“Dinler Arası Diyalog” sözünü duymayan hemen hemen kimse yok gibidir, diye düşünüyorum. Bu sözü hemen herkes duyduğu halde gerçek anlamını bilenler ise çok azdır. Bu yazıda hem kısaca bu sözün gerçek anlamını, hem de bu konuda geldiğimiz acıklı noktayı açıklamak istiyorum.
Dinler Arası Diyalog Projesi’nin esas merkezi Vatikan, yani Papalık’tır. Bu projenin Türkiye ayağını ise Fethullah Gülen Cemaati oluşturmaktadır. Fethullah GÜLEN!in 1998 yılında Papa’yı ziyareti bu konuda çok önemli bir kilometre taşıdır.
Dinler Arası Diyalog Projesi, halkımıza “Dünya’da kötülüklerin, dinsizliğin, uyuşturucu alışkanlığı vb. kötü alışkanlıkların önlenmesi için büyük dinler arasındaki samimi işbirliği vs.” olarak tanıtılsa da bu projenin gerçek amacı ve anlamı bu değildir. Bu projeyi doğru bir şekilde tanıtabilmek için Papalık’ın, yani Vatikan’ın bu proje ile hangi amaçları gerçekleştirmek istediğini açıklamak zorunludur. İşte, Papalık’a, yani Vatikan’a göre Dinler Arası Diyalog Projesi:
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır… Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.”
"Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım” (PAPA II. JOHN PAUL)
"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise’nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise’nin İncil’i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)
"Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız." (Towards a pastoral approach to culture – Vatikan yayını )
Yukarıda açıkladığımız üzere Vatikan açısından Dinler Arası Diyalog Projesi’nin amacı, ortak hedefler doğrultusunda dinler arasında işbirliği yapmak değil, aksine, Asya’yı ve özellikle İslam Coğrafyası’nı Hıristiyanlaştırmaktır.
Vatikan, “Dinler Arası Diyalog Projesi” kılıfı altında amacına ulaşmak yolunda epey mesafe almış durumdadır. Bu konuda çok sayıda delil var, ama, ben bunlardan en son yaşadığımız hazin bir olayı aktarmak istiyorum:
Geçtiğimiz günlerde Denizli İl merkezinde “Laodikya Kilisesi” adı ile yeni bir ev kilisesi açıldı. Bu kilise, Denizli İl merkezinde Servergazi Mahallesi’nde bulunan Esnaf Sitesi içinde faaliyet gösterecek. Türk vatandaşı olup, Türk ismi taşıyan, çok büyük bir ihtimalle etnik köken olarak da Türk olan bir kişi, bu site içinde villa tipinde bir ev alarak tadilat yaptırmış ve evin kapısına “Laodikya Kilisesi” tabelasını asmış. Basında yer alan haberler ve halk arasında konuşulan söylentilere göre önümüzdeki Ağustos ayı içinde ayinler yapılmaya başlanacakmış. Bilindiği üzere Ağustos ayının üçte ikisi Ramazan ayı içinde yer alıyor. Yani, müslümanlar oruç tutarken, aynı zamanda bazı Türk kökenli Hristiyanlar da bu kilisede ayin yapacaklar.
Bu satırların yazarı, doğma büyüme Denizlili’dir. Kendimi bildim bileli Denizli, İslam’ın riyasız, çıkarsız yaşandığı nadide şehirlerimizden birisidir. Denizli Halkı, son derece çalışkandır, munistir. Denizli yerlileri arasında hırsızlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı vb. kötü alışkanlıklar yok denecek kadar azdır. Denizli Halkı, çalışkan olduğu kadar da mütedeyyin insanlardır. Denizli’de sosyal yardımlaşma da oldukça güçlüdür. Velhasıl, Denizli, İslam Dini’nin son derece samimi yaşandığı şehirlerimizdendir. Bu sebeplerle misyonerlik faaliyetlerinin Denizli’de etkili olamayacağını düşünmekte idim. Bu düşünce, bana bir güvence veriyor ve rahatlatıyordu. Ancak, yukarıda açıkladığım olayı duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Denizli gibi mütedeyyin bir şehirde bile Türk kökenli insanlar tarafından kilise açılabiliyorsa durum çok vahim demektir. Denizli’de kilise açılması Müslüman Türk’ün sırtına vurulmuş bir hançerdir. Bu aşamadan sonra misyonerlik faaliyetleri köylerimize, kasabalarımıza da kolaylıkla girebilecek demektir.
Denizli gibi mütedeyyin bir şehirde kilise açılması gerçekten çok vahim bir olaydır. Böyle vahim bir olaya ülkemizin birçok bölgesinin işgal altında olduğu İstiklal Savaşı yıllarında dahi rastlanmamıştır. Bu olayın gösterdiği çok acı bir gerçek şudur ki, Milletimizi Hiristiyanlaştırma amacını güden misyonerlik faaliyetleri mahremiyet sınırlarımızı aşmış, haremimize girmiştir. Kalbinde zerre kadar da imanı olan hiçbir Müslüman bunu kabul edemez, bu rezalete rıza gösteremez. Bu sebeple kendini Müslüman sayan herkes bu rezalete tepki göstermek zorundadır.
