Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2021’de öğrencilere lisans düzeyinde 650, yüksek lisans düzeyinde 1300, doktora düzeyinde 1950 lira kredi veya burs verileceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının satır başları şöyle;
Geçtiğimiz hafta kabul edilen 2021 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bütçe görüşmeleri Meclis’in temel görevleri arasında ilk sıralarda yer alır. Meclis’te kabul edilmesiyle birlikte artık bütçe iktidarı ve muhalefetiyle tüm Meclis’in tüm ülkenin bütçesi haline gelmiştir. Bütçemize katkı sunan istisnasız tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum. Bu bütçe, 83 milyon vatandaşımızın her birine hizmet edecek, her insanımızın hayatına dokunacak, her bireyin geleceğinin inşasına katkı verecek bir belgedir. Elbette her bütçe önemlidir. Fakat bu yıl koronavirüs salgınının etkisini sürdürdüğü bir dönemde 2021 bütçesi ayrı bir ehemmiyete sahiptir. Amacımız, bir yandan salgının olumsuz etkilerini azaltmak diğer yandan da ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırmaktır. Bütçe üzerindeki tartışmaların daha yoğun ve kapsamlı olması gayet tabiidir.
Bu bütçe görüşmelerinde saygıya layık pek çok değerlendirmeler ortaya konulmuştur. Önemli olan bu tartışmaların ahlaki, adil, yapıcı bir zeminde yürümesidir. Hakaretten, iftiradan, yalandan, çarpıtmadan uzak her eleştiriye, katılmasak da saygımız vardır. Fikri olan fikrini söyler, fikri olmayan ise yalanla, iftirayla, hakaretle kendini göstermeye çalışır. Bütçe görüşmeleri sırasında bu yönteme başvuranlar da olduğunu üzüntüyle gördük. Şahsımıza, grubumuza, hükümetimize ahlak ve nezaket sınırlarını aşarak saldıranların yaptıkları içlerindeki nefreti dışa yansıtmaktan ibarettir. Bunun takdirini tüm milletimize bırakıyoruz.
“Kendilerini hala tek parti devrinde sanıyorlar”
Bunların da üslupları kişiliklerinin yansımasıdır. Bizim üzüldüğümüz husus, ülkemizde vizyoner politika ortaya koyan, program ve proje üreten, halkın kafasını karıştırmaya değil gönlünü kazanmaya çalışan bir muhalefet anlayışının eksikliğidir. ‘Çamur at, tutmazsa da izi kalır.’ mantığıyla her gün yeni bir yalan söyleyen, yalanı yüzüne vurulduğunda ise hiç utanıp sıkılmadan hemen bir sonraki yalana geçen, bazen dönüp eski yalanları yeniden tekrarlayan bu zihniyetle hiçbir yere varamayız. Bizimle vizyonda, programda, projede yarışamayanların işi, kendi aralarında hakaret, iftira, yalan yarışına çevirmeleri, ülkemiz adına bir kayıptır. Üstelik bu yalanları milletin gözünün içine baka baka ve kendilerinden gayet emin şekilde söylüyorlar. Bir doğrunun yanına dokuz yalan katarak çizdikleri resme herkesin de inanmasını bekliyorlar. Kendilerine itibar etmeyen işçi, çiftçi, öğretmen, yargı mensubu, polis, asker kim varsa herkese hakaret etmekten de çekinmiyorlar. Herkese hakaret etmekten de çekinmiyorlar. Kendilerini hala tek parti devrinde sanıyorlar.
Sanıyorum bu zatlara Türkiye’nin 70 yıldır demokrasi ile yönetildiğini sık sık hatırlatmak gerekiyor. Demokraside asıl olan sağa sola tehditler yağdırmak değil ülkeye hizmet etmek olduğunu da bu hatırlatmanın üzerine eklemeliyiz. Proje üretmek yerine başkalarının projelerine payandalık etmek, kendi hayalini kurmak yerine başkalarının hayalinde figüran olmak bizim asla itibar etmek veya takdir edeceğimiz bir siyaset tarzı değildir.
