Kendi içine iltica eden hareketler hem iddialarını hem de gerçeklerini terk etmiş olur. Düşünce bile derinin dışına çıkabildiği ölçüde etkilidir. Birey ancak kendi dışındaki gelişmeler ve süreçler üzerinde yoğunlaşırsa, özne olarak kendisinden kopar. Bunun tam tersi eğer özne olarak birey yalnız kendi üzerine yoğunlaşırsa bu kez de çevreden ve dünyadan kopmuş olur.
Kendisiyle mücadele edenler!
İç kavgasını kurumsallaştırıp, sürekli hale getiren hareketler ya yok, ya da uşak olurlar. Enerjisini “sen-ben”, “falancı-feşmekancı”, “yaptı-yapamadı”, “dedi-demedi” ikilemi üzerine oturtanlar savunduklarını sandıkları davalara en büyük düşmanlığı yapanlardır.
Siyasi ve sosyal hareketlerin başarısı her şeyden önce içe yönelik tartışmaların bitirilmesine bağlıdır. Şahıslara muhalefet olarak başlayan iç çekişmelerin bir süre sonra savunulan davaya muhalefete dönüşme riski çok fazladır. İnanç ortaklığını sağlamak içerideki birliğin sağlanması ile mümkündür. Heyecanların, değerlerin ve manaların mensuplar arasında ortaklaştırabilmesinin bireylerin yani kader birliği yaptığını sananların arasındaki güvene bağlıdır.
Hele hele ülkü, ilke ve ülke birliği içinde olanların buna ihtiyaç duymaları söz konusu değildir. Milliyetçi kendi iç barışını kurmuş, değerler hiyerarşisindeki yerini bilen ve kendini milli ülkülerin gerçekleştirilmesine adayan kimsedir. Kendisine karşı olan mücadeleyi kazanamayan kişilere idealist değil dense dense narsist denir. Toplum için fedakârlık ve feragat ancak bireysel egonun, zevkin ve hevesin aşılması ile mümkündür.
Dış çevre ya da karşıtlıklarla mücadele!
İdealist birey ülkülerini, çevresine yaygınlaştırma yeteneğine sahip olması gerekir. Onun, dış dünyanın ya da iç şartların baskısı ile içine kapanıp, kendi benliğini hasara uğratmak gibi bir özgürlüğü olamaz. Tam tersi kendi benliğine dönüp dış dünyanın şart ve ilişkisi üstüne fikirler oluşturur.
İdealistler dış dünyayı kendi benliğinin tercihleri doğrultusunda dönüştürmek için savaş vermek zorundadır. Bu dönüştürme sürecinde benliğini yitirmek şöyle dursun, tam tersine, kendi kendisini ötekine taşımak gibi bir fonksiyonu da yerine getirmek durumundadır. Ancak dış çevreyle ya da karşıt değerlerle mücadele sırasında da kendisini kaybedecek ölçüde çevredeki gelişmelere gömülüp kalması “ötekileşme” gibi bir tehlikeyi de bünyesinde taşır. Bu durumda insan aktif bir biçimde iç dünyasına çekilerek çevresinde gelişen süreçler ve onlara egemen olacak fikirler üretmek durumundadır. Bu durumdaki iç hesaplaşma gelecekteki eylemi tasarlama anlamına gelir.
Kendi kendini gagalamak!
Günümüzde Türk milliyetçiliğinin mensuplarını ve etkinliğini gözle görülür biçimde kaybettiği görülmektedir. Milliyetçi etkinliklerden uzaklaşmış olan milliyetçi sayısı çok fazladır. Türk milliyetçilerinin iç bağlarını güçlendirmek ve Türk toplumunun olabildiğince çok sayıda üyesini ortak davranış kurallarında birleştirmek için ne yapılması gerekirse o yapılmalıdır. Bu noktada kimin haklı olduğundan daha çok ülkenin kaybettiğini dikkate alan bir hassasiyet gereklidir. Hatırlayalım Balkan Harbinde hangi paşanın haklı olduğundan daha çok kaybedilen topraklar ve darbe yiyen milli haysiyet bugün önem taşımaktadır.
Türk milliyetçilerinin lügatinde sorunlara teslim olmak gibi bir eylem biçimi yoktur ve olmamalıdır. Türk milliyetçilerinin kendi kendilerini gagalamak ya da kendi kendisiyle didişmek gibi bir özgürlüğünden de kimse söz edemez. Acaba iç mücadele harekete dinamizm kazandırmaz mı? Kazandırır ama bu mücadelenin proje, ülkü, tez, iddia ve değer yarışı haline getirilmesi durumunda söz konusu olabilir. Diğer yandan bir iç mücadelenin olumlu neticeler vermesi ancak yapıldığı yer, zaman ve şartlarla uyum içinde olmasıyla yakından ilişkilidir.
Milliyetçilik bilinç üretme, değer yaygınlaştırma ve idealleri kurumlaştırma dışında içe dönük olarak yapılması halinde klik, grup ve çatışma üretir. Yapmayın!