Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi ( BAU DEGS) Başkanı Emekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, ‘Mavi Vatan’ ile ilgili olarak Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller’e konuştu.
Güller, ‘Mavi Ülke – Mavi Vatan’ başlığıyla yayımlanan yazısında Yaycı’nın ifadelerini ve konuya dair kendi görüşlerini şöyle aktardı:
“Doğu Akdeniz’de tablonun iyiye gitmediğinin en önemli göstergesi, başta Erdoğan, AKP yönetiminin hemen her gün AB yetkililerine ‘geleceğimiz Avrupa’da’ sözleri vermesidir.
Bir yanda ‘Türkiye’nin Yunanistan’a Doğu Akdeniz’de gaz ve petrol arama faaliyetlerinden vazgeçeceğine dair güvence verdiği’ iddiası, diğer yanda AKP hükümetinin Oruç Reis araştırma gemisini hazirana kadar Antalya Körfezi açığına çektiği gerçeği…
Güney Kıbrıs’a AB üyeliği açan süreç, Kıbrıs’ı ve Doğu Akdeniz’i ne yazık ki bir AB meselesi haline getirmiş oldu…
Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail’in oluşturduğu ABD ve AB destekli cephe karşısında Türkiye, Trablusgarp dışında müttefik bulamadı ne yazık ki…
İhvancılık, Şam’ı da Kahire’yi de Ankara’ya düşman etti. Münhasır Ekonomik Bölge için uzun yıllardır Ankara’yı bekleyen Kahire, en sonunda Atina’yla anlaşmak zorunda kaldı.
Ve ABD, AKP’nin müttefiki Katar’ı Körfez ülkeleriyle barıştırarak Körfez’in petrol ve gazını İsrail üzerinden Doğu Akdeniz’e taşıma hamlesini başlattı.
Tam egemenlik meselesi
Bu sonuca nasıl gelindiği, hangi hatalar yapıldığı ortada… Bizi şu saatten sonra, Türkiye’nin Mavi Vatan ilan ettiği alana gemi gönderemez duruma düşürülmesi ilgilendiriyor daha çok.
Mavi Vatan demişken; münhasır ekonomi bölgelerinin Mavi Vatan’a dahil edilemeyeceği şeklindeki itirazıma, emekli denizci amirallerden de deniz hukuku uzmanlarından da çoğunlukla destek geldi.
İtirazımın gerekçesi şu: Münhasır ekonomi bölgeler, devletlerin ‘tam egemenlik’ alanı değildir; işletme hakkı kazandığı bölgelerdir, üçüncü ülkelerin bu alanda kimi hakları devam eder. Bu nedenle ‘vatan’ gibi çok önemli bir ideolojik kavram içine alınması doğru değildir. Zira o durumda, Türkiye ‘vatan toprağı/denizi’ olan bölgeye gemisini bile gönderemez duruma düşürülmüş oluyor.
O nedenle Mavi Vatan’ı, karasularımızın oluşturduğu alanların toplamı olarak vatan gibi, münhasır ekonomi bölgeleri de işletme hakkımız olan bölgeler gibi savunmalıyız. İkisini aynı statüye sokmak, münhasır ekonomi bölgesindeki mücadeleyi ‘vatan savunması yapılamayan’ bir görüntüye düşürmektedir çünkü…
Yaycı’nın itirazı
Bu konudaki görüşüme BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı’dan önemli bir itiraz geldi. Mavi Vatan kavramının geliştiricilerinden ve dahası Türkiye’nin Trablusgarp’la yaptığı anlaşmanın mimarı olan müstafi Tümgeneral Cihat Yaycı’yla oldukça verimli bir yazılı tartışma yaptık.
Yaycı’nın itirazı ve bu konudaki görüşü şöyle: ‘Mavi Vatan, Mavi Ülke değildir ve Türkiye’nin ilan edilmiş ya da ilan edilmemiş ancak kendinden menkul deniz alanlarını ifade eder. Tam hükümranlık iddiası yoktur, zira tam hükümranlık bir ülkenin deniz ülkesi sayılan karasuları ve içsularında mevcuttur. Deniz yetki alanları karasuları ve ötesinde ağırlıklı münhasır ekonomik yetkilere sahip olduğu münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlıklarını kapsar. Mavi Vatan da bunu ifade eder.’
Doç. Dr. Yaycı’nın meseleyi koyuş biçimi, aslında işaret etmeye çalıştığım yere açıklık getirdi. Münhasır ekonomi bölgesinin belirttiğim gibi ‘tam egemenlik/hükümranlık’ alanı olmadığını söylemiş, bu nedenle de ‘Mavi Ülke’ye dahil edilemezliğini kabul etmiş oluyor…
Böylece meseleyi daha da berraklaştırmamızı sağlayan şu sonuç ortaya çıkıyor: ‘Münhasır ekonomik bölge Mavi Ülke’ye değil ama Mavi Vatan’a dahildir.’
Burada soru şu: Mavi Ülke’ye dahil edilemeyecek münhasır ekonomi bölgelerimizi daha iyi savunabilmek için mi Mavi Vatan’a dahil ediyoruz? Eğer öyleyse bile, tersine, vatan denilen yere gemi gönderilemeyen, vatan denizinin savunulamadığı bir tablo ortaya çıkmış oluyor.
Çözüm müttefik bulmakta
Uluslararası hukukta vatan kavramı yok, ülke var. Vatan ideolojik bir kavram. Böylesi ideolojik kavramları varsın siyasetçiler dile getirsinler. Ancak uzmanlar, diplomatlar, uluslararası ölçekte sözü dinlenilir olanlar ve önünde sonunda sorunu çözecek olanlar, Türkiye’nin müttefik kazanma ihtiyacının hassasiyetine özen göstermelidir.
O nedenle bana göre yapılması gereken şudur:
1. Mavi Vatanımızı vatan gibi, münhasır ekonomi bölgelerimizi de işletme hakkımız olan bölgeler gibi sonuna kadar savunmalıyız.
2. Münhasır ekonomi bölgelerini iyi savunabilmenin yolu, ‘ülkeye’ dahil edilemeyen o bölgeyi ‘vatana’ dahil etmek değil, münhasır ekonomi bölge anlaşması yapabilecek müttefikler bulabilmektir.
Doğu Akdeniz’de ‘sıfır müttefikimiz’ olduğu sürece, her yere vatan desek bile sonuç değişmez. Çözüm, Ankara’nın Şam’la anlaşmasının ve Kahire’yle barışmasının açacağı siyasi tablodadır. Münhasır ekonomi bölgelerini ancak böyle kazanırız.
Buna yanaşmamak, görüldüğü gibi ‘ABD ve AB’yle beyaz sayfa’ çizgisini getirmiştir. O çizgi de bırakın münhasır ekonomi bölgelerin savunulabilmesini, Türkiye’nin karasuları savunmasına çekilmesini sağlayacaktır.”