Cumhurbaşkanlığı adaylığı: Ehliyet meselesi

Cumhurbaşkanlığı adaylığı: Ehliyet meselesi

Zafer Partisi Genel Başkan yardımcısı Dr. Fikret Bayır yazdı.

Uzun zamandır Cumhurbaşkanlığı adayları tartışılıyor. İsimler konuşuluyor ama nitelik (ehliyet) es geçiliyor.

Motosiklet kullanmak için bile ehliyet almak zorundasınız.

Hele daha karmaşık bir aracı, örneğin uçağı kullanmak için, nitelikli bir (pilotaj) eğitim ve uzun yıllara dayanan bir tecrübe gerekiyor. Zorlu sınavları geçmedikçe kaptan pilot olamıyor ve uçaktaki yolcuların sorumluluğunu alamıyorsunuz.

Ya devlet yönetimi?

Devlet yönetimindeki ehliyet ihtiyacı (liyakat), motosikletten bile düşük mü?

İsimleri konuşurken, ehliyeti de tartışmak gerekmez mi?

Anılan adayların hangi ehliyetle, hangi sorunları çözeceğini ortaya koymak icap etmez mi?

Bakınız, Türkiye gerçek anlamda bir ateş çemberinin ortasında yer alıyor.

Dünya yeniden “Atlantik İttifakı” ve “Asya-Pasifik İttifakı” olarak iki siyasi bloka bölündü. Artan siyasi rekabet, güvenlik risk ve tehditlerini yükseltti.

Avrupa, Kafkasya ve Ortadoğu’da siyasi kamplaşmalar, jeopolitik çekişmeleri arttırdı. Artık yeni bir “Soğuk Savaş” dönemine giriliyor.

NATO, Atlantik ötesinde Asya-Pasifik bölgesine yayılmaya çalışıyor.

Rusya ve Çin’in askeri, ekonomik ve siyasi alanda gelişen iş birliği, jeopolitik denge ve bölge hakimiyeti arayışını arttırıyor.

Tayvan’da hassas ve oldukça gergin bir şekilde devam eden askeri rekabet, bir küçük hatada sadece ABD ve Çin değil, Atlantik ve Asya Pasifik ittifaklarını kontrolsüzce çatışma içine çekebilecek tehlikeler içeriyor.

Rusya-Ukrayna savaşı, bölge güvenliğine yönelik yeni riskler ve ekonomik sonuçlar üretti. Enerji arzında yaşanan sıkıntılar, tek kaynağa yüksek oranda bağımlılık ve yükselen emtia fiyatları, başta Türkiye olmak üzere, küresel ölçekte olumsuz sonuçlar oluşturdu.

Karadeniz’in doğusunda Gürcistan ve Ermenistan’da istikrar sağlanabilmiş değil. Azerbaycan Dağlık Karabağ’ın büyük bölümünü kurtarmakla birlikte, sürdürülebilir bir barış tesis edilemedi. Bölgede zaman zaman askeri taktik seviye angajmanları meydana geliyor.

İran 2017’den beri iç çalkantılarla boğuşuyor. Buna rağmen, Ortadoğu’da Şii nüfus üzerindeki yayılmacı politikalarından vazgeçmiyor. Irak’tan, Lübnan ve Yemen’e kadar olan coğrafyada oluşturmaya çalıştığı “Şii Ekseni”, bölgeyi mezhepleşme temelli çatışmaların kucağına atıyor.

Şii eksenine “Selefi Cihatçı” yapılanma ile verilen cevap, IŞİD örneğinde olduğu gibi, bölgenin geneli için başlı başına ilave bir tehdit oluşturdu.

İran İslam Devrimi ile Ortadoğu’da başlayan “mezhep eksenli yayılmacılık” ve çatışmalar, “Büyük ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” kapsamında, bölgenin tamamındaki ulus devletleri hedef alıyor.

Bu bağlamda, “Arap Baharı” ile yaşanan süreçte, emperyal ülkelerin “vekalet savaşları (terör örgütleri vasıtasıyla)” ile yaptıkları müdahaleler, ulus devletlerin domino taşları gibi birer birer yıkılması, iç savaşlar, belirsizlikler ve istikrarsızlığı kalıcı hale getirdi.

Irak fiilen üç bölgeli bölünmüş yapısı, mezhep ve etnik temelli çatışmalar ile başlı başına bir güvensizlik ve istikrarsızlık alanı oldu.

