Bir sistemde hukuk zenginleşme aracı olarak kullanılırsa orada adalet güçlünün enstrümanı haline gelir.
Hukuk bir yerde zenginin ya da güçlünün delip geçtiği fakirin ya da zayıfın takılıp kaldığı tül perdeye dönüşmüşse orada adalete değil güce ihtiyaç vardır.Devletin temeli adalet olduğuna göre de sorun doğrudan devletle ilgili bir hal alır.
Geçtiğimiz yıl AK Partili Şamil Tayyar, ‘Fetö borsası kuruldu. İtirafçı adı altında iş adamları serbest bırakılıyor’ açıklaması yapmıştı. Bu defa aynı kavramı sosyal medya hesabından suç örgütü lideri Peker kullandı. Siyasetçiler, gazeteciler, emniyet, yargı mensuplarından oluşan bu yapının, FETÖ soruşturması kapsamında yargılanan, mal varlıklarına el konulan iş insanlarının dava dosyalarını para karşılığında kapattırdıkları ve sicillerini temizlettirdikleri iddiasında bulundu.
Bu tür iddialar için eskiler “şüyuu vukuundan beter” derler. Bunlar olması bir yana söylenmesi bile tüyler ürperten iddialardır.
Nitekim İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, derhal FETÖ nedeniyle ihraç edilenlerin iadeleriyle ilgili sosyal medyada ortaya atılan bu tür iddiaları “tutarsız dedikodu” ve “tezvirat” olarak nitelendirdi.
Çataklı “kamu görevinden çıkarılma işlemleri; örgütsel eylemlerde bulunma, hakkındaki yürütülen adli soruşturma/kovuşturmalarda elde edilen veriler, bylock kullanıcısı olma, örgüt talimatıyla hesap açma ve para yatırma, kapatılan dernek veya sendika üyeliği gibi kamuoyunun vakıf olduğu kriterler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.” Dedi.
Dedikodu, tezvirat, FETÖ ile mücadeleyi sulandırmak, mücadeleye sekte vurmak denilerek konu kapatılacak gibi değildir. Bu konuda kamu vicdanını rahatsız eden iddialara her gün onlarca yenisi ilave edilmektedir. Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı bir gerçekliktir. Türkiye gibi bir ülkede mevcut şartlar içinde FETÖ borsası iddiasıdahil hiç kimse hiçbir iddiaya karşı sigortalı değildir.
Diğer yandan büyük yolsuzluk iddialarının olduğu hazine ve bankalarla ilgili konularda yöneltilen her soruya “bunlar ticari sırdır” denilerek geçiştirilmektedir. Hangi bankadan kime, ne kadar kredi verildi? Bu krediler geri dönüp dönmediği konusu “bu sırdır, ticari sır açıklanmaz” deniliyor.
Sözgelimi bir kamu bankasının verdiği 750 milyon dolar kredinin geri ödenip ödenmediği sorusu ticari sır denilerek cevapsız bırakılamaz!
Sedat Peker’in rüşvet, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, mafyatik ilişkiler konusundaortaya attığı iddialar yenilir yutulur türden değildir. Sistem tıkır tıkır işliyor, herkes işini çok iyi yapıyor, yolsuzluk da sorun da yok denilerek kokuşmuş ilişkilerin üzeri kapatılamaz!
Şeffaflığın, açıklığın, hesap verebilirliğin, denetimin olmadığı yerde çürüme ve yolsuzluk vardır.
Demokrasi ve yolsuzluk ilişkisi!
Demokratik devletlerde halkın, seçtiği temsilcilerini denetlemesine imkân veren kurallar ve kurumlar mevcuttur. Vatandaşlar kamu yönetimi hakkında bilgi edinme hakkına sahiptirler. Yönetimlerin demokratik ülkelerdebilgiyi saklama değil bilgiyi halka sunma görevleri vardır.
Dünyada yolsuzlukları araştıran Uluslararası Şeffaflık Kurumu demokratikleşme düzeyi arttıkça yolsuzlukların azaldığını ortaya çıkarmıştır. Yolsuzlukların en fazla olduğu ülkelerde siyasal özgürlükler ya yeterli değildir, ya da temel siyasal ve sivil özürlükler devlet tarafından ihlal edilmektedir.
Dünyada insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı ülkelerde yolsuzlukların göreceli olarak daha az boyutlarda olduğu görülmektedir. Demokrasilerde, gizlilik, örtbas değil, açıklık/şeffaflık geçerlidir.
Demokrasilerde keyfilik değil hesap verebilirlik vardır. Demokrasilerde, siyasal iktidarın akar ve uygulamaları kontrolsüz değil, bağımsız yargı organlarının etkin denetimine tabidir. Bütün bu süreçler yolsuzlukların yaygınlaşmasını ve koruma altına alınmasını engeller.
Bu durumda yapılması gerekenler belli değil midir?