“Yalan ve iftira çıtasını yükselterek gündem saptırmaya çalışanlar beyhude yere çırpınıyor”
Hepsini bir kenara bıraktık, hiç değilse, bu toplumu millet yapan hasletlerin başında gelen dayanışma, yardımlaşma, paylaşma ruhumuza saygı gösterseler, ona da razıyız. Allah rızası için iş yapmak nedir, milletin gönlünü kazanmak nedir bilmeyenler, salgın döneminde yapılan hayırlı işleri lekelemek için adeta canhıraş bir çaba içinde. Kendilerinden bu üstün gayretin en azından bir kısmını, ülkenin hayrına işlere hasretmelerini bekliyoruz. Çünkü biz 2023 hedeflerimizin karşısına çok daha iddialı hedeflerle, 2053 vizyonumuzun karşısına çok daha geniş vizyonlarla, 2071 hayalimizin karşısına çok daha büyük hayallerle çıkan bir muhalefet görmek istiyoruz. Proje üretmek yerine başkalarının projelerine payandalık etmek, kendi hayalini kurmak yerine başkalarının hayalinde figüran olmak bizim asla itibar veya takdir edeceğimiz bir siyaset tarzı değildir. Kendi partilerinin içini bir ur gibi sardığı anlaşılan taciz, tecavüz, hırsızlık vakalarına karşı erdemli bir duruş sergilemek yerine, yalan ve iftira çıtasını yükselterek gündem saptırmaya çalışanlar beyhude yere çırpınıyor.
“Hem ruhsal hem de fiziki olarak ciddi manada bir check-up’tan geçmesi lazım”
CHP’nin eğer azıcık ar, haya duygusu varsa tüm bu taciz, tecavüz, hırsızlık iddialarından temizlenmeden milletin karşısına çıkmaması lazımdır. Gün geçmiyor ki bir taciz, tecavüz, hırsızlık olayı duymayalım. Ondan sonra utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan çıkıyor ne diyor? ‘Bizim başkanlarımız şöyle temizdir, böyle temizdir. Şöyle başarılıdır, böyle başarılıdır.’ Şu anda adliye adliye dolaşıyorlar. Bunun neresi temiz? Çık açık, net kendini bir check et. Hem ruhsal hem de fiziki olarak ciddi manada bir check-up’tan geçmesi lazım. Milletimiz, daha muhalefetteyken böylesine derin ahlaki zafiyetler içine düşenlerin, Allah göstermesin, iktidarı ele geçirirse neler yapabileceğini, geçmişteki örneklerinden zaten biliyor. Gerçi dün söyledikleri her şeyi bugün inkar edenlere ne desek boş, onun da farkındayız. Ama milletimize olan saygımız gereği, bu gerçekleri her fırsatta ifade etmek mecburiyetindeyiz. Bu zihniyetin geçmişteki faşizan uygulamalarını da tacizden tecavüze, hırsızlıktan iftiraya varan tüm çarpıklıklarını da bıkmadan, usanmadan yüzlerine vurmayı sürdüreceğiz. Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar, tepeden tırnağa her yerlerini saran taciz, tecavüz, hırsızlık rezilliklerinin hesabını vermekten kurtulamayacaklar.
Dün ne diyor; ‘Uyuşturucu kaçakçılarına, organ mafyasına vergi’. Bu ne demek biliyor musunuz; ‘Uyuşturucu satıcılığı yapabilirisiniz, organ mafyası olarak örgütler kurabilirsiniz’. Sen ne yapıyorsun, farkında mısın? Bu ne sapkınlıktır? İstikametini tamamen şaşırmış. O zaman gel, şöyle bir uyuşturucu örgütünü kur, bir de uyuşturucu örgütü dışında organ mafyasını kur, hiç olmazsa devlet senden bir şeyler elde etsin. Başka bir işe yaramıyorsun. Dün bunu kendin grup konuşmanda söyledin. Vergi konusunda da maliyede belli bir tecrübesi var. Dolayısıyla bu adımı atarsa belki bir işe yarar.CHP’nin kafasında, 1940’ların faşist uygulamalarına geri dönüş gibi bir hesap varsa, peşinen bunun yanlış olduğunu söylüyoruz.
Bu zihniyet geçtiğimiz günlerde, ‘Mevlana’nın vuslat yıldönümü töreni’ kılıfı altında, asırların birikimi olan bir geleneği yerle yeksan etmeye kalktı. Milletimizin uzun mücadeleler sonunda yıktığı, Kur’an-ı Kerim’i ve ezanı Türkçe okutma benzeri bir garabet, ‘Mevlevi Mukabelesi’ adı altında İstanbul’da sahnelendi. ‘Allahuekber’ demekten, ‘Lailaheillallah’ demekten, ‘Sadakallahulazim’ demekten imtina eden zihniyetin, 70 yıl sonra yeniden hortladığına şahit olduk.
