Erdoğan: “Uzlaşıyla hazırlanacak yeni Anayasa, en güzel 2023 hediyesi olacaktır”

Erdoğan: “Uzlaşıyla hazırlanacak yeni Anayasa, en güzel 2023 hediyesi olacaktır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bölünerek büyüyemeyiz. Parçalanarak güçlenemeyiz. Husumeti körükleyerek kardeşliği kökleştiremeyiz. Saplantılara sarılarak demokrasimizi ilerletemeyiz” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) 27. Dönem 5. Yasama Yılı açılışında konuştu.

Meclisin, iki defa gazilik unvanıyla müşerref olmuş, şartlar ne olursa olsun ülkesine ve milletine hizmet yolundan ayrılmamış müstesna bir kurum olduğunu ifade eden Erdoğan, “Tıpkı Millî Mücadele döneminde olduğu gibi 15 Temmuz’da da Meclisimiz, kirli ellerin bu mübarek ülkeye, bu kutlu çatıya değmesine izin vermemiştir” dedi.

“Artık milletimiz şunu biliyor: Türkiye Büyük Millet Meclisinin ışıkları yanıyorsa, Meclis çalışıyorsa, milletvekillerimiz görevleri başındaysa Allah’ın izniyle bu ülkenin sırtı yere gelmez” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Meclis kürsüsünde ifade edilen her beyanın, milletin çıkarı gayesiyle dile getirildiğini düşünüyorum. Milletiyle ve vekilleriyle yürüttüğümüz her mücadele gibi, büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası hedefimize de inşallah birlikte ulaşacağımıza inanıyorum. Son yıllarda üretkenliği daha da artan Meclisimizin, 2023 hedeflerimize ulaşma ve 2053 vizyonumuzu hayata geçirme konusunda üzerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getireceğinden şüphe duymuyorum.

Bir süre önce gündeme getirdiğimiz, ülkemize, tarihimizde ilk defa doğrudan millî iradenin eliyle yeni bir Anayasa kazandırma teklifimizin de Meclisimiz tarafından başarıyla hayata geçirileceğini ümit ediyorum.

Meclisimizin mümkün olursa tamamının uzlaşmasıyla hazırlanacak bir yeni Anayasa, milletimize vereceğimiz en güzel 2023 hediyesi olacaktır. Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin yeni Anayasa tekliflerini en kısa sürede kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyoruz.

Biz, seferle mükellef olduğumuz inancıyla bu girişimi başlattık, hazırlıklarımızı yapıyoruz, neticede karar ve takdir Yüce Meclisindir. Ülkemize kazandırmayı hedeflediğimiz doğrudan millî irade eliyle hazırlanmış bu ilk Anayasa teklifimize destek ve katkı verecek herkese şimdiden teşekkür ediyoruz.”

“Türkiye’nin bölgesiyle gönül bağı koparılamaz”

Konuşmasında Suriye’den Libya’ya, Balkanlardan Kafkasya’ya, Somali’den Afganistan’a, Azerbaycan’dan Kıbrıs’a, Filistin ve Kudüs’ten Keşmir’e, Rohingya Müslümanlarından Afrika’ya, Ukrayna’dan Uygur Türkleri’ne, Akdeniz ve Ege’de yaşanan olaylara değinen Erdoğan,  “Ülke ve millet olarak, hamdolsun, geçmişimizde ne sömürgecilik utancı ne soykırım ayıbı ne haksızlık ve adaletsizlik lekesi vardır. Bunun için de her yere, alnımız ak bir şekilde göğsümüzü gererek gidiyor, tenkitlerimizi de tekliflerimizi de hasbi bir şekilde dile getiriyoruz” dedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin çarpık yapısını eleştirmek için ortaya konulan, zamanla küresel sistemin tüm yanlışlarını da kapsayacak şekilde genişleyen “Dünya 5’ten büyüktür” tespitinin böylesine benimsenmesinin sebebinin bu olduğunu belirten Erdoğan, “Bölgemizde ve dünyada yaşanan her gelişme, bu tespitin haklılığını ve isabetini teyit etmektedir. Türkiye’nin bölgesiyle olan gönül bağını koparmaya çalışmak kimsenin hakkı da haddi de değildir” diye konuştu.

