Son yıllarda milli ve dinî varlığımız/bütünlüğümüz –bütün unsurları ile- tehdit ve tehlike altına girmiş bulunuyor. İşin garibi, milletimizin hemen her ferdini kimliği ve geçmişi üzerine şüpheye düşüren girişimler; Ermenilik, Yahudilik gibi kimsenin hoşuna gitmeyen kuşkularla paniğe dönüşecek noktaya gelmiştir.
Sovyetlerin dağılmasıyla başlayan etnik milliyetçilik, Türk Milleti içine bilgisayar virüsü gibi sokuldu. Bunu yapanların kimliği hakkında ise bilgimiz yok. Ama onlar, tanıdığımız, bildiğimiz ne kadar tarihi şahsiyetimiz varsa, hemen hepsinin ya Yahudi, ya da Ermeni veya benzeri bir soya mensubiyetinden bahsediyorlar.
Bu konuda kitap yazan ve açıklama yapanların, eski solcular olması bizi kuşkuya sevketmektedir. Solun en hafifi olan sosyal demokratlıktan komünizme kadar uzanan çizgisinde, millîlik kaygısı taşımamış oluşu, bunların birden bire -millîlik şöyle dursun- milliyetçi gibi tavır almış olmaları nasıl izah edilebilir?
Yoksa şahsen kimlik bunalımına düşmüş olanların, herkesi şüpheye sevketmek istekleri hortlamış olmasın?
Falanın teyzesi, filanın eniştesi Yahudi, ötekinin ki Sabataist, berikinin ki de Ermeni demeleri birden bire niçin hortladı?
Binlerce yıllık geçmişi bulunan, bunca devlet kurmuş Oğuzlar, Kıpçaklar ve bu ana gövdeye bağlı Türklük ortada görünmüyor, iddiaları toplumda rahatsızlıklara sebep oluyor.
Bu zaman zaman hoşumuza giden, fakat niçin hoşumuza gittiğini de düşünmediğimiz; düşündüğümüzde de bu tür dedi – koduları kesip atacak tavır gösteremiyoruz. Bu tür fesat hareketlerinin milletimizi parçalamak ve devletimizi elimizden alarak batı emperyalizmine teslim etmek gibi bir amaçla yapıldığını bildiğimiz halde, adam sen de deyip geçiyoruz. Şimdi karşı karşıya kaldığımız fesadın boyutları ciddidir. Bu sebeple de bu fesada dur denilmesi için herkesi itidale, aklı başında hareket etmeye davet ediyorum.
—Neden mi?
—Millet bütünlüğünün çoğunluğunu oluşturan Türkmen çoğunluk bundan rahatsız olmaya, “onlar azınlıksa, ben çoğunluğum” demeye başladı. Birilerine iş için veya benzeri şekilde tavsiye ve tezkiyede bulunduğunuzda;
—Adamı tanıyor musun? Türk mü? Sorusu sorulmaya başlandı. Bunu ciddi anlamda olumsuz bir gelişme sayıyorum. Azınlık haklarının gündemde olduğu günümüzde, ya bir de çoğunluk hakları gündeme gelirse, çoğunluk da hak talep eder veya bunu kendisi alma yoluna giderse, neler olmaz?..
Yeni sosyal çatışmanın adresi olabilecek bu oyunu bozmak, aklı başında herkesin görevi olmalıdır.
İşi farketmeden, oyuna gelip, zaman zaman bu tür soruları sorduğum için de utandığımı da itiraf ediyorum. Hatanın neresinden dönülürse, kâr değil mi?
Bütün bu düşünce ve konuşmaların altında Türkiye Cumhuriyetine ve Türk varlığına olan inancı zayıflatma çabaları olduğunu hatırlamamız lazımdır. Ülkemiz içinde yeni çatışmalar çıkarmak isteyen emperyalistlerin oyununa gelmemek, bu ülkede yaşayan herkesin görevi ve sorumluluğudur.
Şimdi ortalığa bakarsanız, Kürtler, Lazlar, Çerkesler, Gürcüler, Abazalar, Arnavutlar, Boşnaklar, Çeçenler, Lezgiler, Araplar, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Asuriler, Keldaniler gibi pek çok kavimden bahsedenleri görürsünüz.