Suriye’ye yönelik emperyal müdahaleler, devlet otoritesinin zayıflatılması ve kitlesel göç, bu ülkeyi “Filistinleştirme” eğilimine soktu. Rusya ve İran’ın destek ve müdahaleleri, Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlarken, bölgedeki jeopolitik karmaşa ve rekabeti daha da arttırdı.

Savaşlardan ve kıtlıklardan kaçan halkların oluşturduğu “kitlesel göç” akınları, bölge güvenliği için ayrı bir risk unsuru oldu.

Ortadoğu’da oluşan yeni siyasi tabloda, Türkiye bölge ülkelerine ilave olarak, ABD ve Rusya ile fiilen sınır komşusu durumuna geldi. ABD’nin Suriye kuzeyindeki PYD/YPG varlığını desteklemesi ve devletleştirme gayretleri, Türkiye’nin güvenliğini doğrudan hedef alan gelişmeler oldu.

IŞİD ile mücadele kılıfı altında, Suriye kuzeyinde YPG/PKK’nın ordulaştırılması gayretleri, Irak ile Suriye kuzeyinde, Akdeniz bağlantılı bir terör koridor (Garnizon) devleti oluşturmayı amaçlamaktadır.

Bu yapı Türkiye’nin güvenliğini doğrudan hedef almaktadır.

ABD’nin Girit “Suda Askeri üssünde” tertiplenmesi, Dedeağaç’ta konuşlanan takviyeli bir tümen ile birlikte, Türkiye’yi güney ve batıdan fiilen çevrelemektedir.

Diğer yanda Yunanistan 2004’den bu yana, aleni bir girişimle, Ege’de Anadolu’ya yakın 20 ada ve 2 kayalığı fiilen işgal etmiştir. 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları gereği “askersiz statüdeki” bu adaların işgali, batı bölgede de Türkiye’ye yönelik aktif bir askeri tutum ve konumlanma anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin güvenlik algısı, çevresinde gelişen tehditlere ilave olarak, iç cephede de dikkatle izlenmesi gereken riskler oluştuğunu işaret etmektedir.

PKK terör örgütü ile aktif mücadele devam etmektedir. Alanda yapılan mücadeleye ilave olarak, PKK’nın çatışma alanını kent merkezlerine” kaydırmaya gayret ettiği gözlenmektedir.

FETÖ’nün “siyasi ayağına” bugüne kadar bir operasyon yapılmamıştır. Bu durum FETÖ ile mücadelenin daha ziyade, alt düzey elemanlar seviyesinde kaldığını göstermektedir. FETÖ ile her seviye ve kapsamda ve devletin tüm kurumlarında aktif mücadele ihtiyacı halen devam etmektedir.

Diğer yanda, Arap Baharı sürecini takiben, Türkiye’ye yönelik kitlesel göç hareketleri hızlanmıştır. Başta Suriye’den gelen “Geçici Sığınmacılar” olmak üzere, kaçak olanlarla birlikte sayının 13 milyonu bulduğu gözlenmektedir.

Bahse konu kavimler göçü; ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere nüfus, toplumsal yapı, sosyal doku ve kültürel boyut alanlarında ciddi tehlikeler ve tehditler içermektedir.

Sığınmacılar arasında memleketimize sızan Selefi Cihatçılar, PKK ve FETÖ ile irtibat ve koordinasyon ile iç kaledeki riski arttırmaktadırlar. Dikkat edilirse, son zamanlarda yurt içinde yapılan asayiş operasyonlarında çok sayıda IŞİD elemanı ve (sözde) tepe yöneticisi ele geçirilmektedir. Bu durum, anılan terör örgütlerinin artık memleketimizde tertiplendiklerini ve büyük çoğunluğunun şimdilik uyuyan hücreler konumunda olduğunu göstermektedir.

Başka bir ifadeyle, adeta saatli bombanın üstünde yaşanılmaktadır.

Türkiye’nin güvenliğine yönelik iç tehditler, etnik yapı ve inanç istismarının araç olarak kullanılması, FETÖ’nün yeterince temizlenememesi ve devlet kurumlarında cemaat yapılanmaları iddiaları, devlet yapımızın gittikçe “Lübnanlaşma” eğilimine sokulmaya çalışıldığını göstermektedir. Benzer şekilde, çok kısa sürede memlekete doluşan geçici sığınmacılar ile Asya ve Afrika’dan gelen kaçaklar ile milletimiz “Filistinleşme” sürecine itilmektedir. Ulus devlet ve üniter devlet yapımızın korunması, acil güvenlik gereksinimi haline gelmiştir.

