Dipsiz Kuyu

”Doğu Avrupa’ya hükmeden, kalp bölgesini yönetir; Kalp bölgesine hükmeden, dünya adasını yönetir; Dünya adasına hükmeden, dünyayı yönetir” Harold Mackinder
 
Bu kadar çok kurbağa birdenbire nereden çıktı bilmiyorum. Sabahtan akşama kadar ama en çok da bütün gece boyunca vıraklamalarını duyuyorum.

Biliyorum, bunların mutlaka susturulmaları gerek ama nasıl?

Son 10 yılın hasadını ceplerime doldurdum, kurbağaların olduğu su birikintisinin hemen yanı başında, körkuyunun ağzındaki taşın üstüne oturup cebime doldurduklarımı tek tek çıkarmaya başladım. Niyetim, işe yarayan ve yaramayanları ayıklamak ve yaramayanları kuyuya atmaktı.

İlk elime değen; Başbakan Erdoğan 3 Kasım seçimi sonrası AKP Genel Başkanı olarak, çok kalabalık bir heyetle yaptığı Rusya ziyareti idi. R.T.Erdoğan bu gezide Ruslarla terör konusunda işbirliği dileğini dile getirmişti yine Genel Başkan sıfatıyla gittiği Çin’de ‘’Çinin toprak bütünlüğünü ve tek Çin‘’i desteklediğini söyleyerek, terörün dini, milleti ve ırkı yoktur.’’demişti. Oysa bu söylemde unuttuğu bir şey vardı. Çin işgali altında inleyen doğu Türkistan ve 30.000.000 civarında Uygur Türkü!  Acaba Sn. Erdoğan için terörist kimdi, yoksa Çin de mi büyük bir mozaikti? (Bugünlerde, tutuklanması gündemimizden uzun süre düşmeyecek gibi görünmeyen Türk Ordusu Komutanı İlker Başbuğ’la özdeşleştirebilir miyiz bu durumu? )
Attım kuyuya!

 Başbakan, “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.” demişti Amerikan gazetesine Mart 2003’te Irak Savaşı için yazdığı makalede…

 Dışişleri Bakanı Gül ise, “Dünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.”demişti 16 Mayıs 2006’da hatırlayınız… Yine, BOP’ la ilgili Sayın Gül: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.”demiş,(2004)  buna karşılık, ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz’in: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir.”sözleri ile karşılık vermişti.

Yoğun yurtiçi ve yurtdışı temaslarının ardından Erdoğan milletvekili ve Başbakan olduktan sonra ilk iş olarak “AKP Acil Eylem Planı” nı hazırlamıştı ekip arkadaşlarıyla.  Ancak ne yazık ki Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi hadisesi bu kapsam içine girmiyordu herhalde ki “ABD’ye nota verecek misiniz?”diye sorulan sorular karşısında Başbakan Erdoğan: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır.” Diye çok ciddi! bir cevap veriyordu.(20 Mart 2003)

Sn. Erdoğan’ın; İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi teşkilatı olan “Amerikan Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluştan, “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişi olduğundan bile bahsetmeye gerek yok.(Şubat 2004) Bu arada gururumuzun da okşanması gerekiyor tabi. Bu anlamda,  Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” diyordu Kasım 2004’de.

15 Şubat 2004’teki Teke Tek programında Sn. Erdoğan BOP için: Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.”diyerek eşbaşkanlığını ilan ediyordu.

Bu hasadın da bir işe yaramadığı ortada, gitsin kuyunun dibine!

Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye’yi temsil eden lobi üstüne düşeni yapmadığı, yapamadığı veya yaptırılmadığı için başarısız olmakla kalmadı, sözde Ermeni soykırım yasasını kabul eden ülke sayıları artış gösteriyordu ne yazık ki: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006) bu sözde soykırımını kabul eden ülkeler arasındaydı… (Nikolas Sarkozy’nin hedefi tüm Avrupa ve bunun için yoğun temaslarda bulunduğu bilinen bir gerçek.)

Hükümet tarafından 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan ve tam adı ‘’Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi’’

 Türkiye’ye NATO’ya bağlı 62 bin 500 asker, 255 savaş uçağı, 65 savaş helikopteri yerleştirilmesinin istendiği tezkere, AKP’nin meclisten geçirmek için çırpındığı tezkere yani.

1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledilmesi KHK ile bir çırpıda halledilivermişti. (Genelge ve KHK ‘le istenilen her değişikliğin yapıldığı eşi bulunmaz bir ülkedir canım vatanım.)