Siz değerli okuyucularımızın aklına “Misyonerler, meydanı boş mu buldular, bu başarıya nasıl ulaştılar?” diye bir soru gelebilir. Evet, maalesef, çok acı da olsa misyonerler, neredeyse meydanı boş buldular, hatta bazı merkezlerden yardım dahi gördüler. Misyonerlerin yardım gördüğü başlıca iki merkez var:
1-Fethullah GÜLEN ve yakınındaki kişiler,
2-Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)
Fethullah GÜLEN ve yakınında bulunanlar yaptıkları açıklamalar ve kontrollerinde bulunan yayın organlarında yaptıkları yayınlarla Dinler Arası Diyalog Projesi’ni halkımıza masum, iyi niyetli bir proje olarak tanıtmayı başardılar. Bu nedenle en azından Fethullah Gülen ve cemaatine sempati duyan mütedeyyin insanlarımız bu projeye karşı refleks geliştiremediler. Bu da misyonerlerin işini oldukça kolaylaştırdı. Fethullah GÜLEN ve yakınlarının Vatikan’ın gerçek amacını bilmemeleri mümkün değildir. Çünkü yazının baş tarafında verdiğimiz açıklamalar tüm dünyaya açık olan hususlardır. Biz dahi, bu açıklamalardan haberdar olabiliyorsak Fethulllah GÜLEN ve yakınlarının haberdar olmaması mümkün değildir. Peki, o halde Fethulllah GÜLEN ve yakınları, Vatikan’ın gerçek amaçlarını bildikleri halde neden gizlemişlerdir? Bu sorunun cevabını verecek kişi elbette ben değilim. Bu sorunun cevabını verecek kişiler, Fethullah GÜLEN ve yakınlarıdır.
AKP ise “Avrupa Birliğine Uyum Paketleri” adı altında yaptığı birtakım yasal değişikliklerle misyonerlerin önünü açmış, adeta misyonerlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Bu konuda yapılan en önemli değişiklik İmar Kanunu’nda yapılan değişikliktir. Şöyle ki;
İmar Kanunu’nun EK 2. maddesi 2003 yılında Avrupa Birliğine Uyum Paketleri kapsamında değiştirilmiştir. Konunun daha iyi anlaşılması açısından maddenin değişmeden önceki metni ile değiştikten sonraki metnini vermek istiyorum.
Değişmeden önceki metin:
Ek Madde 2 – (4380 – 31.7.1998) İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu cami yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir.
Cami yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez.
Değişiklikten sonraki metin:
Ek Madde 2.- (Değişik 4928 – 15.7.2003 m.9) İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu ibadet yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir.
İbadet yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez.
Yukarıda verdiğimiz maddenin değişmeden önceki metni ile değiştikten sonraki metnini inceledeğimizde iki önemli sonuca varıyoruz. Bunlar:
1-Madde değişmeden önce İl ve İlçe merkezleri ile köy ve kasabalarda ibadet yeri olarak sadece cami açılabilirken değişiklikten sonra caminin yanında kilise, havra vb. her türlü ibadet yeri açmak mümkün olmuştur.
2- Madde değişmeden önce cami açmak için Müftünün iznini almak zorunlu iken değişiklikten sonra bu zorunluluk kaldırılmıştır.
AKP’nin İmar Kanunu’nda yaptığı bu değişiklik Hıristiyan misyonerlere çok büyük kolaylık sağlamıştır. Hıristiyan Misyonerler, ellerindeki çok büyük parasal imkânları kullanarak memleketimizin birçok yerinde ve bu arada Denizli’de kiliseler açarak çok kolay bir şekilde Hıristiyanlık propagandası yapmak imkânına kavuşmuşlardır. Hıristiyan misyonerler bu imkânları çok yoğun bir şekilde kullanarak saf insanlarımızı ve en çok gençlerimizi zehirlemektedirler. Din konusunda çok büyük iddialar ortaya koyan Fethullah GÜLEN ve Cemaati ile AKP ise bırakın tedbir almayı, bu hazin tabloyu sadece seyretmektedirler.
Müslüman Türk İnsanı, bu rezalete seyirci ve sessiz kalacak mıdır? Bunun olması Müslüman Türk Milleti’nin kendini inkar etmesinden başka bir şey değildir. Bu sebeple kendisini Müslüman Türk sayan her kişi, bu rezalete yasal sınırlar içinde itiraz etmeli, gene yasal sınırlar içinde bu rezaletin müsebbiplerinden Fethullah GÜLEN Cemaati ile AKP’ye gereken tepkiyi göstermelidirler. Yapılacak bu itirazlar ve gösterilecek tepkiler, Allah’ın bize emrettiği CİHAT’tır. Hiçbir Müslüman bu cihat vecibesinden kaçamaz, kaçmamalıdır.