Anayasa da yapılan değişiklikle adeta siyasetin genlerine müdahale edilmektedir. Bu halk oylaması siyasetin kimyasını değiştirecektir.
Halk onay verirse TBMM, Milletvekilliği, Yargı, Hukuk Devleti, kuvvetlerin ayrılığı özü itibarıyla formaliteye indirgenecektir.
Milli egemenliğin tepelenmesi!
Getirilen değişiklik halktan destek görürse Türkiye Cumhuriyeti devleti resmen parti devletine dönüşecektir.
Her şeye hâkim ve mutlak bir Cumhurbaşkanlığı makamı ikame edilecektir. Cumhurbaşkanı hem yürütmeye hem de yasamaya hâkim olacaktır.
Cumhurbaşkanı aynı zamanda siyasi parti genel başkanı olacaktır.
Devlet, yargı ve bürokrasi bir partinin tekeline terk edilmiş olacaktır.
Tevfik Fikret yaklaşık yüz yıl önce şöyle yazmıştı: “Kanun diye topraklara sürtündü cebinler; Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi…”
Gelinen aşamada da iktidarın kudret elitleri “millet, milli irade, milli egemenlik” diye diye milleti, milli iradeyi ve milli egemenliği tepeliyorlar.
Halk oylamasının eşit şartlarda yürütülmesine izin verilmiyor!
Anayasal değişikliğin getirisinin ve sakıncalarının anlatılmasına televizyonlar ve yayın organları büyük ölçüde kapalıdır. OHAL bahane edilerek referandum süresince özel televizyonların eşitsiz ve yanlı yayın yapması normalleştirildi.
Bundan da vahimi referandumda “hayır” denilmesi gerektiğini savunanların halka ulaşması engellenmesidir. Onların toplantı yapmalarına çoğu yerde valilikleri izin vermiyor. Toplantı yapılmasına izin verildiğinde de bu defa otellerin ışıkları kapatılıyor. Hayır, kampanyası yürütenlerin faaliyetleri şeytanın dahi aklına gelmeyecek onlarca gerekçeye engelleniyor.
Devlet “evet” kampanyası yapıyor!
Cumhurbaşkanı resmen “evet” kampanyası yürütüyor. Devletin bütün imkânları, üst bürokrasisi ve devletin etkisi bu kampanyalarda kullanılıyor.
Artvin’den Tokat’a, Kahraman Maraş’tan Denizli’ye oradan Uşak’a varıncaya kadar birçok ilçe kaymakamı “evet” için ben de varım” kampanyaları düzenlemektedir.
Kaymakamlar aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarını, ‘Evet’ dövizlerini ve konuyla ilgili videoları da alenen paylaşmaktadır.
Devlet erkini kullananlar Türk halkını “evet” demeye zorluyor!
Üniversiteler bile rektörler tarafından “evet” kampanyasına dahil ediliyor. Adnan Menderes, Mardin Artuklu Üniversite rektörleri alenen “evet” kampanyasına destek sunarken diğer bir çok üniversite el altından “evet” kampanyası yürütüyor.
Adı lazım değil bir Milli Eğitim Müdürü, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda ‘Hayır’ diyen yurttaşları şeytana benzetmiş.
Bu müdür şunu yazmış: “Şeytana, “Sen nasıl şeytan oldun?” diye sormuşlar.
O da; “Bütün melekler EVET dedi, ben ise HAYIR dediğim için.” demiş…”
“Evet” kampanyasının en vahimini ise Antalya Cumhuriyet Başsavcı Vekili yapmış. Devletin savcısı twitter’dan şu mesajı paylaşmış: “Vereceğiniz oy, aynı zamanda PKK’ya destek oyudur. Haberim yoktu demeyin… Sandıkta ‘hayır’ diyecek olanlar PKK ile aynı muameleyi göze alıyorlar demektir. Küsmece yok.”
Orta yerde yorum yapmaya gerek duyurmayacak kadar vahim bir durum var. Devletin savcısı “hayır” diyecek vatandaşlara terörist muamelesi yapmakla tehdit ediyor.
Dini “evet”e feda edenler!
Misvak Dergisi, referandumda “hayır” diyen bir kişiyi elinde içki şişesiyle şeytanla sohbet ederek çizip Hayır diyenleri şeytana benzetiyor.
Ümraniye’de bir camide vaaz sırasında konuşan cami hocası ‘başkanlık sistemine hayır’ diyenleri gafillikle suçluyor, AKP’nin icraatlarını sayarak ‘evet’ propagandası yapıyor.
Adı internette dolaşan bir ilahiyatçı, televizyonda ‘şeytanı’ anlatırken ‘hayır’ diyenleri şeytana benzetiyor. Bu şahıs şunları söylüyor: “Cenabı Hakka kafa tutan bir şeytan vardı o da ‘hayır’ dedi“. Benzer bir skandal Kartal’da Soğanlık Mezarlıklar Müdürlüğü’nde görevli imamlar ‘evet videosu’ çekip sosyal medyada paylaşmışlar.
Tehditler, yönlendirmeler, baskılarla halkı “evet” demeye zorlayan bir iktidar ve ondan cesaret alan bir bürokrasi var. Bu zihniyet bugün hiçbir ahlaki, dini, ilmi ve insani sınır tanımıyor. Ya yarın?