Irak savaşında ABD’ye verilen desteğin, KREDİ pazarlığına dönüştürülmesi bir başka hikâye.( ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına sunar. Türkiye’nin ‘’hibe ve krediler” ile “ticaret desteğini” içeren teklifi tercih ettiği, hibeyi artırmak üzere pazarlık ettiği o günün gazetelerine yer almıştı.)
Neymiş… ABD’ye verilen destek=Kredi pazarlığı.

Bu pazarlığın ardından Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün açıklamasını da unutmamak gerek: “Irak savaşında ABD, İncirlik’i kullandı !”

Peki; İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, Lübnan’a asker gönderildiğinde Türk milleti bunu istemiş miydi?

Şimdi bu hasatları da kuyuya göndermek lazım ama kuyu ses vermiyor!

10 yılda biriktirdiğim bir diğer hasat ise şöyle: Erdoğan ve Gül ikilisi, 29 Ekim 2004 tarihinde AB Anayasası’nı imzaladılar. Yandaş basında çok büyük manşetlerle bu olay duyurulurken havai fişeklerle kutlamalar yapıldı!
Peki, biz şimdi AB’ye girdik mi?

Ya şu elimdeki ne? AKP milletvekili Ömer Çelik ülkesi işgal edilmiş, çocukları öldürülmüş, kadınları tecavüze uğramış Iraklı direnişçiler için “Katiller sürüsü!”derken, Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılara Tayip Erdoğan hakkında ne demişti, “Bu adamı kullanın!”  İşte bu cümleyi ters-yüz etmek için yandaş kalemler köşelerinde -bizleri aptal yerine koyarak-Türkçe açıklamalar! yapmışlardı, hatırlayınız…

Kendi soydaşlarımız, kandaşlarımız Orta Asya Türk Devletlerine bir kez yüzünü dönmeyen Erdoğan’ın bu konuda da söyleyeceği şeyler vardı. Mesela: ‘’Etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını ”söylemesi gibi…(AB ve ABD’nin GOP çıkarları daha önemliydi çünkü…)

 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ’‘cami’’ kelimesi ‘‘ibadethane’’ olarak değiştirilerek apartman kiliselerinin önündeki yasal engel kaldırılmasına ne demeli. Van Akdamar Kilisesi’nin onarımını için birkaç trilyon para harcanırken Akdamar Kilisesi açılışından 5 gün sonra “yürütmeyi durdurma kararına rağmen” Büyük Piyale Kur’an Kursu yıkılmıştı değil mi , ‘’Ilımlı İslâm’ın uygulayıcısı’’ tarafından.

Hani…Papa Jean Paul’ün ölümü dolayısıyla, İçişleri Bakanlığı’nın emri ile tüm yurtta bayraklar yarıya indirilmişti.( http://www.istanbul.gov.tr)

İlk kez bir Türk Başbakan Rotary toplantısına katılıp ve yine Ülkemizde ilk defa Siyonizm konferansı yapılarak, Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anılmıştı..

Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın üstadı Asım Akin; “Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir.” diyerek Masonların AKP’yi desteklemesi için uluslar arası bir talebi dillendirirken, siyasi erk; Türkiye ‘Ermenileri Patriği II. Mesrob’da AKP’ye bağlılıklarını bildirmişti, hatırlıyorum hepsini…

Kuyu, kuyu,kuyu…Hasat kaldırırken hep çürükleri toplaşım herhalde, bu kadar üründen elimde kalan bir şey yok…Bakalım diğerleri nasıl… İşte, bir başkası…

Azınlıklar ve Vakıflar yasası, Kıbrıs, Rum patriğine ekümenlik, Heybeliada ruhban okulunun açılması, , Özel statü, Ermeni meselesi, açılım ve Habur rezaleti… Türk Ordusunun yıpratılması, komutanlarının bitmez tükenmez dava dosyaları, uzun süren gözaltı ve tutukluluk günleri. Ve sonuçta Ordu’yla hesaplaşmanın son perdesi bir Genel Kurmay Başkanı’nın terör örgütü kurmakla suçlanarak tutuklanması, muhalif yazar ve bilim insanlarının da bu furyadan nasibini alması.

Gelinen son nokta Oslo görüşmeleri ve MİT Krizi… Ve bununla birlikte Emniyet’teki fırtına…

Buraya kadar elediğim son 10 yılın önemli hasatları.

Hâsılat mı? Bunların tamamı bir büyük oyunun parçaları…

ABD emperyalizminin İsrail, İngiltere ve biraz daha geride de gibi görünse de Fransansa’yla geliştirdiği BOP(Büyük Ortadoğu Projesi), GOP(Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) projesinin adım adım uygulanması.