Aynı zihniyetin, Ayasofya’nın ibadete açılmasından, Büyük Çamlıca Camii, Melike Hatun Camii gibi abide eserlerin ülkemize kazandırılmasından duyduğu rahatsızlığı da unutuyor değiliz. Aradan geçen bunca yıla rağmen demokrasiyi hala hazmedememiş olanların, tek parti faşizminin özlemiyle yanıp tutuştukları anlaşılıyor. Biz milli iradeyi güçlendirdikçe, bu özlemin emareleri ortaya saçılmaya başladı. Tabii buradaki asıl mesele, naatın ve duaların nasıl okunduğundan ziyade, niçin bu yola başvurulduğudur. Gerçekten inanıyorsanız, dinimizin temel kaynaklarında belirtilen hükümler ve usuller açıkça ortadadır. Buna göre inancınızı, ibadetinizi, zikrinizi yaşarsınız, yaşatırsınız. Şayet inanmıyorsanız da böylesine hassas bir konuda inanç sahiplerini rencide edecek yollara başvurma hakkınızın olmadığını bileceksiniz.
“Kimsenin inancımıza, meşrebimize, kültürümüze el ve dil uzatmasına müsaade etmeyiz”
Biz, hayatımız boyunca kimsenin kökeniyle, inancıyla, meşrebiyle, kültürüyle, hayat biçimiyle uğraşmadık, uğraşmayız. Ancak kimsenin de inancımıza, meşrebimize, kültürümüze el ve dil uzatmasına müsaade etmeyiz. Kur’an-ı Kerim’e inanıyorsanız, ona gereken hürmeti göstermek mecburiyetindesiniz. Eyüp Sultan Camii’nde seçim öncesi, kalkıp da bir mihrabiye yerine, Kur’an-ı Kerim’i önüne açıp orada Yasin-i Şerif’ten beli bir bölümü aslına uygun olarak okumak sana bir şey getirmez. Niye onu Türkçe okumadın? Bari onu da Türkçe okusaydın. Bak bakalım millet sana ne değer veriyor. Her şey istismar… Gereken dersi, gereken hesabı sormak suretiyle bunlar alacak. Bu ülkenin bir din işleri yüksek kurulu var oraya sorun. Ama dert başka. Dert, bu ülkenin değerleriyle oynamak, istihza etmek. Milletin böyle bir talebi yokken kimi zaman ideolojik, kimi zaman turistik ve ticari hesaplarla dini sembollerimize sataşılmasını art niyetli buluyoruz. Korkarız bu işin sonu bir tarihçi yazarımızın da belirttiği gibi istiklal mahkemelerini yeniden kurma teşebbüsüne kadar varır.
Bu ülkede hiç kimsenin CHP’nin keyfine göre hareket etme, CHP’nin istediği gibi davranma mecburiyeti yoktur. Öğretmen CHP’liyse makbul, değilse kötü. Çiftçi CHP’ye oy veriyorsa iyi, vermiyorsa cahil. Yargı mensubu CHP’nin istediği gibi davranıyorsa saygıdeğer, kendi vicdanına göre hareket ediyorsa militan. Polis CHP’nin arzusu istikametinde hareket ediyorsa aferin, kanuna ve amirlerinin emirlerine göre davranıyorsa zorba. Bu listeyi her meslek grubu için, her fert için uzatmak mümkündür.
Ülkemizi geriye değil ileriye doğru götürecek her hizmetin başımızın üzerinde yeri vardır. Ama milletimizin değerlerine, tarihine, kültürüne yönelik terbiyesizliği, saldırıyı da hoş göremeyiz.
Türkiye’nin geçmişte yaşadığı kavgaların ve ödediği bedellerin arka planında, Türkiye’yi siyasi ve ekonomik olarak geri bırakma hesaplarının yattığını artık çok daha net ifade edebiliyoruz.
Ülkemizin jeostratejik avantajlarını kullanmasına engel olmak için başımıza musallat edilen gaileler kendiliğinden ortaya çıkmamış, hepsi de proje dahilinde üretilmiştir. Çok partili siyasi hayata geçişimizin ardından kabuğumuzu kırmak için yaptığımız her hamlenin darbe duvarına çarparak, bizi yeniden içimize kapatması bu projenin bir parçasıdır.
