Zevk ve eğlence kitleleştirme sürecinin en değerli araçlarındandır. Bu araçlar insanlara “ya şimdi ya da hiç bir zaman” duygusu vererek kısa vadeli ve somut hedefler yönelmesi sağlanır. Bu durum insanların materyalist, pragmatik ve çıkarcı bir tutum benimsemesine neden olur.
Bireyin faydasız benliğinden kaçıp kurtulma amacı kitle hareketlerine katılmasının önemli sebebini oluşturur. Kitle hareketine dahil olmadan önce birey sahip olduğu grup bağlarından kurtulması gerekir.
Zevk ve eğlence teknolojisi, kitlelerin afyonu olarak, insan duyguları konusundaki en güçlü rakibi olan dinin yerini almıştır. Eğlence bir yandan hem yeni bir toplum yaratabilmekte hem de doğrudan toplum yerine geçebilmektedir. Yeni savaş, alışkanlıklar ve değerler üzerinden yürütülmektedir.
Birçok düşünür geçmişte kitle eğlendirme teknolojisi ile ilgili olarak vahim kehanetlerde bulundular: Orwell devletin baskı teknolojisi aracılığıyla kamu bilincine totaliter bir mesajı kabul ettirebileceğini vurgulamıştı. Huxley, insanların zevk aygıtlarıyla daha etkin biçimde yönlendirilebileceğini öne sürmüştü. Bunun içinde insanın zenginliğini zaaflarında aramalı ve bu zenginlik kötü bir mirasyedi savurganlığıyla bolca kullanılmalıydı.
Romalılardan bu yana, halkın taleplerini göz ardı etmek isteyen politikacılar, “ekmek ve sirk” stratejisine başvurmaktadırlar. Franco’nun kitleleri uyutmak için kullandığı “yüzbin kişilik beşikler” de aynı amacın araçlarıdır. Bu bağlamda “pop kültürünü politik bir bilinç” olarak niteleyenler olmuştur. Amerikan TV programları, rock müziği ve filmlerinin, “Doğu Avrupa ve SSCB’de komünizmin çöküşünde katalizör rol oynadığı” görüşünü ileri sürenlerin de haklı olduğu yanlar vardır.
Bugün de ana babaya, adsız otoriteye, eski yöntemlere, tekdüze yaşamlar ile geleneksel değerlere isyan eden şarkı sözlerinin dizi filmlerinin vazgeçilmez konuları arasında yer almaları nedensiz değildir.
Dünyanın her yerinde, geleneksel aile yapısı bozuluyor, milli değerler aşınıyor ve dini değerlere itikat gittikçe azalıyor. Aile, ahlak, milliyet, kimlik ve vatan bağlarının zayıfladığı, çöküntüye uğradığı yerlerde de kitle hareketleri yükseliyor.
Küresel eğlencenin izleyici kitlesinin bu denli büyümesi, bunların yerel/milli değerlerin yerini aldığı ve insanlar arası etkileşimde de köklü değişiklikler yarattığının kanıtıdır.
Zevk ve eğlence teknolojisinin aynı zamanda küresel güç olan ABD’nin denetimi altında olması nedensiz değildir. Dornemann, “Uluslararası müzik işini ancak ABD’den yönetebilirsiniz” diye ısrar etmektedir. Pop müziği bir Amerikan ürünüdür.
“Hollywood küresel kültür merkezidir. Hemen hiç kimse, onun güç alanının dışında değildir…. Parmak basmak isteğim, katıksız bir ikiyüzlülük değil, daha derin bir şey: Bağımlılık. İnsanlara genellikle kendi yerli kültürlerini yeğleseler bile, ikinci gözde tercihleri Amerikan ürünleri oluyor. Amerikan popüler kültürü, milyarlarca kimsenin hem sevdiği hem tiksindiği, ama severek tiksindiği çağdaş intikam tanrıçasıdır”.
İnsanı yönetmenin bir başka altın anahtarı gıdadır. “Bana ne yediğini söyle, ben de sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü gerçekse ve gerçekten biz yediklerimizsek, muazzam kültürel farklılıklara, dil engellerine ve büyük uzaklıklara rağmen, gittikçe birbirimize benziyoruz demektir.
Değerler savaşının yaşandığı gerçek alan burasıdır. Aynı şeyleri yiyen, içen, giyen, konuşan aynı yerleri gezen, aynı şeyleri düşünen, aynı şeylerden zevk alan küresel ve kitlesel bir insanla dünya karşı karşıyadır. Milliyetçilik bir anlamda bu aynılığı bozmak ve işleyen küresel tekere çomak sokmak anlamına gelir. Millilik ise özgünlük, özgürlük ve bir kültüre aitlik demek olduğundan ayrılık olgusunu da içinde bulundurur. Bu yüzden küresel hegemonya peşinde koşan güçler, akla gelen ve gelmeyen her yolu deneyerek milli ve milliyetçi olan bütün değerleri hasara uğratmaya çalışırlar!