PKK’lılarla yolda buluşup, kucaklaşan BDP milletvekilleriyle ilgili olarak Başbakan Erdoğan şunları söyler: “Biz bunlara haddini bildirmezsek Allah da halk da bizi affetmez. Teröristle sarmaş dolaş olacaksın sonra demokrasi mücadelesi veriyorum diyeceksin… BDP’nin insani değerleri çiğneyen eylemlerine daha fazla seyirci kalamayız”.
Bu söylemlere rağmen yoldaki terör örgütü mensuplarıyla sarmaş/dolaş olan BDP milletvekillerine haddi bildirilmiyor. Başbakan Erdoğan’ın kendi ifadesiyle Allah’ın emri ve halkın beklentisi yerine getirilmiyor.
Demirtaş’ göre; bölge PKK denetiminde!
Demirtaş içinde bulunulan şartları dikkate alarak AKP’nin böyle bir adım atamayacağından emindi. Meydan okumaya devam etti. Tam da o sıralarda vahim bir açıklama daha yapar: “Hakkâri’nin Şemdinli ve Çukurca ilçelerindeki 400 kilometrekarelik bir alan PKK denetimindedir… Askerî noktalar gitti, yolları artık PKK denetliyor”.
Aradan aylar, yıllar geçti. Başbakan Erdoğan söylediklerini unuttu. Demirtaş aynı kışkırtıcı, tahrik edici, bölücü ve meydana okuyucu tavrını sürdürdü. Öyle anlaşılıyor ki Demirtaş ve arkadaşları, söylemi olup eylemi olmayan bu yaklaşımı siyasi gürültü olarak değerlendirmişlerdir.
Halkı acil eyleme çağırıyor!
Bölücü, etnikçi ve ayrılıkçı söylemine Demirtaş alabildiğine sürdürür. Ancak bu söylemlerin kitle katliamına dönüşmesi 6-7 Ekim olayları sırasında gerçekleşir. Demirtaş, 6-7 Ekim olayları öncesinde şu açıklamayı yapar: “Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı bütün halkımızı sokağa çağırıyoruz”.
Demirtaş’ın sokağa çağırdıkları, sokakları savaş alanına çevirir ve 53 yurttaş bu olaylar sırasında hayatını kaybeder. Demirtaş, çıkmasını teşvik ettikleri olaylarla ilgili açıklamada bulunurken buram buram terlemişti.
AKP iktidarı DTP-HDP’nin bu tahrikine karşı gerekeni yapmamıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da olayları vatandaşlar gibi yalnızca seyretmiştir. Çok sonraları 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili olarak açılan davalar da dokunulmazlık duvarına çarpmıştır.
Demirtaş dalga geçiriyor!
Demirtaş yaşananlar karşısında AKP iktidarının tutumuyla adeta dalga geçmiştir. İktidarın “gerekirse B planını devreye sokarız” anlamına gelen sözlerine Selahattin Demirtaş, “B ve C planlarımız var” diyen Erdoğan’a karşı “Erdoğan’ın B Planı ve C Planı Öcalan’a yalvarmak” demek cüretinde bulunmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın o iddialı söylemlerine karşı Demirtaş’ın eylemi, kışkırtmaları ve tahrikleri soruşturmaya konu edilmedi. Bütün bu tahrik, kışkırtma ve bölücü söylemler özelde Demirtaş genel de HDP için adeta birer müktesep hak halini aldı.
Erdoğan’ın ihanete dokunma sinyali!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘İki eş başkanın yaptığı açıklamalar kesinlikle Anayasa suçudur… Suçu irtikâp edenler bedelini ödemek durumundadır’. Böylece HDP’li vekillerden anayasal suç işleyenlerin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması gerektiğinden söz etti.
160’şı aşkın dosyası olan HDP’li vekilleri yasaların karşısına çıkarmak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre “terörle mücadele açısından ülkedeki havayı da olumlu etkileyecektir”.
Demirtaş ve Yüksekdağ kendilerini her zamankinden çok daha güçlü hissediyorlar. Arkalarında PYD, PKK ve Hendekçiler var. Sokakları provoke etme kabiliyetleri süreç sonucunda alabildiğine artmıştır. Dahası HDP, son aşamada Rusya’yı da arkasına almıştır bulunmaktadır.
Bu yüzden olacak Eşbaşkan Yüksekdağ “sıkıysa gelin” diyerek her zaman yaptığı gibi meydan okumuştur. Demirtaş da “Bizi linç ederek kendi eksikliklerinin, yanlışlarının üstünü örtüyor” demiştir.
Terör ve bölücülük tereddüt kaldırmaz. Bu konuda suç işleyenler yasaların tavizsiz uygulanması gerekir. Terörün bu aşamaya gelmesinde söylemini eyleme geçirmeyen iktidarın büyük günahı vardır. Sonuçta terörle ve bölücülükle mücadele bir irade sorunudur. Ortada bir ihanet varsa -ki vardır- neye mal olursa olsun bu ihanetin hesabı sorulmalıdır. Ya ‘dokunacağız’ demeyecektiniz ya da ‘dokunacağız’ dediğinize göre dokunun! Mehter marşı gibi bir ileri iki geri adım atarak terörle-ihanetle mücadele edemezsiniz!