatalarına karşı bazı önleyici mekanizmaları devreye sokmalarına itirazımız olamaz. Bunlardan biri, sesini şeksiz şüphesiz demokrasi lehinde yükseltmektir. Diğeri de, özel resmî görüşmelerde ilgililere de aynı mesajı daha da açık bir dille ifade etmektir. Özellikle ABD’nin Ankara büyükelçiliğine bu konuda çok iş düşüyor. Ve bir şeyler yapıldığı da kulağıma geliyor.” (Zaman, 30 Haziran 2008)
Gerçekten, Ümraniye soruşturmasına verilen siyasî desteğin ve düzenlenen Ergenekon psikolojik operasyonunun arkasındaki Amerikan desteğinin nedeni Türk Ordusu içinde bir kliğin veya Türk Ordusu’nun tamamının NATO, ABD ve AB karşıtı bir çizgiye kaymasına karşı, ABD’nin bir tepkisi midir yoksa ABD’nin tepkisinin nedeni bir başka şey midir?
Aşağıda bu hususu ayrıntılı olarak değerlendirmeden önce Dağı ve Çongar’ın ABD’nin Türkiye’de “Ergenekon sürecine” müdahale etmesini “meşru kabul etmelerinin” çok tehlikeli olan bir boyutunun altını çizmek gerekmektedir. 1968’de Çekoslovakya’da Çekoslovak Komünist Partisi Genel Sekreteri A. Dubçek’in geliştirdiği sosyalizm yorumuna Moskova sert tepki göstermiştir. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Brejnev, “Brejnev Doktrini” diye anılan doktrini ilân etmiştir. Bu doktrin, sosyalist ülkelerin egemenliğini kısıtlayan ve SSCB’ye sosyalist ülkelerin iç işlerine müdahale hakkı veren bir anlayışı ilân etmiştir. Kızılordu, Prag’ı işgal etmiştir. Türkiye’de ve dünyada bir çok sosyalist bu müdahaleyi destekler ve meşru görürken, bir çok sosyalist de SSCB ile olan yollarını ayırmıştır.
Cemal, Dağı, Babahan, Sarıibrahimoğlu, Çongar’ın temsil ettiği çizgi, “Moskova çizgisindeki komünistlere” benzer şekilde, ABD’nin Türk Ordusu’na müdahalesini meşru görmektedirler. Oysa, demokrasiyi savunan NATO, reel sosyalizmi savunan Varşova Paktı değildir. Türkiye, sosyalist Çekoslavakya, değildir. Türkiye egemen, bağımsız bir ülkedir. Türk siyaset, akademi, basın ve silahlı kuvvetlerinde bir çok insan ABD’ye, AB’ye, NATO’ya eleştirisel bakabilir.
Burada sorulması gereken soru yukarıda anılan kişilerin ileri sürdüğü tezin doğru olup olmadığını değerlendirmeden önce özgün olup olmadığı tespit edilmelidir. CIA üst düzey yöneticisi ve Türkiye uzmanı Graham Fuller, 19 Ekim 2007’de yazdığı “Ankara’nın ABD Düşmanlığı’nın Soykırım Kararından Çok Daha Derin Kökleri Var” başlıklı makalede şöyle demektedir: “Washington kızgın. Türk generaller, Batı’nın dayatmalarına karşı, Rus stratejik seçeneğini bile alçak sesle konuşmaktadırlar. Orta Asya enerji hatlarının Rusya veya İran ve Türkiye üzerinden Batı’ya ulaştırılması konusunda bazı anlaşmazlıklar olsa da, Ankara-Moskova ilişkilerine önem vermektedir; ABD’nin NATO’yu genişletme ve füze sorunu yoluyla Rus ayısına Kafkaslar’da ve Doğu Avrupa’da büyük çıkarları var. Çin ve Rusya’nın başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü Asya’da hakim jeopolitik gruplaşma olursa, Türkiye de tıpkı Afganistan, İran ve Hindistan gibi bu örgütle işbirliği yapacaktır. Washington buna karşıdır.” (Aydınlık, 6 Nisan 2008, Sayı 1081) Türk Ordusu içinde Rusçu Klik iddialarının kökeninde Fuller’in bu makalesi vardır.
Michael Gunter adlı Amerikalı istihbaratçı 2000 yazında Amerikan Kara Kuvvetlerinin dergisi olan Parameters’da “Yükselen Hegemon” adlı makalesinde şöyle yazmıştı: “Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk Ordusu, ülke içinde kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına, ne de uzun vadede Türkiye halkına rahat yüzü gösterecektir.” Sahte hahamın “Ergenekon bir proje idi” dediği işte budur.