Daha Ne Desin?


Başbakana son zamanlarda bir hal oldu. Eskiden de tartışma yaratan kelam-ı kibar(!) laflardan ederdi. Ancak son zamanlarda gittiği her toplantıda yaptığı her çıkış ve söylediği her söz, geniş kitlelerde galeyana sebep olmaktadır. Başbakan sıfatını da taşıyan Erdoğan’ın sözleri halkı germekte, ayrıştırmakta ve ötekileştirmektedir.
 
Reyhanlı’daki terörist saldırının ardından Erdoğan’dan “52 Sünni vatandaşımız öldü” açıklaması gelmişti. Ölünün ve ölümün mezhebine vurgu yapılması şaşkınlık ve tepki yaratmıştı.
 
İşin ilginç yanı Erdoğan konuşuyor, ardından söylediklerine akılcı ve uygun gerekçeler bulmakla görevli ibretlik kalemler devreye giriyor. Çiftçiye “ananı da al git!”, seçmene “oyunu da al git!”, askere “yan gelip yatma!” dediğinde, medyadaki Erdoğan yanlıları bu tavırlar için makul gerekçeler bulmuştu.
 
Marjinal grupların kürsüdeki konuşmacıya karşı slogan attığı hep bilinir. Onlar fırsat bulurlarsa da slogan sonrasında konuşmacıya yumurta atarlar. Genellikle bu unsurlar sonuçta ya güvenlik güçleri nezaretinde ya da kendilerine destek veren grupla birlikte bağıra/çağıra salonu terk ederler.
 
Kürsüde Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, salonda ise devlet vardır. Baro başkanı sözü uzatmış, zülfü yara da dokunacak konulara dalmıştır. Erdoğan, öfke içinde ayağa kalkar, ayar verir ve sözünü keser: “Edepsizlik yapıyorsun… Yalan söylüyorsun”  der. Cumhurbaşkanı onun kolundan tutar, ‘olur böyle şeyler, oturmalısın’ der. O, Cumhurbaşkanı’nın kendisini takip etmesini ister ve birlikte salonu terk ederler.
 
Devlet adamı sıfatını taşıyan kişileri, yasa dışı örgüt ya da marjinal insanlardan ayıran en önemli taraf devlet geleneği, adabı ve teamülleri doğrultusunda hareket etmesidir. Devlet yasa dışı örgüt gibi, devlet adamı da örgüt mensubu gibi hareket edemez. Bu genel kuraldır.
 
İlk defa bir Başbakan’ın konuşma düzenini bozduğu, konuşan hatibin sesini kestiği ve ona hakaret ettiğine Türkiye/Dünya şahitlik eder.
 
Başbakan maden kazası sonrası Soma’ya gider. Yüzlerce canını madenin derinliklerinde kaybeden Soma’lı öfkeli, endişeli ve panik içindedir. Madendeki canlarından bir umut, hayırlı bir haber bekleyen insanlar Başbakan’ın ağzından çıkacak sözlere kilitlenmiştir.
 
Ölüm sözün bittiği yerdir. Siyasetin susup kocaman bir kulak olup dinlemesi gerekirken Başbakan, acıya tuz basan şu cümleyi kurar: Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var”. Sakinleştirmek için geldiği Soma’yı Erdoğan’ın bu sözleri hareketlendirir. Protestolar başlar. Erdoğan göstericilerin üstüne üstüne gider. Had bildirir, racon keser ve “Bu ülkenin Başbakanına yuh çekersen tokadı yersin” der.
 
Dünyanın her yerinde Başbakanlara ayakkabı fırlatan, yumurta savuran, yumruk atanlar vardı. Yurttaşına tokat atan ya da tokadı layık gören bir Başbakanı ise dünyaya Türkiye armağan etmiş olur.
 
Ölüm kaderdir, kederdir her canlı için acıların en beteridir. Ölümün rengi soluk, yüzü soğuktur. Herkesin Başbakanı Erdoğan, ölen bir yurttaşı için bu defa “ölmüştür… geçmiştir” der. Bir ölüm gerçeğinin en acımasız ve en duygusuz biçimde anlatımı ancak bu kadar yapılabilir. Belki de bir ölüm gerçeği bu kadar acımasız bir “gerçekçilik” içinde ilk kez bir başbakan tarafından ifade ediliyor!
 
Okmeydanı’nda provokatör ya da şiddet yanlısı bir grup olay çıkarır ve bunun sonucunda bu ülkenin iki yurttaşı ölür. Herkesin Başbakanı çıkar, polislerin bu sabrına şaşırdığını söyler. “Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum” der. Başbakanlar dünyanın her yerinde güvenlik güçlerine itidal, sükûnet ve sabır çağrısı yaparlar. Türkiye’nin Başbakanı ise adeta polise ‘sabırlı sabırlı duruyorlar, nedenini anlamıyorum’ diyor.
 
Erdoğan daha ne desin?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!