Diğer taraftan, memlekete giren göç kitlesinin, ulusal ve uluslararası hukuka uygun biçimde ve behemehal sınır dışı edilmeleri, eş zamanlı olarak planlanması gereken diğer bir acil güvenlik ihtiyacıdır.

Bu konudaki gevşeklik veya sorumsuzluğun, bir süre sonra, bizleri öz yurdumuzda yabancı konumuna düşüreceği ve büyük ölçekli iç çatışmaları tetikleyebileceği hatırda tutulmalıdır.

Diğer yanda ikinci ana sorun alanı ekonomidir.

Ekonomi çok ağır bir krizdedir.

İnsanımız derin bir yoksulluk içinde kıvranıyor,

Yaygın işsizlik, yüksek enflasyon, radikal biçimde artan iç ve dış borç ve kaybolup giden refah, insanımızın adeta boğazını sıkıyor,

Yetişkinler bugünden emin ve memnun değil. Gençler geleceğe güvenle bakamıyor ve yurtdışına çıkmanın yollarını arıyor,

Millet umutsuzluk içinde bir çare ve çıkış yolu bakıyor.

Durum böyleyken, Cumhur ve Millet ittifakları, ana sorunları gündeme taşımadan cumhurbaşkanı adaylığı gibi kısır bir tartışma ile gündemi doldurmaktadır.

Madem ısrarla bu konu gündemde tutulmaktadır, bu satırların yazarı, bir güvenlik uzmanı olarak, adı adaylık için geçen liderleri değerlendirmeye alacaktır.

Değerlendirmede temel yaklaşım şudur: Seçilecek cumhurbaşkanının “güvenlik bilimci” olması, artık bir tercih veya opsiyon değil, gereklilik halini almıştır.

O halde, adaylığı tartışılan isimler, yukarıda kısaca açıklanan sorunlara çözüm üretebilecek ehliyet ve donanıma sahip midir? Jeopolitik resmi okuyup, soğuk savaş sonrası yeniden kurgulanan jeopolitik satranç tahtasından haberleri var mıdır? Türkiye’nin güvenlik ve emniyetini sağlayabilecekler midir? Yoksa yeterliliği bilinmeyen danışmanlara mı bağlı kalacaklardır?

Adaylık için ismi geçen ilk lider, Recep Tayyip ERDOĞAN’dır.

Erdoğan cumhurbaşkanlığında ikinci dönemi tamamlamakta olduğundan, Anayasa 101. Maddeye göre, üçüncü dönem için aday olamamaktadır.

Eğer muhalefet yardım eder ve Meclis’te 360 oya ulaşıp, Anayasa 116. Maddeye göre, seçimler yenilenirse, Erdoğan yeniden aday olabilir.

Bu olasılık üzerinden gidersek, Erdoğan’ın karnesi bize şunları söylemektedir:

– Jeopolitika konusunda eğitimi yok, (Aslında lisans diploması konusundaki şüpheleri giderebilmiş değil),

– Uluslararası diplomasi ve iletişim bakımından İngilizce seviyesi yetersiz,

– 20 yıldır devletin başında ama jeopolitik okuması yer yer ciddi ölçekte hatalı,

* Örneğin Suriye’ye aktif müdahale ve Emeviye Camiinde Cuma namazı hedefleri yerine, Suriye’nin devlet ve toprak bütünlüğünün korunması seçilseydi, bu karar Türkiye için en güvenlikli seçenek olurdu ve aslında halen en pratik ve etkili çözüm budur. Bu bakımdan, Suriye ile hemen temasa geçilmeli ve “Adana Mutabakatını” esas alan bir iş birliği zemini geliştirilmelidir.

* Yunanistan ile yürütülen istikşafi görüşmelerin sonuç alması mümkün değildir. Ege’de işgal edilen ada, adacık ve kayalıklara karşı aktif bir tutum sergilenememiştir. Yunanistan Anadolu’ya yakın adalar üzerinden askeri tehdit oluşturmaktadır.

* Irak’ta Bağdat hükümeti yerine Irak kuzeyindeki yerel siyasi yapılar (KDP, KYB) ile resmî ilişkiler oluşturulması, temelden bir hata olmuş, bu siyasi yapıların gelişmesine fırsat tanınmıştır.

