Ensar Kılıç ve Yarım Kalan İşleri…

 

 

Geçtiğimiz Bayram’ın 1. günü akşamı çok sevdiğim, dost olduğunu düşündüğüm bir arkadaşımı aradım telefonla. Mutad üzere “Ben Kemal, bayramınız…” derken karşıdan “kusura bakmayın hatırlayamadım” diye bir ses. “Efendim, ben Kemal Gürsoy, bayramınızı tebrik için aramıştım” dedim ve telefonu kapadım. Daha sonra bütün bayram boyunca kimseyi aramadım, arayamadım cesaret edip. Bu arkadaşla, en çok bir ay kadar öncesine kadar görüşüyor, birlikte çalışıyor, birlikte yemek yiyorduk.

Bayramdan o gün kadar önce uzun yıllar görmediğim Ensar Kılıç’ı bir vesile ile hastane koğuşunda ziyarete gitmiştik. Kapıdan girer girmez “Yahu Behçet, hoş geldin, sen de ihtiyarlıyorsun” diyerek o hasta hali ile bizi hatırladı ve şakalaştık.

Tükenmişti. Ama biyolojik olarak. Morali iyi idi, ümidini yitirmemişti. İyi olacağını, daha yapacak çok işimiz olduğunu, yarım kalan projelerini anlattı.

Yukarıdaki iki hikâyeyi Ensar Kılıç’ın nasıl biri olduğunun anlaşılması için yazdım. O, bir dost, yiğit bir dava adamı, imanlı bir Türk evladı idi. Bugün toprağa verdik. Cenaze törenine katılanlar, onun değerini bir birlerine bakarak anlamışlardır.

Allah rahmetini esirgemesin. Taksiratını affetsin, cennet ehlinden kılsın.

 

Ensar’ı 1978’de tanımıştım. TÖMFED(Töre Müzik ve Folklor Eğitim Derneği) Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin eğitim, kültür ve sosyal faaliyetlerini yürüttüğü bir dernekti. Ensar orada Tiyatro bölümünü idare ediyordu. Ahmet Gürsoy ve Mehmet Beyazıt’la birlikte çalışıyorlardı. Selahattin Turgay Daloğlu’nun “Hamalın Dramı” adlı esrini Ensar’ın yönetiminde sahneye koymuşlardı ve bütün Anadolu’yu gezerek oynuyorlardı. O artık “Hamal Müsennif”ti.

1983 yılında cezaevinden çıkıp “Avukat Bürosu”na intisap edince, büroda çalışan arkadaşlarla, haftanın stresini atmak için,  her hafta sonu tiyatro veya sinemaya ama genellikle tiyatroya giderdik. Bilet bulmakta zorlandığımız zamanlarda Ahmet Ağabey (Ahmet Doğan) bulur buluşturur bilet getirirdi.

O günlerden bir gün yolda karşılaştık ve merhum bizi Mamak Belediye konservatuarına davet etti. Kendisi kral, Mehmet Atay soytarıyı oynuyordu. Henüz öğrenci olmalarına rağmen çok başarılı idiler.  1985 yılından sonra 3 Mayıs 2010’a kadar görüşememiştik. 3 Mayıs’ta hastalığını anlattı. “Ama daha çok işimiz var, yeneceğim” diyordu. Olmadı, o menfur hastalığa yenildi.

 Daha var” dediği işini tamamlamak geride kalan bizlere ömrümüz oldukça borç olmuştur.

Ama işi nasıl tamamlayacağız? Şu üç eser bizi o kadar güzel anlatıyor ki:

1. “Ben seni sevdiğimi

      Dünyalara bildirdim

      İndirdin kaşlarını

      Babanı mı öldürdüm”

Evet. Türk Milliyetçiliği’ne gönül veren, bu yolda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, hayat düsturu ülkücü hareketin düsturu olan, MHP’yi de kendi çatısı gören birçok insan, sevgi ve bağlılığını indirilmiş kaşlar yüzünden izhar edemiyor. Yetişmiş ülkücüler, başka camialarda gördükleri itibarı kendi camialarında göremiyor, kendilerini dışlanmış hissediyor, biraz enaniyeti olanlar kendilerine değer verildiğini düşündükleri yerlerde nefislerini kandırıyor.

2.           “…

     Menim lal olmuş dilim

     Ne dedim yar incinir?”

Bu güzel Kerkük türküsü, ülkücü kesimin büyük kısmını çok açık anlatıyor. Etrafımızda birilerinin söylediklerinden, yazdıklarından, yaptıklarından ötürü küskün, ama gönlü hala bu tarafta olanların sayısı oldukça kabarık. Elbet burada da enaniyet ön planda. “Arkandan konuşan birileri varsa, sen ilerdesin” sözü hiç söylenmemiş gibi, her söze itibar ediliyor ve her gün bir yerlerde birkaç küskün zuhur ediyor.

  1.  “Gözüm sende, gönlüm sende

     Ben yok oldum artık bende

     Çağırsan da, gel desen de

     İnan gelmem ferman diye”

Küsenler, kendilerine göre haklı sebeplerle uzak duranlar, başka yerlerde ikbal arayanlar, enaniyetini yenememiş olanlar, ne yapılırsa yapılsın, nasıl çağrılırsa çağrılsın inatla uzak duruyor, çağrıyı belki de “ferman” görüyor ve bir türlü yuvaya dönmüyorlar. Dönmediklerinden geçtik, dışarıda sürekli camiayı yıpratmak için, -belki kasıtlı değildir- ellerinden geleni yapıyorlar.

Ensar’ın Rahmet-i Rahman’a kavuşmadan evvel işaret ettiği gibi henüz yolun yarısında bile değiliz. Yapacak, yapılacak çok iş var. Hele şimdi Türkiye ve Türk Milleti üzerinde bunca oyun oynanırken.

Bu işleri tamamlamak, yola çıktığımız zaman koyduğumuz hedefe varmak, mutlu ve müreffeh bir Türkiye ve Türk Dünyası için kimsenin kimseye kaş indirmemesi ilk olmazlardandır. Sonra herkesin kendine bakıp, başkalarının dediklerine kulak asmadan, küsmeden üzerine düşen görevi yapması olmazsa olmazlardandır.

Son olarak; küsenlerin, ikbal bulamadığı için ayrı düşenlerin enaniyeti bir yana bırakıp çağrılara kulaklarını tıkamadan, çağrıları “ferman” görmeden birlik ve beraberlik için her türlü gayreti göstermesi; her yönden, içeriden ve dışarıdan, dost bilinen düşman bilinen herkes tarafından saldırıya maruz kalan, asimetrik bir psikolojik harekâta muhatap olan Türk Milliyetçiliği’ne, ülkücü tavıra ve MHP’ye sahip çıkmalıdır. Vesselam…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!