“Hiçbiri DEAŞ’la fiilen mücadele etmemiştir”

10. yılı geride bırakılan Suriye krizinde, uluslararası toplumun, hem fiili müdahale hem insani destek hem mülteci akınının yönetilmesi konusunda ne kadar aciz olduğunun hep birlikte görüldüğünü belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye tek başına 4 milyon mazluma kollarını açarken, sınırlarına dayanan birkaç bin mülteci karşısında paniğe kapılan, hakkı ve hukuku bir kenara bırakıp insanlıktan uzak davranışlar sergileyenler oldu. Hemen her gün, ellerinde avuçlarında ne varsa alınıp, üstüne bir de işkence edilerek botları delinerek ölüme terk edilen veya zorla geri gönderilen insanlarla karşılaşıyoruz.

Akdeniz’in karanlık sularında her yıl kaç bin kişinin umut yolculuğunda hayatını kaybettiğinin istatistiği dahi tutulamıyor. Avrupa’da kaybolan on binlerce mülteci çocuğun akıbeti hâlâ meçhul. Bu konuda bizim milletvekillerimizin yaptıkları girişimler dışında, kayda değer herhangi bir gayret veya çalışma da mevcut değil. Hâlbuki sadece bu hususlar bile tek başına, vicdanı, ahlakı, insana saygısı olan toplumları ayağa kaldırmaya, sorumlulardan hesap sormaya yeterli olmalıydı.”

Bu ikiyüzlülüğün benzerinin Suriye’deki terör örgütleri konusunda da yaşandığını ifade eden Erdoğan, “Özellikle DEAŞ bahanesiyle bölgenin altını üstüne getirenlerin hiçbiri, bu örgütle fiilen mücadele etmemiştir. Sadece Türkiye, bu karanlık örgütle sahada karşı karşıya gelmiş ve birileri tarafından sürekli şişirilen balonu kısa sürede patlatmıştır. Ama bazıları hâlâ Suriye’de DEAŞ bahanesiyle terör örgütlerini veya halkıyla kavgalı rejimi desteklemeyi sürdürmektedir. Tabii biz burada herkesin, terörle mücadele kılıfı altında bölgede kendi ajandasını hayata geçirme peşinde koştuğunu biliyoruz. Sırf bunun için yüz binlerce insanın ölmesine, milyonlarca insanın evlerinden, ülkelerinden edilerek sefalete sürüklenmesine göz yumanlara karşı hakkın ve hakikatin yanında yer almak, boynumuzun borcudur. Biz insani görevimizi yaptığımız için üstesinden gelemeyeceğimiz bir güvenlik veya refah krizine sürüklenmedik, ama bu saikle insanlıktan çıkanlar asla huzur bulmadılar, bulamayacaklar” diye konuştu.

“Hiçbirimiz için başka Türkiye yok”

19 yıllık süreçte eğitimden sağlığa, güvenlikten adalete, ulaşımdan enerjiye kadar devlet ve millet hayatının her alanında büyük atılımlar gerçekleştirildiğini söyleyen Erdoğan, “Artık siyasi olmaktan çıkıp millî hedefler hâline dönüşen bu vizyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisimizden başlayarak hiçbir ayrım gözetmeksizin, ülkemizin tüm fertleriyle hep birlikte sahiplenmeliyiz” dedi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü: Hiçbirimiz için başka Türkiye yok. Hiçbirimiz için başka vatan yok. Hiçbirimiz için başka devlet yok. Hiçbirimiz için başka gelecek yok. Aklımızdan asla çıkarmamalıyız ki; bölünerek büyüyemeyiz. Parçalanarak güçlenemeyiz. Husumeti körükleyerek kardeşliği kökleştiremeyiz. Saplantılara sarılarak demokrasimizi ilerletemeyiz. Bizi biz yapan değerlerden vazgeçerek ufkumuzu derinleştiremeyiz.

Dünyanın gittiği istikamet, farklılıklarımızı değil müştereklerimizi öne çıkararak birbirimize daha sıkı kenetlenmemiz gerektiğini gösteriyor. Bunu başaramayan toplumların ve ülkelerin başlarına gelenleri ibretle takip ediyoruz. Türkiye’yi bugüne kadar böyle bir duruma düşüremediler, inşallah bundan sonra da düşüremeyecekler.”

