Bu güzelim ülkede ne zaman sorunlar üst üste binse iftiralar, ihanetler sökün eder. Hem de öyle bir sökün eder ki hiç ummadığınız anda! Yıllardır saklanmasını bilenlerin gizlendiği yerlerden öyle bir çıkışları olur ki şaşıp kalırsınız! Yönünü ve yerini bilmediğiniz çıkışları belirlemek istersiniz ama başarılı olamazsınız. Çünkü hileler alabildiğine çoğalmış, örtüler kat kat artmıştır.
Yahut ne zaman ki içimiz mutluluk fırtınalarının esintisiyle bir hoş olsa iftiralar, ihanetler çullanır başımıza.
***
Aldatmacanın ustası olanlar, önce sindikleri yuvalardan başlarını uzatıp merak edercesine bakışlarını dolandırırlar. Koklamaya başlarlar çevreyi, insanları, olayları… Bunları yaparken onların bakışlarındaki sinsilik ve bulaşık suyu örneği kirlenmeye yüz tutmuş bulanık ışıltılar yok mu, iğrenirsiniz!..
Sonra karların altında kalan kara lekeler gibi beklerler karın erimesine dek, korkusuz ve utanmazca… Saatin işlemesindeki hassasiyetin düzeniyle zamanın akıp gitmesi zor gelmez onlara.
Çıkarcılık kervanının en başta gidenidirler. Ama kendilerini ulusal bir kahramanın nitelikleriyle tanımlar ve tanıtırlar.
***
Devletimizin kurumları bu akışları, kimi uzak kimi yakından izler. İşleyen çarkların kendine özgü oluşumları için konulan kurallar vardır. Kurumlar ve kurallar aracılığıyla yapılacak işler, şöyle ya da böyle yürütülür!..
Eski düzen belki çok sağlıklı değildi ama işliyordu. Düzenin aksayan, kurulu düzeni bozan yanlarını düzeltip işleri yoluna koymak varken bunu yapmadılar! Düzenin özünde yapısal değişiklikler yapıldı ve bunların sonucunda çok da anlaşılmaz ve kendilerinin de tam anlamayadıkları bir düzen getirdiler.
***
Anayasa’da tanımlanmayan ve adı konulmamış bir sisteme kapı araladılar, nereden buldularsa Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi dediler adına…
Çok geçmeden yeni düzenden sesler yükselmeye başladı. Bir süre sonra bu sesler tıkırtılara dönüştü. Her yerden tıkırtı, cızırtı ve garip sesler duyulmaya başlandı; sağından solundan, uzağından yakınından… Beklediler bir süre düzelir diye. Yok, olmadı! Düzelmediği gibi daha da sorunlar üretmeye başladı.
Gücün tek adam tarafından kullanıldığı bir düzenle bu denli yakınlaşmamıştık.
Ne var ki “tek adam” görüntüsünde aynı makama geleceklerin aynı yükü kaldırıp kaldıramayacakları bile düşünülmemişti. Belki hâlen de düşünülmüyor!.. Daha doğrusu daima ikinci hatta daha gerideki planların yanına itiliyor. Aynen bir depremin özellikle İstanbul’a vereceği zararlar az çok öngörülmesine rağmen kimsenin umurunda olmadığı gibi.
***
Seçimlerde ittifakların nasıl yapıldığını bilmeyen kalmadı. Ama ittifakların kurulu düzen içinde etkinliğinin yeterli inceleme ve araştırma konusu yapılmadığı kanısındayız. İttifakların yapılandırılmak istenen düzenlemeler üzerinde ne gibi değişikliklere neden olduğu da inceleme ve değerlendirmeden uzak tutuldu. Ancak son zamanlarda yeni kurulan partilerin iktidarın gücünü zayıflatacağı düşüncesi epey rahatsızlık doğurunca harekete geçildi.
Yasal düzenleme adı altında ittifaklara yapısal değişiklikler getirilecekmiş!..
Şu veya bu gelişmelerin sağlıklı bir zemine oturtulmadan yönlendirilmesinin ülkemiz geleceğine katkısı ne olur ki?
Üstünde durarak belirtmeliyiz ki devlet kurumlarıyla vardır. Devletin kurumlarının yapılarında ve işleyişinde yapılan değişiklik ve düzenlemeler devletin görüntüsü üzerinde büyük etken olacaktır. Kurumsallaşmadan yana olmayan veya kurumsallaşmayı kendi iktidar güçlerinin devamını sağlamak için yapılandıranların ülkeye büyük zarar vereceği ve geleceğimize olan özgüvenimizi sarsacakları gün gibi açık…
***
Ve gazetecilik mesleği vardır, bu mesleğin ilkeleri de…
Gazetecilikte gerçekleri çarpıtmadan verebilmek önemli bir iştir. Kamu yararını gözetmek de öyle! Bilgileri doğrulatmak vazgeçilmez bir ilkedir. İnsan haklarına saygı da öyledir ve önemlidir. Gazetecilerin mesleklerinin evrensel ilkelerine uyması ince bir nakış işleme örneği gibidir. Zordur, beceri ve yetenek ister! Bu ilkeleri sıraya dizecek olursak sayfalar tutar, uzar gider.
Özetle deriz ki gazetecilik zor meslektir. Sorumluluk, duyarlık, incelik, öngörü ve bilimsellik ister. Göz ister, kulak ister ve yasal çerçeveye oturtulmuş kaynak ister. Sonuçta gazetecilik meslek ilkelerine bağlılık ister. Bu ilkeler öyle çoktur ki öğrenmesi zaman ister, yıllar ister. İlkelerden ödün verenin dengesi bozulur, yalpalı bir gidişin akışında tuhaf bir esintiye kapılır, alır başını gider. Gazetecilik, dikenli tellerin tam göbeğinde dikenli tellerle iç içe yaşamak gibidir. Eğer bu ortamda gazeteci sallanır, yalpalar yahut durduğu yerde başı dönerse her yanına acımasızca dikenler batar.
***
Ve Müyesser Yıldız…
Çalışmasına, inceliğine, haberlerinin doğruluğuna hep beğeni ile bakmışımdır. Türkiye’de örnek alınacak ender gazetecilerden biridir.
Tutuklanmıştır…
Geçmiş olsun…
Böyle bir yaptırımı hak etmediği inancındayız…