Suriye’den canını kurtarmak için Türkiye’ye gelen mülteci sayısının üç milyonu aştığı söyleniyor. Türkiye onlar için her türlü fedakarlığı yapıyor. Ancak Türkiye’ye gelenler fırsatını bulduğunda bedeli ölüm dahi olsa denizden, karadan her yolu deneyerek Almanya’ya gitmeye çalışıyor. Türkiye’nin yaptığı onca fedakârlığın dünyadan maddi, mültecilerden de manevi karşılığını gördüğünü söylemek mümkün değil!
Halbuki Almanya Şansölyesi Merkel Araplar arasında ‘Suriyelilerin şefkatli annesi’ olarak anıldığı ifade edilmişti. Irak’ta yolsuzluk karşıtı protestolarda Merkel’in portresi taşındığına, kamplarda doğan çocuklara ‘Angela Merkel’ adının verildiğine yönelik çok miktarda haber medyaya düşmüştü.
Mekke’ye değil Berlin’e gidiyorlar!
Twitter’da bazı paylaşımlar da Merkel peygamberimiz döneminde Müslümanlara kucak açan Hıristiyan Aksum Kralı Aşama İbni Abcar’a benzetildi.
Sosyal medyada tartışmalı olmasına rağmen Merkel’in, “Bir gün çocuklarımıza, Suriyeli mültecilerin vatanlarından kaçarak, Mekke’nin daha yakın olmasına rağmen ölüm botları ile bizim vatanımıza ayak bastıklarını anlatacağız” ifadesinde bulunduğuna dair paylaşımlar yapılmıştı.
Fehmi Koru’nun ortaya attığı tez de bu gelişmelerle ilişkilidir. Ertuğrul Özkök Koru’nun görüşlerini köşesinde şöyle aktarmış.
-İnsanlar sadece Suriye’den değil, birçok İslam ülkesinden kaçıyorlar.
-Birçok Müslüman din değiştiriyor!
Guardian ve Washington Post gibi iki önemli gazete Müslüman mültecilerin kitleler halinde Hıristiyanlığı kabul ettiğini yazdılar.
Berlin’in kenar mahallelerinden Steglitz’deki kilisenin cemaati iki yılda 150’den 700’e fırlamış. Yeni gelenler Müslüman iken Hıristiyanlığa geçenlermiş!
Avusturya’daki Katolik kilisesi üç ayda 300 dine kabul başvurusu aldığını açıklamış.
Bunlardan bir bölümü, ilticayı kolaylaştırmak için yapıldığı söyleniyor. Ama böyle bir olgu ilk kez gerçekleşiyor.
Almanya’da mültecilerin görüntü ve gerçeği böyleyken Avrupa’nın diğer ülkelerinde olgunun çok daha farklı boyutları vardır.
Hıristiyanlık kriterlerini uyguluyorlar!
Alman haber ajansı ve “Welt” gazetesi, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Bulgaristan’ın sığınmacı kabul ederken “Hristiyan” kriteri uyguluyor ve Müslüman göçmen kabul etmiyorlar. Bulgaristan’ın nüfus yapısı değişmesin diye Müslüman mülteci kabul etmeyeceğini açıklamıştır.
Slovakya İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Ivan Metik, ülkelerinde cami olmadığını, bu nedenle Müslümanların ülkeye uyum sağlamalarının zorlaşacağını ve amaçlarının toplumsal uyumu sağlamak olduğunu iddia etmişti. Slovakya, Suriyeli göçmenlerden sadece Hristiyan olanları kabul edeceğini resmen açıklayarak, ayrımcılığını birlik içerisinde kurumsallaştırmıştır.
Avusturya İçişleri Bakanı, Ekim 2013’de gerçekleştirilen genel seçimler öncesinde bin Suriyeli sığınmacı alınacağı ve bunların Hristiyanlardan seçileceğini belirterek, “Kabul edeceğimiz bin mülteci öncelikle Hristiyan kadın ve çocuklar olacak” ifadelerini kullanmıştı.
Kendi ülkelerinde yaşayamayan Müslümanlar!
Savaş, baskı, zulüm, kötü yönetim ve berbat hayat şartları Müslümanların kendi ülkelerinden kaçmalarına neden oluyor.
Savaşların ürettiği kaçış ya da mülteci sorunu bir yana İslam ülkelerinde savaşın olmadığı şartlarda da Müslümanlar yaşamlarından memnun değiller. Zorba, baskıcı, çürümüş ve ceberrut yönetimler İslam ülkelerinde yaşayan Müslümanları canından bezdirmiştir.
Birçok İslam ülkesinde İslam, egemenlerin ihtiyaçlarına uydurulmuş durumdadır. Yalnız İslam değil modern hukuk da Müslüman ülkelerde kudret elitlerinin arzuları istikametinde biçimlendiriliyor.
Mısır’da bir darbe oluyor Ezher Şeyhi Ahmet El-Tayep, fıkhın özel hukuk alanındaki “ehvenişer” ilkesini kullanarak darbenin meşruluğuna fetva veriyor. Yusuf el Kardavi ise tam aksi yönden bir tavır sergiliyor darbeyi kınıyor ve darbeye karşı halkı direnmeye çağırıyor.
Müslümanlara, İslam ülkelerinin ceberrut yöneticilerinin verdiği zararı İslam düşmanlarının vermemektedir. Dünya’ya nizam vermekle meşgul olanlar her şeyden önce kendi ülkelerinde insanların adil bir biçimde yaşayacağı şartları sağlamak zorundadır. Siyaseten kirlenmiş, ahlaken çürümüş yönetimler İslam’ın sırtında yüktür. İslam ülkeleri bu yükten kendilerini kurtarmalıdır!