Savunma sanayi projelerini engelleme gayretleri ile milletin birliğini ve beraberliğini hedef alan senaryolar hep aynı kaynaktan besleniyor. Bugün de PKK’dan FETÖ’ye kadar envai çeşit terör örgütünü üzerimize salanlarla, içeride bunların borazanlığını yapanların ipi, dikkat edin, aynı ele çıkıyor. Bundan tam 7 yıl önce yaşadığımız, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimi sonrasında, aylarca Meclis’te grup kürsülerinden terör örgütünün montaj kasetlerini yayınlayanlara bu görevi verenleri biliyoruz.
15 Temmuz gecesi, millet canı pahasına darbecilere karşı direnirken, tankların açtığı yoldan Bakırköy’e gidip, televizyon karşısında kahvesini yudumlayarak demokrasinin yıkılışını bekleyenlere bu rahatlığı verenleri de biliyoruz. Evet, 17-25 darbe girişimini hukuk kılıfına sokmaya çalışanın da 15 Temmuz darbe girişimine ‘tiyatro’ diyenin de gerisinde aynı silüet, aynı zihniyet vardır.
“Bu zihniyet, yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir”
Bu zihniyet, PKK’lı teröristleri ‘hendek kazan arkadaşlar’ olarak tanımlayandır. Bu zihniyet, YPG’li teröristleri ‘vatanlarını savunan oluşumlar’ şeklinde takdim edendir. Bu zihniyet, FETÖ’cüleri ‘haklarını arayan mağdurlar’ gibi göstermeye çalışandır. Bu zihniyet, şehirlerimizi yakıp yıkan Gezicileri ‘aydınlanma hareketi’ olarak gösterendir. Bu zihniyet, Suriye’de zalim rejimi överken, hayatları ve istiklalleri için mücadele eden mazlumları terörist diye yaftalayandır. Bu zihniyet, Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum tezlerine sahip çıkarak, onların gazetelerine övgüyle manşet olandır. Bu zihniyet, Karadeniz’deki doğalgaz sevincimize ortak olamayandır. Bu zihniyet, Türkiye’nin Libya’daki, Karabağ’daki başarısından rahatsızlık duyandır. Bu zihniyet, Batılı yatırımcılara ve turistlere her fırsatta ‘Türkiye’ye gelmeyin’ mesajı verendir. Bu zihniyet, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına ‘diktatör’ diye bühtan ederken, kendi partisinde faşizmin en sefil şeklini uygulayandır. Bu zihniyet, seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkarırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir. Bu zihniyet, ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün azmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir.
Bu zihniyetin temsilcisi olan zat işte dün çıktı, ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz varlık barışı uygulamasını, uyuşturucu, fuhuş, organ ticaretiyle irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Evet, bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi düşkünlüktür. İşte bu, kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti, ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek boynumuzun borcudur.
Her şey gibi muhalefetin de yerli ve millisini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır. Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birinden geçtiğimiz şu günlerde, Cumhur İttifakıyla birlikte ülkemizi önce 2023’e ulaştırmakta, ardından da çok daha güçlü şekilde yoluna devam ettirmekte kararlıyız. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu hedefe ulaşana kadar hiçbirimize durmak, dinlenmek yoktur. Şairin dediği gibi ‘Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir, Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat.’ Önceki gün vasıl olduğumuz en uzun geceye atfen yazılan bu mısralardan ilhamla diyoruz ki, ülkeye ve millete hizmetin tadını ancak, bizim gibi bunu 18 yıldır kesintisiz yaşayanlar bilir.
Ülkeye ve millete hizmetin adını ancak bizim gibi bunu 18 yıldır kesintisiz yaşayanlar bilir. AK Parti olarak kurulduğumuz günden beri girdiğimiz 15 genel ve mahalli seçimin tamamından milletimizin gönlünü kazanmayı başararak birinci çıktık. Tarihleri faşizmle, darbecilikle, milletin değerlerine husumetle, bugünleri ise taciz, tecavüz, hırsızlık iddialarıyla dolu olanların bu hazdan habersiz şekilde siyasetten silinip gidecek olmaları ne acı.
“Yeni yılda ABD ve Avrupa ile olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz”
Kimsenin toprağında gözümüz yok, ülkemize yönelik tehditlere karşı onurlu bir duruş sergiliyoruz. Kimseye karşı önyargımız husumetimiz bulunmuyor. Bize bir adım gelene hep koşarak gittik. Bugün de aynı iyimserliği muhafaza ediyoruz. Uzattığımız eli tutan tüm dostlarımızla birlikte bölgemizdeki gerilimleri azaltmayı sürdüreceğiz. Yeni yılda ABD ve Avrupa ile olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz. Çok yönlü siyasi, ekonomik ve askeri işbirliklerimizi ABD ile köklü bağlantılarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. AB’nin de Türkiye’yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten biran önce kurtulmasını ümit ediyoruz.
