Danıştay’ın 146’ncı kuruluş yıldönümüydü. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu kürsüde konuşuyordu. Feyzioğlu konuşmayı biraz uzattı, biraz zülfüyâra dokundu, biraz da “hukuk” ve “adalet” dedi. Zamanın başbakanı Erdoğan bu duruma “edepsizlik” dedi. Feyzioğlu, “Edepsizlik yapan ben değilim” karşılığını verdi. Erdoğan, Gül törenin yapıldığı salonu terk etti.
Danıştay’ın 147’inci kuruluş yıldönümünde yapılan toplantı bu kez hem medyaya hem de Barolar Birliği Başkanı’na kapatıldı. Danıştay’a gelen basın mensuplarını içeri almadı. Konuşması programdan çıkarılan Feyzioğlu da Danıştay’a gelmedi.
Türkiye, Afrin’e yönelik olarak milli güvenliği için hayati olan operasyona girişince Türk Tabibler Birliği, durumdan vazife çıkarır gibi “Savaş…bir halk sağlığı sorunudur” şeklinde münasebetsiz bir açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Tabipler Birliği’nin akıbetiyle ilgili değerlendirme yaparak TTB ve Türkiye Barolar Birliği’ndeki “Türk” kelimesinin kaldırılması gerektiğini söyledi.
Sonrasında yargı devreye girdi ve “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması yapan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin 11 üyesi 2’şer kez 10’ar ay hapis cezasına çarptırıldı.
Bu defaki tartışma Barolar Birliği’nin bildirisi üzerine çıktı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın koronavirüs salgını ile mücadeleye ilişkin yayımladığı cuma hutbesinde İslam dininin eşcinsellerle ilgili görüşlerini ifade etti. Ankara Barosu bunu sert bir açıklamayla eleştirdi.
Bunun üzerine iktidar harekete geçerek “Çoklu Baro”yu öngören yasa değişikliğini meclise getirdi. Bu tasarının acilen TBMM’ye gelmesinde en büyük etken Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanlığı ile giriştiği bu polemik oldu.
İktidar tarafından TBMM’ye getirilen ve “Çoklu Baro”yu öngören taslağa göre 5 binden fazla avukat bulunan illerde asgari 2 bin avukatla baro kurulabilmesi öngörülüyor. Bir ilde birden çok baro bulunması halinde avukat bunlardan birine kayıt yaptıracak!
İktidar icraatlarına yönelik haklı ya da haksız eleştiri yapan mesleki kurum ve kuruluşların yapı ve yasalarını değiştirerek onlardan bir çeşit intikam almaya kalkması çok tehlikelidir. Hele hele yargıya güvenin yerlerde süründüğü bir zamanda bunun yapılması çok daha vahimdir.
İktidar bu tutumuyla mevcut barolara karşı böl, parçala ve etkisizleştir yöntemi uyguluyor. Bu tasarı kanunlaşırsa baro içinde baro oluşturulmuş olacaktır. Böylece çoklu baro değil paralel baro dönemine Türkiye girmiş olacaktır. Böylece iktidar yanlısı, parti yanlısı barolarla birlikte mezhepçi, etnikçi, bölgeci, ideolojik ve marjinal baroların kurulmasının önü açılmış olacaktır.
Diğer yandan çoklu baro yasa tasarısı gündeme düşer düşmez baro başkanları bu duruma büyük tepki gösterdiler. Bu arada yapılacak düzenlemeye karşı Ankara’ya yürüyen Baro başkanları tartaklandı ve kente sokulmadı. Baro başkanlarına yapılan muamele demokrasi, hak, özgürlük ve hukuk devletiyle kabili telif değildir!
Barolarla ilgili olarak gündeme getirilen yeni düzenleme, çözümün değil sorunun parçası olma ihtimali yüksektir. Baroların mevcut haliyle siyasallaştığından herkes şikâyet ediyor. Çoklu Baro sistemine geçilince adalet sisteminin ayrılmaz bir parçası olan Baroların hukuk ve savunma işlerinden daha çok siyasetin içine dahil olacağı bugünden bellidir. Bu durumda savunma giderek kutuplaşacak, sistem bitmek tükenmek bilmeyen siyasi tartışmaların içine çekilmiş olacaktır.
Dahası yakın geçmişte FETÖ’nün yargıda açtığı büyük tahribat henüz onarılmış değildir. Kumpas mağduru yurttaşların şikâyetleri arşı alayı sarmış durumdadır. 15 Temmuz sonrası yargılamalarda da FETÖ’yle ilgisi olmayan birçok ailenin mağdur edildiğine yönelik yakınma ve şikâyetler vardır. Bunun da ötesinde ülkede yargıya olan güven dibe vurmuş durumdadır.
İktidar yargının sorunlarını bir kenara bırakmış yargının savunma kanadının gardını düşürmeye çalışmaktadır. Bu çok yanlış ve tehlikelidir.