Sarkozy döneminden bu yana Libya’daki istikrarı bozan hep Fransa olmuştur. General Hafter’i destekleyen ve silahlandıran ülkeler arasında Fransa daima başrolde olmuştur. Daha 2016 yılında Libya’da bir askeri helikopter düşürülmesi sonucu üç Fransız asker ölmüştü. Bunun üzerine Libya’nın meşru hükümeti ‘Fransız askerlerinin varlığını Libya’nın egemenliğinin ihlali olarak’ nitelendirmişti. Temmuz 2019’da Hafter’e bağlı güçler tarafından kullanılan bir üste Fransız yapımı füzeler ele geçirilmişti.
Türkiye’nin geç de olsa Libya’da duruma müdahil olması Fransa’nın oyununu bozmuştur. Bu yüzden Fransa’nın yeni nesil Cumhurbaşkanı Macron, Tunus Cumhurbaşkanı’yla görüştükten sonra “Türkiye’nin Libya’da tehlikeli bir oyun oynadığını… Türkiye’nin Libya’da ilerlemesine izin vermeyeceğini’ ifade ederek “Türkiye’ye sert tavrımız olacak” tehdidinde bulunuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 29 Ocak’ta Yunan Başbakanı Kiryos Miçotakis ile yaptığı görüşmenin ardından, bölgeye Fransız savaş gemilerini göndermeyi teklif etmişti. Macron, Miçotakis ile düzenlediği ortak basın toplantısında “Fransa’nın Libya-Türkiye anlaşmasından üzüntü duyduğunu en net şekilde ifade ediyorum” demişti.
Çok açıktır ki Türkiye emperyalist yılanın Libya’da kuyruğuna basmıştır. Feveran, tehdit, şantaj ve blöfler bunun için yapılmaktadır. Cezayir’de tarihi soykırımcı Fransa, Türkiye’yi, Libya’ya yönelik silah ambargosunu delmekle ve Berlin’de üzerinde mutabık kalınan yol haritasındaki yükümlülüklerine uymamakla (!) suçluyor. Türkiye, kendisine yöneltilen iddiaları haklı olarak reddediyor ve Fransa’nın Libya politikasını “karanlık ve izah edilemez” olarak nitelendiriyor.
Bu söylemlerin ardından Akdeniz’de Fransız ve Türk donanmalarına ait iki gemi karşı karşıya geliyor. Fransa ve Türkiye arasındaki gerginlik NATO’ya intikal ediyor.
Yunanistan Savunma Bakanı Panagiotopoulos, “Türkiye ile çatışmaya hazırız” diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözlere, “Haddini bil. Bilmezsen Türkiye’nin yapacağı şey bellidir” diyerek cevap veriyor. Bir taraftan Yunanistan diğer taraftan Hafter’in adamları İsrail’den Türkiye’ye karşı destek talep ediyorlar.
Diğer yandan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde konuşan Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Türkiye ile yaşanan sorunlar nedeniyle ‘AB’nin Moskova ile olduğu gibi Ankara’ya yönelik yaptırımları da tartışması gerektiğini’ ifade etmişti.
Kıbrıs Rum Yönetimi de KKTC’yi ve Türkiye’yi yok sayarak Doğu Akdeniz’de meydana getirdiği emrivakilere Türkiye’nin bölgeye güç konuşlandırarak cevap vermesinden paniklemiştir. Rum Savunma Bakanı, AB’ye ‘İstediğimiz üye ülkelerin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının AB çıkarları olarak nitelendirilmesidir’ açıklamasını yapıyor. İşi daha da ileri götürerek AB’nin Doğu Akdeniz’de bir donanma bulundurmasını istiyor. “Böylece Türk planlamalarının frenleneceğini ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki davranışını keseceğini” iddia ediyor. Başkalarının sırtından Türkiye’ye meydan okumak Rum/Yunan ikilisinin tarih geleneğidir.
Diğer yandan Türkiye’nin meşru ve yasal müdafaa mukabilinde terör örgütüne karşı yaptığı Pençe harekâtı Arap ülkelerini çılgına çevirmiştir. Türkiye’nin emperyalist hedefleri imhası emperyalizmin güdümündeki ülkelerin kimyasını bozmuştur.
Suudi Arabistan, Türkiye’nin operasyonunu “Arapların ulusal güvenliğine tehdit ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir adım olarak” değerlendirdi.
Mısır, Pençe-Kaplan Operasyonu, “Irak’a müdahale” olarak nitelendirilerek “komşu ülke ilişkilerine ve uluslararası taahhütlere aykırı olduğu” iddiasıyla kınadı. Türkiye’ye karşı her taraftan tehdit ve saldırılar var.
Sayısız, karmaşık ve birbirleriyle ilgili onlarca iç/dış sorunla Türkiye karşı karşıyadır. Aynı anda birden fazla sorunla mücadele etmek dikkatlerin dağılmasına, asıl sorun üzerinde yoğunlaşamamaya neden olmaktadır. Bu nedenle iç içe girmiş ve birbirleriyle ilişkili olan sorunları birbirinden ayırmak, yakın tehdidi tespit etmek, öncelikleri belirlemek, başarılı ve etkili sonuç almak için zorunludur.
Türkiye, karada ve denizde emperyalist yılanın kuyruğuna basmıştır. Bu aşamada düşmanları azaltmak, dostları artırmak mümkün değilse de tarafsızları çoğaltmak hayati öneme haizdir.