Avrasyalı bir güç olmayan ABD, Avrasya Kıtası’nın üç çevre bölgesinde doğrudan doğruya konuşlandırdığı güçlerle ve Avrasya iç bölgesindeki devletler üzerindeki güçlü etkisiyle şu anda uluslararası üstünlüğe sahip ne yazık ki. BOP ve GOP’u incelerken göz ardı edemeyeceğimiz şu denklemlerin tek tek irdelenmesi ve stratejilerin buna göre belirlenmesi gerekir. Bigniev Brzezinski -Büyük Satranç Tahtası(1997- sayfa:62-63) adlı kitabında :

‘’Yayılmacı jeostratejilerin üç büyük ön koşulu, gizli anlaşmaları önlemek, güdümlü devletlerin güvenlik açısından bağımlılıklarını devam ettirmek, tebaaları itaatkâr kılmak, koruma altında tutmak ve barbarların bir araya gelmesini önlemektir.’’ der. Yine aynı kitapta aşağıdaki maddelere bakalım:

1-Avrasya Balkanlarında güç mücadelesinde üç komşu güç: Rusya Türkiye, İran
2-Bu mücadele içinde ama biraz daha uzak; Ukrayna, Pakistan, Hindistan ve Amerika
3-Bu mücadelede Çin’in durumu; Xinjian eyaletindeki Türk azınlıkların bağımsızlık istekleri
4-Bölgedeki enerji kaynakları
5-Hazar Denizi ve dip kuyu açma haklarının bölüşülmesi
6- Bağımsız Devletler Topluluğu
7-BOP, ABD, İNGİLTERE, İSRAİL
8-Rusya’nın sıcak denizlere, ABD’nin Karadeniz’e çıkma hayalleri
9-ABD’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya politikalarında Türkiye’nin önemi

Sonrada Hedefi belirler…

Hedef:  Emperyalizmi yeniden kurmak değil, öyleyse ne?

Hedef: Jeopolitik ve ekonomik konumun korunması için Devletleri bağımlı hale getirmek!

Çevremizde yaşanan gelişmelerde bunu görmek mümkün…
 
Osmanlı Devleti tarihinde ilk olarak, Sultan Birinci Murad Han zamanında, 1365 yılında, Dalmaçya kıyılarında fakir bir ülke olan Ragusa Cumhuriyetine, beş yüz duka haraç karşılığında, ticarî imtiyaz verilmesiyle başlayan Kapitülasyonlar(imtiyazlar), 1838 yılında İngiltere ve diğer Avrupa devletleri Osmanlı ile Balta Limanı ticaret antlaşması ile devam etmişti. Balta Limanı ticaret antlaşmasına göre:‘‘Devletin elindeki tekeller kaldırılacak. Özelleştirme yapılacak ve yabancı mallar serbestçe Türkiye’ye girebilecekti.. Ayrıca yabancılar Türkiye’de diledikleri şekilde çalışma özgürlüğüne sahip olabileceklerdi.’’

İşte can alıcı nokta burada… O günlerden bu günlere ülkem üzerinde oynanan oyun hiç değişmedi. Tabi verilen tavizler ve Kapitülasyonlar da…

Son 10 yıldır Cumhuriyet’in bütün kazanımları eritilerek Emperyalizmin hizmetine sunuluyor. Gerek içeriden gerek dışarıdan cemaatler, misyonerler ajanlar, açılımlar, milli eğitim, hukuk-adalet, basın ve her türlü medya vasıtasıyla Sevr hükümleri siyasi erk eliyle uygulanmaya çalışılıyor.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç demiş ki ‘akılla izah edemiyorum’’demiş.

Siyasi erk,  yazar-çizer takımıyla, medyasıyla, sosyo- psikolojik bir baskı yaratarak bu milletin, kafasını ‘’dumura’’ uğrattı. Eğer sizler akılla izah edemiyorsanız, dimağı uyuşturulmuş bu millet ne yapsın.

Yelkene dolan rüzgâr yön değiştirerek boraya, fırtınaya dönüştü.

Bu fırtınaya karşı koyacak güç ise her zaman, her yerde söylediğim gibi MHP ve Ülkücü Camia’dır. Allah bu camianın yardımcısı olsun.

 Konuya başlarken yazmıştım: Bu kadar çok kurbağa birdenbire nereden çıktı bilmiyorum. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha, vıraklamalarını duyuyorum.

Artık bu kurbağa sesleri çok rahatsız ediyor beni… Çok…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!