“Sınırlarımızda terör koridoru oluşturulmasını engelledik”

Türkiye’ye yapılan en büyük hizmetlerden birinin de güvenlik stratejilerinin değiştirilmesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Tehditleri kaynağında bulup yok etme esasına dayanan yeni güvenlik anlayışımız sayesinde, sınırlarımızın dibinde bir veya birkaç terör koridoru oluşturulmasının önüne geçtik” ifadesini kullandı.

“Yıllarca terör örgütleri dâhil her kesim tarafından istismar edilen ve adına ‘Kürt sorunu’ denen meseleyi, hak ve özgürlüklerden kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla çözdük” diyen Erdoğan, “Diyarbakır’daki vatandaşlarımıza bizzat söz verdiğimiz şekilde ret, inkâr, asimilasyon politikalarını nasıl ortadan kaldırdıysak, geri kalmışlık zincirini nasıl kırdıysa bu meseleyi hâlâ istismar konusu yapmak isteyenlerin maskelerini de aynı şekilde düşüreceğiz” şeklinde konuştu.

“Ekonominin de sorumluluğu bize aittir”

Türkiye’nin, sanayi devrimini kaçırmış, bilgi ve teknoloji devriminin de ucundan yetişmeye çalışan bir ülke olarak bugüne geldiğini anlatan Erdoğan, dünyanın artık, tarihte pek çok örneği görülen yeni ve köklü bir dönüşümün arifesinde bulunduğunu ifade etti.

İklim değişikliğinden yapay zekaya kadar pek çok karmaşık unsurun bir arada olduğu bu yeni devrimi yakalamak için çok önemli avantajlara sahip olunduğunu belirten Erdoğan, “Son 19 yılda ülkemizin demokraside ve kalkınmada kat ettiği mesafeye, yaklaşık 8 yıldır ardı ardına yaşadığımız çok boyutlu sınamaları da eklediğimizde, ortaya hepimiz için ümit verici bir fotoğraf çıkıyor” dedi.

“Ülke ve millet olarak, inşallah küresel sistemdeki bu yeni değişimi kaçırmayacak, her alanda hedeflediğimiz seviyelere ulaşacağız” diyen Erdoğan, “Türkiye’nin son 19 yılda elde ettiği her kazanım gibi, ekonominin de sorumluluğu bize aittir” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin IMF’ye olan 23,5 milyar dolarlık borcunu, 2013 yılı Mayıs ayında tamamen bitirerek, hiç de hoş hatıralarla anılmayan bir dönemi kapatmış olduklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birilerinin sürekli nerede diye sordukları Merkez Bankası rezervimiz de, 122 milyar dolar seviyesine ulaştı. Geçmişten bugüne baktığımızda ise milli gelirini üç kat artırmış, satın alma paritesine göre dünyada 11’inci sıraya yükselmiş; yatırımda, üretimde, ihracatta, istihdamda, büyümede rekorlar kırmış bir Türkiye görüyoruz. Son dönemde yaşadığımız sıkıntıların da aynı resmin içinde olduğunu elbette unutmuyoruz. Ama artılar-eksiler analizi yaptığımızda, artılarımızın kıyas edilemeyecek kadar fazla olduğunun kabul edilmesini de, hak teslimi babından bekliyoruz.”

“Belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemdeyiz”

Güncel bir ekonomi değerlendirmesi yapmak istediğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Dünya son iki yıldır küresel salgının sebep olduğu problemlerle boğuşuyor. Geçtiğimiz asırdaki dünya savaşlarının ya da bundan önce yaşanan küresel krizlerin getirdiği yüklere göre, çok daha derin, çok daha yıkıcı ve dönüştürücü bir dönemden geçiyoruz. Siyasi, sosyal ve ekonomik hayatta, doğru bildiğimiz, alışık olduğumuz düzenler temelden sarsılıyor. Küresel ekonominin temel belirleyicisi konumundaki ürünler başta olmak üzere, emtia fiyatlarında keskin artışlar yaşanıyor. Tedarik zincirlerindeki aksamalar, hammaddeye ve kritik bazı ürünlere erişimdeki darboğazlar halen sürüyor. İşsizlik küresel bir sorun olarak varlığını devam ettirirken, pek çok ülkede bütçe açıkları ve borçluluk oranları tarihi seviyelere ulaştı. Arz-talep dengesinin bozulduğu, enflasyon tehdidinin küresel çapta arttığı, belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemdeyiz. IMF ve Dünya Bankası gibi dünya ekonomisine yön verme iddiasıyla inşa edilen kurumlar ise ciddi bir yönetim krizi içindeler.”