Üniversite öğrencilerine müjde
Üniversite öğrencilerimize bir müjde vermek istiyorum. 2021 yılında öğrencilerime vereceğimiz burs ve kredi miktarını belirledik. Lisansta 550’den 650 liraya çıkarmış bulunuyoruz. Aynı şekilde 1100 lira olan yüksek lisansı da 1300 liraya çıkarıyoruz. Doktorada ise 1650 lira olan ödemeyi 1950 liraya çıkarmış oluyoruz. Bütün zorluklara rağmen, koronavirüs musibetine rağmen bizler tamamen elimizden gelen gayretle öğrencilerimize kredi ve bursla çok ciddi bir desteği vermiş oluyoruz. Bu ödemeler, milli sporcularımıza iki veya üç katı, üniversite sınavında ilk 100’e girenlere de üç katı olarak yapılmaya devam edilecek. Ocak ayında, 452 bin öğrencimizin hesabına burs, 1 milyon 11 bin öğrencimizin hesabına kredi olarak bu tutarlar yatırılacaktır.
“AİHM’in kararı çifte standarttır, hatta iki yüzlülüktür”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş ile ilgili kararına da değinmek istiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizim mahkemelerimizin yerine geçecek şekilde karar veremez. AİHM, bu kararı iç hukuk yolları tüketilmeden alarak, istisnai bir uygulama yapmıştır. Kaldı ki biz bireysel başvuru adımını attığımız zaman Türkiye’de Anayasa Mahkemesini, bir defa bütün yolları tüketme unsuru olarak gördük. Ondan sonra AİHM devreye girebilir, bu şekilde bu adım atıldı. Ama şimdi görüyoruz ki burada bütün yollar tüketilmeden AİHM, bu tür kararları alma yoluna tevessül etmiştir. Tamamıyla bu adımlar siyasidir, bunun da gerekçesini biliyoruz. İstisnasını bir kenara bıraksak bile, Selahattin Demirtaş’la ilgili hüküm, aynı mahkemenin mesela İspanya’daki Batasuna Partisi kararındaki gerekçelerle açıkça çelişmektedir. Mahkeme, Batasuna davası kararında, bırakınız şiddet eylemlerini teşvik etmeyi, şiddet eylemlerini açıkça kınamamanın dahi cezaya konu suç sayılabileceğine hükmetmiştir. Terör örgütünün şiddet eylemini kınamamayı teröre destek olarak kabul eden bir mahkemenin, 6-8 Ekim 2014’te 39 vatandaşımızın hunharca katledilmesiyle sonuçlanan bir eylemin baş sorumlusunun tahliyesini istemiş olması, resmen çifte standarttır, hatta ikiyüzlülüktür.
“Ey AİHM, sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye nezninde saygı görmek istiyorsa dönüp kendini sorgulamalıdır. PKK ile içli dışlı olan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu hatırlatmak isterim. AİHM böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir. Bu şahıs siyasi görevleri sebebiyle değil terörle arasına mesafe koyamadığı onlarca kişinin ölümüne yol açtığı için milletimizin gözünde suçludur. Kürt kardeşlerimizi sokağa döken ve ölümüne neden olan odur. Ey AİHM sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz. Aynı mahkemenin FETÖ davaları için de takınacağı tavır şimdiden belli olmaya başladı. Bu mahkemenin FETÖ ile ilgili olarak aynı yaklaşımı sergilememesini temenni ediyoruz. Bunca çifte standarda tahammül etmek zorunda olmadığımızın da bilinmesini isterim.
“Oyun kuran Türkiye gerçeği, çatışma ve kaostan beslenenleri rahatsız ediyor”
Türkiye’nin yıldızı yükseldikçe maruz kaldığı saldırıların şiddeti artıyor. Satranç tahtasını andıran uluslararası arenada giderek daha etkili şekilde oyun kuran Türkiye gerçeği, çatışma ve kaostan beslenenleri rahatsız ediyor. Eksen tartışmalarından ülkemizin adının terör örgütleriyle yan yana getirilme çabalarına kadar pek çok zorlama ithamın gerisinde, bu rahatsızlık yatıyor. Oysa ne Türkiye’nin ekseninde bir kayma ne de ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesinde bir zafiyet vardır. Ne dedik, ‘Gabar’da da Cudi’de Bestler Dağları’nda da Kandil’de de bu teröristleri ezeceğiz, inlerinde vuracağız’ dedik ve vuruyoruz. Ara vermek yok. Aynı kararlılıkla askerimizle, polisimizle, jandarmamızla, bütün gönüllü korucularımızla, bu mücadeleyi devam ettiriyoruz. Bu bir kararlılığın, bir inancın, bir azmin gereğidir. Hatta ülkemiz DEAŞ başta olmak üzere terör örgütleriyle pek çok farklı coğrafyada göğüs göğse çarpışan tek NATO üyesidir.