Türk deyince de Yörük, Türkmen, Avşar, Çepni, Tahtacı, Tatar, Azerbaycanlı, Kırgız, Kazak, Başkurt, Hakas, Altaylı, Karaim, Gagauz, Karaçay, Bayat, Kayı, Kınık, Dodurga, Tatar, Kazak … gibi isimlerle karşılaşırsınız.
Cumhuriyet’i kuranlar, özellikle de Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek, doğru bir tarif yapmıştır.
Türk, bizim hepimizin müşterek adıdır.
Yukarıda adı geçen kavim, kabile adları içersinde Çerkes, Gürcü, Abaza, Çeçen, Lezgi gibi Kafkas göçmenleri Ruslar tarafından soykırıma uğratılmak istendikleri günlerde,, devletimizin yöneticilerince Anadolu’ya göç etmeleri istenmiş, “Müslüman kardeşlerimizdir, Anadolu’nun Türk ve Müslüman ahalisi ile eşit haklara sahip vatandaşlardır” denilerek ülkemize davet edilerek kabul edilmişlerdir.
Bu insanlarla Anadolu’nun Türk halkı arasında, ciddi hiç bir ihtilaftan bahsetmek de mümkün değildir.Bunlrın çoğu da kendisini Türk olarak tanımlamakta ve göğsünü gere gere “Ne mutlu Türküm diyene” demektedir.
15.yüz yılda İspanya’da, ve Avrupa’nın farlı yerlerinden, farklı zamanlarda ülkemize kabul edilen Yahudi’ler de aynı şekilde, soykırımdan kurtarılarak, ülkemiz vatandaşı yapılmış kişilerdir.
Bu insanların tamamına yakını bizim zor günlerimizde yanımızda bulunmuş, aynı düşmana karşı bizlerle birlikte mücadele etmişlerdir. O günlerde düşmanla işbirliği yapanlar da, işbirliği ettikleri düşmanlarla birlikte vatanımızdan kaçıp gitmişlerdir.
Anadolu’da Türklerle beraber yaşamış Araplar, Kürtler, Rumlar ve Ermeniler gibi guruplara mensup olanlar içersinde işgalcilerle işbirliği yapanlar olduğu gibi, Milli Mücadelenin kahramanları yanında yer almış pek çok insan da vardır.
Bugün aramızda yaşayan ve bu etnik guruplara mensup olanlar, bu ülkenin kalkınmasını, yükselmesini bizim kadar istemektedirler.
Bölücülük, bozgunculuk yapan her gurupta bulunabilir. Hem geçmişte, hem de günümüzde bölücülük yapmış olanların da batılı dostlarımızın tahrikleri, destekleri ve paraları ile yaptıklarını biliyoruz. Eğer bunlar hainse, unutmayın ki, her millette bu kadar hain olur.
Mustafa Kemal Paşa gibi, ecdadımızın, uğrunda birlikte can verdiği bu vatanda, birlikte yaşamak ve birlikte mutlu olmak gibi bir sevda taşıdığımızı herkese göstermeliyiz.
Bizim elimizle milletimizi bölmek, parçalamak isteyenlere karşı daima uyanık olmak gibi bir şuurlu davranış içinde olma sorumluluğumuz olduğunu unutamayız.
İşte bu düşünceleri paylaşan ve Türkiye Cumhuriyetine ve Türk varlığına olan inancı yeniden güçlendirerek, varlığım Türk varlığına armağan olsun diyen farklı etnik gurup ve inançlara sahip Türk vatandaşları olarak, davranışlarımızı, sözlerimizi, heyecanlarımızı sevgi üzerine kurmalıyız.
Millet fertlerinin, hiçbir ayırım gözetmeksizin “Kur’an” diliyle ”bir birlerine kurşunla kaynatılmış gibi” birlik olarak, çağlar üzerinden sıçramış, çağdaş medeniyeti temsil eder gelişmeyi yakalamış mutlu insanlar olarak yaşamalarını temin için gayretleri, güçleri, akılları, fikirleri bir araya getirmek amacımız olmalıdır…
Unutmayınız ki, Cumhuriyeti korumak, geliştirmek tek başına hiç kimsenin görevi olamaz. Millet bu konuya bütün fertleriyle sahip çıkmalıdır.
Çünkü Cumhuriyet dilimizi, dinimizi, kültürümüzü, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, haklarımızı, millî ve dinî bütünlüğümüzü ifade eder.
Bu değerlere inanan, herkesin müşterek görevi de bunları birlikte korumaktır.