Türkiye’nin uzun zamandır zaten maruz kaldığı küresel kuruluşların ekonomi analizlerinin tarafsızlığına ve şeffaflığına ilişkin soru işaretlerinin artık herkesin zihnini kurcaladığına dikkati çeken Erdoğan, “Bir bakıma Kovid-19 virüsü, dünya geneline yayılmış hastalıklı ve adaletsiz siyasi ve ekonomik düzeni de açığa çıkardı” dedi.

Türkiye’nin, işte bu zorlu dönemde güçlü kalmayı başaran, hatta gücünü artıran az sayıdaki ülkeden biri olduğunu belirten Erdoğan, “Böylesine kritik bir dönemde, iktidarı ve muhalefetiyle bazı hakikatleri açık yüreklilikle ortaya koymak, geleceğe ilişkin yol haritamızı da buna göre belirlemek mecburiyetindeyiz” dedi.

“Sarsıntılar başarılı bir şekilde yönetildi”

Her şeyden önce Türkiye’nin tüm dünyayı sarsan bir krizin etkilerine maruz kaldığı gerçeğinin kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkemizin bu büyük sağlık krizini ve onu izleyen artçı sarsıntıları, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma, uygulama, dönüştürme kabiliyeti sayesinde başarılı bir şekilde yönettiği de, inkârı mümkün olmayan bir başka gerçektir.

Sağlık alanında, vatandaşlarımız için gereken her hizmet, gecikmeden ve herhangi bir aksamaya meydan verilmeden sunulmuştur. Bilhassa Şehir Hastanelerimizin yüksek kapasitesi ve geniş imkânları, sisteme binen sıradışı yükü karşılayabilmemizi sağlamıştır. Hastaneye ve doktora erişimden yoğun bakıma ve solunum cihazına, maske ve temizlik malzemelerinden aşıya kadar hiçbir konuda ülkemizde kayda değer bir eksiklik, sıkıntı, yığılma yaşanmamıştır.”

Son 8 yılda yaşanan her olumlu ve olumsuz sürecin, ekonomiye de yansımaları olduğuna işaret eden Erdoğan, “Milletimizin sağlığını korumak için her türlü tedbiri alırken, işini, aşını, kurulu düzenini muhafaza etmesini temin amacıyla da imkânlarımızı seferber ettik” dedi.

Türkiye ekonomisinin ayakta kalması, üretimin kesintisiz sürmesi, istihdamın korunması için tüm kesimlere yönelik önlemleri devreye aldıklarını anlatan Erdoğan, işgücü piyasasına sunulan pek çok farklı destekle, vatandaşlar ve firmaların yanında olduklarını vurguladı.

Esnaf ve sanatkarlara hibe, kira ve ciro kaybı destekleri verdiklerini, vergi ve sosyal güvenlik prim ödemelerine ertelemeler getirdiklerini, kamuya olan borçların yapılandırılmasına imkan sağladıklarını, KDV ve kira stopajlarında indirimler yaptıklarını, tüm bunlarla birlikte, toplumun en korumasız kesimlerini sosyal destek ödemeleriyle ayakta tuttuklarını belirten Erdoğan, “Bundan sonra da ihtiyaç halinde her kesimin yanında yer almaya, gereken destekleri sağlamaya devam edeceğiz” diye konuştu.

“2021’i yüzde 9’luk bir büyüme ile kapatmayı öngörüyoruz”

İzlenen bu politika sayesinde, dünyadaki pek çok ülkeden pozitif yönde ayrışarak, geçen seneyi büyümeyle kapattıklarını söyleyen Erdoğan, “çok daha çarpıcı olması açısından” şu karşılaştırmayı yaptı:

“Ciddi bir küresel ekonomik krizin yaşandığı 2009’da hem dünya, hem de Türkiye ekonomisi küçülmüştü. Geçen yıl, küresel ekonominin küçülmesi 2009’a göre çok daha şiddetli oldu ve yüzde 3’ün üzerinde bir daralma yaşandı. Buna karşılık Türkiye, yüzde 1,8 büyüme başarısı gösterdi. Elbette bu başarıyı, sadece 2020’de bırakmadık. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,2 ve ikinci çeyreğinde yüzde 21,7’lik büyüme oranlarını yakaladık. Yatırımlar ve net ihracat, büyümeye oldukça yüksek katkı sağladı. Böylece dengeli ve sürdürülebilir büyüme hedefimize biraz daha yaklaştık. Yılın üçüncü çeyreğindeki ekonomik gelişmeler, güçlü sanayi üretimi ve ihracat ile hizmetler sektöründeki iyileşmenin de katkısıyla canlı bir şekilde devam ediyor. İnşallah 2021’i yüzde 9’luk bir büyüme ile kapatmayı öngörüyoruz.”