Libya’da darbeciler karşısında meşru hükümete destek vererek, demokrasinin namusunu kurtardık. Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri harekatlarımızla, sınır güvenliğimizi tesis etmenin yanında, bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasına biz yardımcı olduk. Tüm dünyanın sırtını döndüğü Somali’nin yeniden istikrara kavuşmasına katkı sunduk. Bir dönem ‘çökmüş devlet’ olarak nitelendirilen Somali’de, bugün eğer seçimler yapılabiliyorsa, insanlar geleceğine güvenle bakıyor demektir.
“Boraltan faciasının müsebbiplerinin, Karabağ’daki zaferin heyecanını hissetmelerinin güçlüğünün farkındayız”
Afganistan’da barışın tesisi için çaba harcarken, Balkanlarda sükunetin muhafazası için gayret gösteriyoruz. Milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülke olarak, uluslararası toplum adına sorumluluk üstlendik. Komşularımız başta olmak üzere kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur.
Türkiye’nin yaptırım ve şantaj diline boyun eğmeyecek bir ülke olduğu, başta içimizdeki müzmin muhalifler olmak üzere, artık herkes tarafından idrak edilmelidir. Tabii, dış politika vizyonları ‘Kemalist Türkiye’den faşist İtalya’ya selam göndermekten’ ibaret olanların böyle bir ufku, böyle bir özgüveni anlamasını beklemiyoruz. Boraltan faciasının müsebbiplerinin, Karabağ’daki zaferin heyecanını hissetmelerinin güçlüğünün de farkındayız. Bu zihniyetin tasallutu altındayken önüne açılan tüm fırsat pencerelerini kaçıran Türkiye, inşallah bir daha aynı duruma düşmeyecektir.
“Türkiye, zoru başaracak dirayete, azme ve stratejik akla sahiptir”
Ülkemizin ne Doğu’ya, ne de Batı’ya sırtını dönme gibi bir lüksü olabilir. Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizi geliştirirken, Türk Dünyası’nı, Asya’yı, Latin Amerika’yı, Afrika’yı asla ihmal edemeyiz. Bununla birlikte tüm çabalarımıza rağmen 2020, Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizin suni gündemlerle sınandığı bir yıl oldu. Türkiye, hem Doğu Akdeniz meselesinde, hem de S-400’ler konusunda hak etmediği çifte standartlarla karşılaştı. Yeni yılda, Amerika ve Avrupa’yla olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz. Çok yönlü siyasi, ekonomik ve askeri iş birliklerimizi, Amerika’yla köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. Avrupa Birliği’nin de, Türkiye’yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten bir an önce kurtulmasını ümit ediyoruz. Geçen hafta Sayın Merkel ve Sayın Michel ile yaptığımız görüşmeler, bu bakımdan önem arz ediyor.
Amerika’nın yeni başkanı Sayın Biden’ın da, Türk-Amerikan ilişkilerine gereken özeni göstereceğine inanıyorum. Hiç kimseye karşı ön yargımız, husumetimiz, düşmanlığımız bulunmuyor. Bugüne kadar bize bir adım gelene, biz hep koşarak gittik. Bugün de aynı samimiyeti ve iyimserliği muhafaza ediyoruz. Uzattığımız eli tutan tüm dostlarımızla birlikte barış, adalet, refah, özellikle de bölgemizdeki gerilimlerin azaltılması için çalışmayı sürdüreceğiz. Günümüzün çatışmacı uluslararası ilişkiler denkleminde, bu ‘altın oranı’ yakalamanın zor olduğunu elbette biliyoruz. Ancak Türkiye, zoru başaracak dirayete, azme ve stratejik akla sahiptir. Önümüzdeki dönem inşallah, ekonomide, sağlıkta, güvenlikte olduğu gibi, dış politikada da Türkiye’nin şahlanış dönemi olacaktır.
(TRT)