Türk Milliyetçileri, ağır şartlarda çetin bir iç mücadele veriyor.
Yenilenme, değişim iradesi üzerine, Kurultay talebiyle başlayan hareketlenme, beklenildiği üzere Yönetim katında büyük bir dirençle karşılaşmış durumda.
Vasatı aratan seviyesizliklerin hezeyanında seyreden bu karşı çıkış, böylesi köklü bir hareketin tarihine yakışmayan debelenmelerle sürdürülmek isteniyor.
*
Milliyetçi Hareket aslında Türkiye siyasetinin çıkmazlarını bünyesinde hissederken, sahip olduğu ideolojik disiplin bu arazları çok daha derin, çok daha bedel ödetir haliyle yaşatıyor.
Kendisini seçecekleri seçen lider anlayışı örtülü bir genel kabul şeklini almış durumda. Oluşturulan kadrolarda en ufak birimlere kadar lider kadronun belirleyici oluşu neredeyse kutsanmış ölçülere ulaştı. Netice itibarı ile üyelerden başlaması gereken seçme mekanizması, sadece kâğıt üzeri ve nutuklarda kalırken, tam tersi işleyişle yukardan aşağı dizayn edilen bir garabet yaşıyor.
Tüm kadrolar lider tarafından, lidere göre, lider için anlayışıyla oluşturulabiliyor.
Sadece liderin işaretlerini bekleyen, liderin ortaya koyduğu heyecan, sevinç, öfke, korku kalıplarında kimlik arayışları sahne alabiliyor.
*
Liyakat teveccüh görmediği gibi, zaman zaman tehlike olarak da görülebiliyor.
Lidere ve çevresine sadakat en belirleyici değer haline gelirken, sorgulama ve ufka dayalı tespitler ağır suç, hatta ısrarında ihanet kapsamında muamele görüp, itiraz imkânsız hale getirilebiliyor.
*
Lidere sadakat en önde gelen değer olarak görülüp, davaya sadakat konusu ötelenebiliyor.
*
Bu çarpık durum hamaset üzerine gidişi normalleştiriyor. Sloganik değerler çok daha etkin şekilde kişilere nüfuz edebiliyor. Aslında sadece heyecanın, sevmenin, koruma duygusunun yeterli görüldüğü, tatminlik verdiği, gizli durağanlık tüm zihinleri esareti altına alabiliyor.
Türkiyenin kurucu iradesini temsil eden en köklü hareket, bünyesindeki tüm kudret ve cevherine rağmen, zamanı ıskalayan, gelişimden uzak, toplumla bütünleşemeyen haliyle kalıplar içerisinde kalmaya mahkûm oluyor…
*
İtiraz olmaya görsün!..
Her şeye hâkim olma duygusundaki yönetim anlayışı, tüm hezeyanlarıyla açığa çıkıyor. “Ben yoksam hiçsiniz. Benim üzerime söz söylerseniz yok hükmündesiniz” kükreyişleri kaplıyor ortalığı.
Başına Ülkücü kelimesi konan; gelenek, ahlak, terbiye, hukuk, irade, kardeşlik vs. akla ne gelirse dillerden düşürülmüyor.
Şehitlerimiz dahi dahil edilebiliyor kısır çekişmelere…
Bu kutlu Hareket “Ben ve onlara” indirgenebiliyor.
Olmadık katmanlar icat ediliyor. “Dış uzantılar, uluslararası projeler, ele geçirmek isteyen güçler, paraleller, ajanlar, satılmışlar” akla ne gelirse kullanılıyor!..
Görevden almalar, hainleştirmeler, ayrıştırmalar haklı ve hayati gösteriliyor.
Türedi bahaneler, arkadan dolanmalar maharetmiş haline getiriliyor.
“Teslim etmem” derken, Ülkücüler zavallı görülüyor pervasızca! “Ya onlar idare edeceklerdir ya kendi,” tavrında müthiş rahat! Ülkücülerin kararı gücü, şahsiyeti, iradesinin bir önemi görülmemektedir. Bir kişi giderse bitiverecek acizliktedirler!..
*
Embesil Hiyerarşi olmadığı kadar canlıdır!
Hamasetten kuleler konuluyor gelişmelere.
Kaf dağından katmanlar örülüyor gerçeklerin önüne…
*
Milliyetçi Hareket’teki yenilenme, değişim kesinlikle isim veya isimler meselesi değildir. Bağrımızda kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz, devasa, baş edilemez hale getirdiğimiz tüm çöküşlerden kurtulup arınma anlamı üzerinedir.
Türk Milliyetçileri ve Türkiye için mutlak çaredir!..