Büyümeye istihdam artışının da eşlik ettiğini söyleyen Erdoğan, “Bu yılın ilk 7 ayında istihdamdaki artış 1,7 milyon kişiye ulaşırken, toplam istihdam da salgın öncesi seviyeleri geride bıraktı. Türkiye, OECD ülkeleri arasında, salgın öncesi döneme göre istihdamını artıran sayılı devletlerden biridir” dedi.

Gelecek dönemdeki yol haritasını da Orta Vadeli Programla belirlediklerini hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Program dönemi boyunca, yıllık ortalama yüzde 5,3 büyümeyi, her sene 1,2 milyon kişiye istihdam sağlamayı, milli gelirimizi 1 trilyon doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Esasen, çok daha önce ulaşmak istediğimiz bu hedefleri, yaşadığımız onca badireye rağmen, bir parça gecikmeyle de olsa nihayet gerçekleştirecek olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Elde edeceğimiz büyümenin kalitesi, istikrarı, gelir dağılımı adaletini tesis etmesi ve gençlerimize yeni iş imkânları sağlaması bizim için kritik önemdedir. Bunun için, Ekonomi Reform Programı ve Orta Vadeli Programla belirlediğimiz eylemleri kararlılıkla hayata geçireceğiz.”

“Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız”

Türkiye’ni, gelişmiş ülkelerin aksine, enflasyonla ilk defa karşılaşan bir ülke olmadığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bu sebeple, enflasyonla etkili mücadele konusunda çok daha fazla deneyim ve araca sahibiz. Makroekonomik politikalardan yapısal reformlara kadar pek çok adımı atarak, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız. Gıda tarafında, gerek kuraklık, gerekse artan girdi maliyetlerinin etkisini azaltacak tedbirler alıyoruz. Bunlardan biri de, fahiş artışları anında tespit edip müdahaleye imkan sağlayacak Erken Uyarı Sistemidir.

Aynı şekilde rekabet politikalarımızı da mercek altına aldık. Rekabeti bozan, piyasadaki hâkim durumunu kötüye kullanan ve fiyatları keyfi bir şekilde belirleyen firmaların üzerine kararlılıkla gideceğiz.”

“Sermaye piyasalarını da daha güçlü kılmak istiyoruz”

Türkiye ekonomisinin gücünü, sağlam finansal sektörü ile disiplinli kamu maliyesinden aldığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bankacılık sektörümüzün aktif büyüklüğü 6,7 trilyon liraya ulaşırken, sermaye yeterliliği rasyosu yüzde 17,4 ve takibe dönüşüm oranı ise yüzde 3,7 seviyesindedir. Sürdürülebilir bir üretim yapısının oluşturulmasında, KOBİ’ler başta olmak üzere reel kesimin finans sektörü tarafından daha güçlü şekilde desteklenmesi şarttır. Aynı şekilde, reel sektörümüzün sürdürülebilir dönüşümü için yurt dışından fon sağlanması hususunda da bankacılık sektörümüzün öncülük edeceğine inanıyoruz. Bankacılık sektörünü tamamlayıcı şekilde sermaye piyasalarını da daha güçlü kılmak istiyoruz. Şirketlerimizden, bankacılık sektörüne bağımlılıklarını azaltarak, sermaye piyasası araçları yoluyla yatırımlarına uzun vadeli finansman sağlamalarını bekliyoruz.”

