Bilinç düzeyinde akla gelmez sanılan şeyin başa geldiği ani bir imaj değişimini Michel Foucault, “Epistemik çöküş” olarak kavramlaştırmıştı. Fransız İhtilali’ne kadar, bir kralın başının kesilebileceği asla akla gelmezdi. Derken birdenbire kralın başı kesildi, sıradan insanın toplumdaki rolü konusunda yepyeni, daha önce hiç akla gelmeyecek kelimelerle dolu bir dil icat edildi. Marks’ın “tarihin sonu” dediği “komünist toplum” bir anda zıddına dönüştü.
İnsanlık, yaşanılan yüzyılda çok daha acil ve ani bir bilinç değişimi sorunuyla karşı karşıyadır. Bunu kendisini, kendi isteğiyle, kendi ürettiği araçların eline rehin veren bir bilinç olarak açıklamak mümkündür. Bu bir çeşit Frankeştayn’laşmadır.
Bu, önce putu yapmak ardından da ona tapmak değildir. Bu, aynı zamanda insanın kendi elinden çıkan putun, elinde istememesine karşın rehin hale gelmesidir.
İletişim, bilişim ve kitle çağının bilginin sınırsız ve kontrolsüzlüğünü de beraberinde getirdiği bilinmektedir. Bu süreç birey-eşya dengesini bozup, bireyi eşya karşısında kontrolsüz, etkisiz, anlamsız ve güçsüz elemana indirgerken, devlete ve sisteme sıkı denetim, gözetim ve güçlü etkileme imkânı sağlamaktadır. Sistemin bilgi akışını kontrol altına almaya kolaylaştırmaktadır. Bilgi akışı toplumların eğitim sistemlerini ve kitlelerin kontrolünü de farklı mecralara sokmaktadır. Okullar artık bilginin katlanarak çoğaltılacağı ve kullanılacağı yapılar olmaktan çıkarak, bilgiye ulaşma yöntemlerinin verildiği ara istasyonlar haline geldi.
Nabi Avcı, “Enformatik Cehalet” adlı kitabında “enformasyon alanındaki yeni araçların hemen hemen tamamı, hareketli ya da hareketsiz görüntüler kadar, doğrudan doğruya zihni hedef alan verileri işlemeyi, saklamayı, çoğaltmayı ve dağıtmayı kolaylaştırmak üzere tasarlanıyor” tespitinde bulunuyor.
Bu anlamda Avcı, dijital teknolojinin insanı, toplumu ve kültürü bozduğu, edilgenleştirdiği ve mekanikleştirdiği tespitinde bulunuyor. Bu nedenledir ki genel olarak eğitimin, özel olarak da enformasyon toplumu için eğitimin, Orwell’in işaret ettiği sıkı denetim ve gözetim altına alınmış birey gerçeğini dikkate almak zorunda olduğunu söylüyor ki tespit doğrudur.
Ancak AKP’nin “FATİH Projesi” ile eğitimin dijitalleştirilmesi Nabi Avcı’nın dikkat çektiği sakıncaların tamamını içerir mahiyettedir.
Gerçekte “FATİH Projesi”yle kültür, tamamen dijital teknolojiye teslim edilmiş olacaktır. Avcı’nın bu konudaki tespitleri ile “FATİH Projesi” , birbirine tamamen karşıt unsurlar içeriyor. On milyar dolar harcanarak kurulacak alt yapısı kurulacak olan “FATİH Projesi”nin ömrünün en fazla beş yıl olacağını ise uzmanlar söylüyor. Ortada beş yıl sonra atıl hale gelecek devasa maliyetli bir proje var.
Bu projenin önce çocuklar üzerinde sonra da toplumda neden olacağı sosyo-psikolojik sorunlar konusunda ise yapılmış hiç bir araştırma yoktur.
Diğer taraftan daha bugün bilgisayar, internet, televizyon, cep telefonu, kredi kartı, tablet vb.. araçlar günümüzde toplumsal psikolojiye alt üst eden sorunların en önemli sebepleri arasına girmiştir. Bilişim teknolojileri merhameti, insani sıcaklığı, insanlar arasındaki organik ilişkileri alt üst etmiştir. Tepeden tırnağa dijitalleştirilmiş bir eğitimin insanları ne hale getireceği ise yaşanılarak öğrenilecek.
Tatminsizlik illetine yakalanmaların, yaygınlaşan boşanmaların, eşi görülmemiş cinayetlerin, sapkın intiharların en önemli nedenleri arasında ruhu öldüren dijital ilişkilerin olduğu bilinmektedir. Yabancılaşma sorunu ile anomik bunalımlar, çıldırma illetini tetikleyen temel sosyo psikolojik gerçeklerdir.
Bu konuda onca yayınına ve müktesebatına karşın TBMM Eğitim Komisyonu Başkanlığını yapan Nabi Avcı’nın “FATİH Projesi”nin öngördüğü tabletleri savunur konuma düşmüş olması ibretlik bir çelişkidir. Gerçeklerin ve vicdanın değil de siyasetin rüzgârında savrulmak; işte böyle bir şeydir.