Fransa, 1915 tarihinde vuku bulmuş Ermeni olaylarının soykırım olmadığını söylemeyi suç sayan yasa teklifini parlamento gündemine aldı. Tasarı Fransız Meclisinde yasalaşırsa bundan böyle herkes, Türklerle Ermeniler arasında 1915’te meydana gelen olayları “Türklerin yaptığı soykırım” olarak niteleyecektir. Aksi takdirde yasaya uygun davranmamaktan ağır para ve hapis cezası söz konusu olacaktır.
Başbakan Erdoğan bu gelişme karşısında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’i mektupla uyarır. Başbakan Erdoğan mektubunda “Bu yasa teklifi Türk Devleti ve ulusu ile Fransa’da yaşayan Türk toplumunu doğrudan hedef almakta ve hasmane bulunmaktadır. Bu adımın, iki ülke ilişkilerine sonuçları vahim olur” dedi.
1915 olaylarının içindeki Rus, İngiliz ve Ermeni kışkırtması tarihi bağlamda sabittir. Maraş kahramanlığını, Antep ise gaziliğini Fransız işgaline karşı verdiği mücadele ile kazanmıştır. Fransızlar işgal etmeden hem önce hem de sonra Anadolu coğrafyasında Ermenileri nasıl kışkırttığı, ayaklandırdığı ve provoke ettiği tarihi gerçekler arasındadır.
Fransa’nın dolaylı da olsa o dönemde meydana gelen ve sorumlu olduğu olayların üzerinden 96 yıl geçtikten sonra siyaset devşirmeye çalışması çok da anlaşılmaz değildir. Bu noktada yapılacak olan da bellidir. Türkiye Cumhuriyeti “Fransız Fransızlık yapmıştır” der, gerekli adımları da atar!
Başbakan Erdoğan’ın Fransa Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektup ve koyduğu tepki anlaşılırdır.
Ancak Erdoğan’ın tarihi olaylar karşısında anlaşılmaz olan ve çelişkiye düştüğü bir şey vardır. O da Başbakan Erdoğan’ın Türk tarihine yönelik olarak Dersim olaylarıyla ilgili suçlayıcı, 1915 olaylarıyla ilgili de takındığı savunucu tavrıdır. Başbakan Erdoğan 1937/38 isyanlarıyla ilgili olarak Cumhuriyet tarihini içeriden suçluyor. Sarkozy de 1915 olaylarıyla ilgili olarak o dönemi yani Türk tarihini dışarıdan suçluyor. Başbakan Erdoğan Dersim olaylarına şimdilik “katliam” diyor, Sarkozy ise “soykırım” diyor. Ermeni Devlet Başkanı, Türk yetkililer, Erivan’daki soykırım anıtı önünde “diz çöksün” diyor. Erdoğan da hem kendisi Dersim isyanıyla ilgili olarak özür diliyor hem de Kılıçdaroğlu’nun özür dilemesini istiyor.
Türk tarihini kirletmekte, suçlamakta ve aşağılamakta bu davranış biçimlerinin birbirinden farkı yoktur. Fransa’ya ’tarihi, parlamentolara değil tarihçilere bırakınız’deniliyor. Dersim olayları söz konusu olduğunda uzman tarihçilik yaparak tarihçilere tarih dayatılıyor. Bu inandırıcı bir tavır değildir. Bu yüzden de Erdoğan’ın görüşleri insanları ikna etmeye yetmiyor.
Erdoğan ve Sarkozy’nin karşıt göründükleri konuların yanında ortak oldukları yönleri de vardır. O da her iki liderin de siyasi amaç için her türlü aracı rahatlıkla kullanabilmekte gösterdikleri kıvraklıkla ilgilidir. Sözgelimi gerektiğinde Sarkozy, Kaddafi’ye Paris’te sarayın önünde develeriyle çadır kurdurtmuş, gerektiğinde ise başına bombalar yağdırmıştır. Başbakan Erdoğan için de aynı şey söylenebilir. Kaddafi’den ödül almak için Trablus’a giden de Erdoğan’dır. Kaddafi’yi tarihten silenlerin ellerini sıkmak için Trablus’a giden de yine Başbakan Erdoğan olmuştur.
Din, tarih, hukuk, ahlak gibi değerler siyasi araç haline getirildiğinde, insanların gerçeklere ulaşma imkânı giderek ortadan kalkar. Ancak hem Erdoğan hem de Sarkozy’nin gerçeklerin ortaya çıkması gibi bir niyetleri de yoktur. Çünkü onlar için, esas olan olgular değil algılardır. “Gerçek ne olursa olsun insanlar bizim istediğimiz biçimde düşünsün yeter” diyorlar.
Bu arada milli, dini, mezhep, etnik ya da bölgesel gruplar birbirlerine düşecekmiş bu onların çok da umurunda değildir. Akılcı siyaset, tarihten daha çok barış ve kardeşlik çıkaran siyasettir. Tarih ise Erdoğan ve Sarkozy gibi siyasetçiler yüzünden nefret, kin ve düşmanlık üreten bir objeye dönüşüyor. Sonuç ortadadır.