Sermaye piyasalarında ürün çeşitliliğini artırarak piyasa altyapısını geliştirdiklerini anlatan Erdoğan, hedefleri de şöyle anlattı:

“Reel sektörün sermaye piyasalarından finansman teminini teşvik etmek için Tahvil Garanti Fonu’nu, sürdürülebilir çevre dostu projelerin daha uygun şartlarda finansmanı için de Yeşil Tahvil ve Sukuk Rehberini hayata geçiriyoruz. Kamu maliyesindeki güçlü duruşumuzu salgın döneminde de taviz vermeden devam ettirdik. Bütçe açığının milli gelire oranını, bu yıl ve önümüzdeki yıl için yüzde 3,5 olarak belirledik. Bu sene, esnaf destekleri, aşı ve tıbbi malzeme alımları, kısa çalışma ödeneği kaynaklı prim kaybı ödemeleri, afetler için yapılan harcamalar, memur ve emeklilerimize yapılan enflasyon farkı ödemeleri ile eşel-mobil uygulamaları, bütçe açığı üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturdu. Bu ilave maliyetlerin bütçeye getirdiği yüklerin hafifletilmesi amacıyla bazı tedbirler aldık. Ekonomik aktivitedeki canlanma da gelir tarafındaki performansı yükseltti. Bu sayede, sene sonundaki yüzde 3,5’lik bütçe açığı hedefimize rahatlıkla ulaşacağımız anlaşılıyor. Bütçe açığını düşürerek borçlanma ihtiyacını azaltırken, borç stokunun yapısını da güçlendirdik.”

Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stoğunun milli gelire oranının, Maastricht Kriteri olan yüzde 60’ın oldukça altında olduğuna işaret eden Erdoğan, bu konuda yapılacakları da “Diğer ülkelerin merkez bankalarının atacağı adımları da dikkate alarak, temkinli ve ihtiyatlı bir borç yönetimi politikası uygulamaya devam edeceğiz. Yurt dışı kaynaklı dalgalanmalara karşı hazırlıklı olmak için nakit rezervimizi güçlü tutma politikamızı sürdüreceğiz” şeklinde sıraladı.

Yeşil kalkınma dönemi

Dünyanın gündeminde giderek daha çok öne çıkan konulardan birinin de çevre sorunları ve iklim değişikliğinin yol açtığı tabii afetler olduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan ettiğimiz Paris İklim Anlaşmasını Meclisin takdirine sunma kararımız, başlattığımız Yeşil Kalkınma Devriminin de ilk müjdesidir. Türkiye bundan sonra attığı her adımı, bu anlayışla planlayacak ve hayata geçirecektir.

Avrupa Yeşil Mutabakatıyla da uyumlu şekilde bu süreci devam ettirerek, insanlığa, vatandaşlarımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmekte kararlıyız. Bu kapsamda; enerjide, yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam gücümüz içindeki oranını, güneş, rüzgâr, nükleer üretim imkânlarına ağırlık vererek daha da artıracağız.

Doğalgaz tedariki, üretimi ve depolanması konusundaki yatırımlarımızı hızlandıracağız. Akkuyu’da halen süren nükleer güç santralimizin ilk etabını 2023’te hizmete alacak, yeni güç santrallerinin inşası için gereken adımları da atacağız.

Sanayide, bir yandan enerji yoğunluğunu azaltacak yüksek teknolojili altyapılara yönelirken, diğer yandan düşük emisyonlu ve temiz üretim tekniklerinin ağırlıkta olduğu uygulamaları teşvik edeceğiz.

Ulaştırmada, demiryolu ve denizyolunun yük ve yolcu taşımacılığındaki payını çoğaltacak, elektrikli ve hibrit araç kullanımının oranını yükselteceğiz.

Binaların tamamının enerji kimlik belgesine sahip olmasını sağlarken, sıfır enerjili bina standardını yaygınlaştıracağız. Tarımda, gıda atığını azaltacak tedbirler başta olmak üzere üretim, tedarik, geri dönüşüm sistemlerini güçlendireceğiz. Orman ve su gibi önemli yutak alan kaynaklarının kapasitesini önce 2 katına, sonra 3 katına çıkartacağız. Sıfır atık uygulamasını, evsel atıkların tamamına yakınını kapsayacak şekilde genişletecek, geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanım alanlarını çeşitlendireceğiz.

Her biri ciddi çalışmalar ve fedakârlıklar gerektiren bu yükümlülüklerin altına girmemizin sebebi, bu meseleyi kendimiz ve tüm insanlık için bir küresel güvenlik sorunu olarak görmemizden kaynaklanıyor. Bu doğrultuda yapılacak yatırımların finansmanı için, gelişmiş ülkelerin fonları başta olmak üzere, tüm uluslararası kaynakları kullanacağız.”

Kaynak: AjansBizim

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!