* Mavi Vatan sınırlarının oluşması için başta Mısır olmak üzere, Akdeniz’de kıyıdaş komşular ile “Münhasır Ekonomik Bölge” antlaşmaları yapılmamıştır. Şimdi Libya üzerinden konu tamir edilmeye çalışılsa da, Akdeniz’de yalnız kalınmış ve Mavi Vatan sularında Doğalgaz araması dış baskılar ile durdurulmuştur. Arama-tarama gemileri yaklaşık iki yıldır karasuları dışına çıkmamıştır.

* 2009-2011 arasında, ihaleyle, Suriye sınırında mayınların temizlenmesi, bu bölgeyi kitlesel göç için uygun hale getirmiştir. Nitekim 2011’de Suriye’den kitlesel göçün başlaması, hiç tesadüf değildir.

* Suriye’den gelen geçici sığınmacılar ve kaçakların oluşturduğu tehdit hala görülmemektedir.

* Rusya-Ukrayna savaşı ile gerek “enerji” alanında ve gerekse “tahıl/ayçiçeği” arzında yaşanan sıkıntılar, hükümetin stratejik sektörlerde planlama yapmadığını ve dış şoklara karşı korunmasız kalındığını göstermektedir.

– Dış politika ve Güvenlik konusunda listeyi uzatmak mümkündür. Ekonomi alanında da olumlu gelişmeler bulunmamaktadır. İç ve dış borç yükü on kat artmış, yüksek enflasyon dönemine geri dönülmüş, Merkez Bankası bağımsızlığını yitirmiş, paranın istikrarı sağlanamamış, yüksek enflasyonda faiz indirimi ile adeta ateşe benzin dökülmüş ve kurlar patlamış, Merkez bankası döviz rezervleri tükenmiş ve rezervde borç alanına geçilmiş, işsizlik yaygınlaşmış, gelir dağımı adaleti büyük oranda bozulmuş, kalkınma yerine sanal büyüme öncelenmiş, dolaylı vergiler artarak tüketim yollu vergilenme ile geniş halk kesimleri adeta cezalandırılmış ve yoksulluk toplum tabanına yayılarak derinleşmiştir.

– Erdoğan’ın 20 yılda memleketi getirdiği nokta; ekonomide yüksek kırılganlık ve güvenlikte yüksek riskli dönemdir. AKP iktidar dönemi gelişmeleri, Erdoğan’ın bu dümeni tutamadığını göstermektedir.

– Erdoğan’ın (muhalefetin yardımı ile) yeniden aday olması, Türkiye için artan risk anlamına gelmektedir.

– Erdoğan’ın sığınmacıları geri göndermeyeceğini açıklaması ve sığınmacılara vatandaşlık verilip seçmen listelerine yazılması, yabancıların egemenlik hakkımıza ortak edilmesi anlamına gelmektedir.

– Erdoğan jeopolitik satranç oyununu iyi okuyamamış, güvenlik ve ekonomide temelden hatalar yapılmıştır. Yeniden adaylığı, ehliyet bağlamında, çözüm için bir umut içermemektedir.

Adaylık için ismi geçen ikinci lider Kemal KILIÇDAROĞLU’dur.

– Kılıçdaroğlu’nun jeopolitika ve güvenlik eğitimi yoktur.

– Yabancı dil eğitimi yetersizdir.

– Türkiye’nin güvenliğine yönelik yakın tehditler konusunda, genel geçer açıklamalar yapmaktadır.

– Ekonomideki yapısal sorunlara çözümü, AKP politikalarına benzemektedir. Ekonomiye neoliberal alandan bakmaktadır.

– Üretim ekonomisi yerine Erdoğan’a benzer şekilde borç ekonomisini savunmaktadır.

– Londra ziyareti ile daha iyi borç bulacağını ifade etmiştir.

– Aslında ekonomiyi 6’lı Masa müttefiki Babacan’a devretmeyi düşünmesi, AKP dönemi yaklaşımının devam edeceği anlamına gelmektedir.

– Sığınmacılardan kaynaklanan sorunun okuyamamıştır. 2016 ve 2021 yıllarında yapılan CHP Çalıştayları ile geçici sığınmacıları geri göndermek yerine, onların topluma uyumunu hedefleyen “Entegrasyon Bakanlığı” önerilmiştir. Şimdilerde sığınmacılardan gönüllü olanların geri gönderileceği açıklanmaktadır.

