Salgın sürecinde eğitimin aldığı hasar ekonomiden çok daha fazla olmuştur. İvan İllich’in “Okulsuz Toplum” tartışmalarının Türkiye’de fazla müşterisinin olmadığı da bilinmektedir. Salgın “Okulsuz Toplum”u bir emrivaki olarak insanların hayatına sokmuştur. Teknoloji özürlülerin yoğun olarak bulunması nedeniyle MEB’in öngördüğü evden ya da internetten eğitimle ilgili istenilen sonucun alındığını söylemek de mümkün değildir.
Bu aşamada eğitim yöneticisi Ali Paşa Naipoğlu’nun salgın sürecinde MEB’in uygulamaları ve ürettiği sonuçlarla ilgili olarak yaptığı eleştiri ve çözümleme dikkat çekicidir. Ali Paşa’nın salgın sürecindeki eğitim cabalarıyla ilgili olarak getirdiği eleştiri ve çözüm önerisi özetle şöyledir:
“Ölçme ve değerlendirmeyle ilgili yeni düzenlemeye göre 2020-2021 eğitim ve öğretim yılının ikinci döneminde sınavlara yönelik yapılacak hazırlık, 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine bu sınavlara katılıp katılmama hususunda tercih hakkı sunmayı öngörüyor.
Dilekçeleri alınan ve tercihleri doğrultusunda ikinci dönem sınavlarına katılmayacak öğrencilerin 2020-2021 öğretim yılı sonuna ilişkin iş ve işlemleri, birinci dönem notlarına göre tamamlanacak ve bu öğrencilere yönelik başka herhangi bir ölçme ve değerlendirme uygulaması yapılmayacaktır.
Sadece bir yazılı notu ile öğrencinin değerlendirilmesi eğitim açısından adaletli olarak düşünülemez.
Alınan bu son karara göre, sınav motivasyonu ile derse katılımı canlı tutmaya çalışan öğretmenler bundan sonra öğrencilerin derse katılmasını sağlamakta zorlanacaklardır.
Mart 2020’den beri eğitim öğretim büyük zarar görmüştür. Alınan bu son karar tüm öğrencilerin eğitim öğretim hayatında geri dönüşü olmayan yaralar açacaktır.
Öğrencilerin isteğine bırakılan sınavlara çok az katılım olacak ve geri kalan öğrenciler ilk dönem notları ile değerlendirileceklerini bildikleri için tatil havasına girecek ve uzaktan eğitime katılmayacaklardır.
Tartışılmadan ve düşünülmeden alınan bu karar hiç şüphesiz ki aşağıda belirtmiş olduğumuz unsurları beraberinde getirmiş ve getirecektir.
Eğitim öğretim sürecinin nasıl işleyeceğini son dakika medyadan duyan öğretmen sürecin dışında bırakıldığını üzülerek öğrenmiştir.
Sürecin dışında bırakılan öğretmenin veli ve öğrenci gözünde saygınlığı da azalmıştır.
Öğretmen sadece teorik bilgi veren kişi değildir. Öğrencisini tanır ve ona göre bir planlama ile kendisini donatır. Dolayısı ile bu uygulama öğretmenin öğretme inandırıcılığını yok etmiştir.
Sınavlar öğrencileri ders çalışma ve katılım konusunda harekete geçirir. Böyle bir motivasyonun ortadan kalkması öğrenciyi boşluğa düşürecektir. İlerleyen zamanlarda ise artık bu durumu umursamayacak ve önemsemeyecektir.
Sınavlar öğrenme eksiğini tespit eden en önemli ölçme araçlarıdır. Bu araçları sistemden çıkartmak demek öğrencinin neyi öğrenip öğrenemediğini bilmeden sınıfını geçmesi demektir. Gelecekte bu hatanın sonuçlarını ülkemiz telafisi mümkün olmayacak bir şekilde yaşayacaktır.
Öğrenme eksiğine göre yol haritasını çizemeyen öğrenci kendi içinde kaybolacaktır.
Sınavların isteğe bırakılması öğrenci ve velilerde şöyle bir bakış açısı oluşturmuştur; notum yüksek ise sınav anlamsız, yani öğrenci sınavı öğrendiklerinin kontrolü olarak değil, sadece karneye yazılacak puan olarak görmeye başlamıştır.
Öğretim etkinliklerinin yürütülmesinde okul idaresinin ve öğretmenlerin gözlem ve görüşlerinin alınmaması toplum nezdinde bu kurum ve kişilerin varlığının sorgulanması tehlikesini içinde barındırmaktadır.
Uzaktan eğitim sürecinde öğrencisinin gelişimini takip etmekte zorlanan ebeveynler sınavların isteğe bırakılması ile takipten iyice kopmuştur.
Hiç şüphesiz ki bu uygulama ile öğretmenin inandırıcılığı ve saygınlığı, öğrenci ve veli nezdinde bitirilmiştir.”
Bunlar pandemi sürecinde uygulanan sistemle ilgili olarak Ali Paşa Naipoğlu’nun tespitleridir. Eğitime salgının verdiği hasarı yanlış kararlarla daha da içinden çıkılmaz hale getirmek doğru değildir. MEB sorunun değil çözümün parçası olmalı, bu samimi uyarıları dikkate almalıdır.