– Sığınmacı sayısındaki açıklamaları AKP ile paraleldir.

– Sığınmacı ve kaçaklardan vatandaşlık alanların sayısı ve oy kullanacaklara ait yüksek rakamları, AKP’ye benzer şekilde, sorun olarak görmemektedir.

– PKK’nın siyasi şubesi konumundaki HDP ile yakın temas içindedir.

– Geçmişte, yakın çevresinde görevlendirdiği kimi danışmanların FETÖ bağlısı çıkması, Kılıçdaroğlu hakkında şüpheye neden olmuştur.

– Laiklik konusunda, hassas bir tavır takınmamaktadır.

– Adaylığı halinde, seçilirse ekonomide AKP dönemi benzeri Neoliberal ve borca dayalı politikaların devam edeceği ve bunun çözüm oluşturmayacağı, hatta sorunların artarak devam edeceği, Güvenlik alanında; geçici sığınmacılar gönderilmeyeceği için, sorunların katlanarak artacağı ve iki yıl gibi kısa bir süre sonra yeniden seçim tartışmalarının başlayacağı ve hatta seçimlerin yenilenebileceği ihtimal dahilindedir.

Meral AKŞENER, aday olmayacağını açıklamıştır. Bu nedenle bu yazıda, güvenlik ve ekonomi alanında karnesine bakılmayacaktır. Bununla birlikte, sığınmacılar meselesini yeterince okuyamaması, Milliyetçi bir parti kurduğunu iddia edip, Kürt açılımı yapmayı planladığını açıklaması, Montrö Antlaşmasının tartışmaya açılmaması ve laiklik hassasiyetini dile getiren emekli Amirallere zevzeklik ettiklerini söylemesi, ekonomide liberal görüşlü bir takım kurması, Kılıçdaroğlu’na yakın alanda olduğunu göstermektedir.

Bu yazıda sadece muhtemel liderler incelenmiştir. İmamoğlu üzerinden yürütülen tartışma, hukuki süreç bitince aydınlanacaktır.

Diğer taraftan Mansur Yavaş’a toplum genelinde bir destek olduğu görülmektedir. Gerek Mansur Yavaş’ın sessiz kalması ve gerekse partisinin adaylığına sıcak bakmaması nedeniyle, şimdilik incelemeye alınmamıştır.

Ekonomi ve güvenlik alanında yapılan incelemede, iyimser bir tablo olmadığı ortadadır. Türkiye, her iki alanda yapılan büyük hatalar nedeniyle, çok riskli bir konuma gelmiştir.

Cumhurbaşkanı adaylığı için adı geçen liderlerin, çözüm oluşturabilecek ehliyete sahip olmadıkları görülmektedir.

Adaylık için niyet beyan etmeyen liderlerden Ümit Özdağ’ın durumu farklıdır.

Mansur Yavaş’ı görev için adaylığa davet etmesi, toplumda olumlu karşılanmıştır.

Bununla birlikte Özdağ, iyi yetişmiş bir güvenlik bilimcidir.

Uzun yıllardır, Türkiye’nin Güvenliği konusunda yaptığı bilimsel çalışmalar, yazdığı kitaplar ve devlet yetkilileri ile paylaştığı raporlar, alana çok hâkim olduğunu göstermektedir.

2013’den itibaren, geçici sığınmacılar ve kaçaklar konusunu ele alıp, gündeme taşıması dikkat çekicidir. Genel Başkanlığını yaptığı Zafer Partisi’ni kurması ile bu alandaki çalışmaları daha kurumsal bir alana taşınmış ve halkın yaklaşık yüzde 90’ı artık geçici sığınmacılar konusundaki görüşlerini desteklemeye başlamıştır.

Uzun yıllar siyaset bilimi ve güvenlik konularında dersler veren Özdağ, Türkiye ve çevresindeki güvenlik resmini ve uzun yıllardır oynanan jeopolitik satrancı en iyi bilen liderdir.

Başka bir ifadeyle, ana sorunlar konusunda ehliyetli tek lider Özdağ’dır.

Özdağ’ın dümenin başında olması, memleketin makûs talihini yenmesi, güvenlik ve istikrarı için çok faydalı olacaktır.

Türkiye bir kader seçimine gidiyor.

Köprüden önceki son çıkıştayız! Dümendeki kaptanın ehliyeti yoksa…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!