Kanada merkezli www.globalresearch.ca bütün dünyadan muhalif uluslararası ilişkiler uzmanlarının yazdığı bir internet sitesi. Yaygın medya ve küresel sistem ile bütünleşmiş medyada okuyamadığınız makaleleri burada okuma imkânınız var. 7 Şubat 2012’de Felicity Arbuthnot’un yayınlamış olduğu 1957 senesinden kaynaklanan bir İngiliz istihbarat raporu sanki bugünlere ışık tutuyor.
2003’de ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Londra’da bir araştırmacı tarafından gün ışığına çıkarılan belgeye göre dönemin ABD Başkanı D. Eisenhower ile İngiliz Başbakanı H. Macmillan, Suriye’nin Batı yanlısı komşuları tarafından işgaline neden olacak sahte sınır çatışmalarını çıkarmak için bir CIA-MI6 planına onay veriyorlar. Belge Eylül 1957’de Washington’da hazırlanıyor.
Belgede yer alan bir cümle şöyle: “Özgürlükçü güçlerin eylemlerini kolaylaştırmak için rejimin örgütlenme ve doğrudan askeri eylem kapasitesinin azaltılması amacı ile… arzu edilen sonucu en kısa zamanda almak için, bazı kilit şahsiyetler öldürülmelidir.” Öldürülmesinden bahsedilen kişiler, başkan Şukrü el Kuwatlı, askeri istihbaratın başkanı Abdülhamid Sarraç, Genelkurmay Başkanı Afif el Bizri ve Komünist Partisi Genel Sekreteri Halit Bakdaş bulunmaktadır.
Belgede devam ile şöyle denmektedir: “Suriye’deki iç huzursuzluğun artırılması için gerekli siyasal karar alındığında CIA ve MI6 Suriye’deki elemanları aracılığı ile sabotajlara başlayacaktır.” … “Olayların Şam’a yoğunlaşmasından kaçınılmalıdır ve Suriye rejiminin kilit isimlerinin kişisel korumalarını artırmalarına neden olacak eylemlerden kaçınılmalıdır.” Suriye, “komşu hükümetlere karşı komploların, sabotajların ve şiddetin merkezi olarak gösterilmelidir… CIA ve majestelerinin gizli servisi MI6 hem psikolojik hem de örtülü operasyon kapasitelerini tansiyonu yükseltmek için kullanmalıdır.” … “Belirli ölçülerde korku, …sınır ihlalleri ve başlatılan sınır çatışmaları, İngiliz mandasındaki Ürdün ve Irak’ın müdahalesi için gereken nedeni oluşturacaktır.”
Belge böyle devam ediyor. Suriye’de 1957’de yapılmaya çalışılan şeyin şimdi 2012’de tekrar edildiğini görüyoruz. Yine Şam’a karşı kurulmuş bir komplo söz konusu. Medya sürekli Suriye’de Şam rejiminin nasıl insanları katlettiği haberleri ile dolu. Ancak Suriye’ye karşı düşmanca bir politika izleyen Arap Birliği bir süre önce Suriye Hükümetinin onayı ile 160 kişilik bir gözlemci heyeti yolladı. Gözlemci heyetinde değişik Arap ülkelerinden askerler, diplomatlar, istihbaratçılar bulunmaktaydı. Bu grup Suriye’de bir ay süren araştırmalar yaptı ve sonunda raporunu yayınladı.
Rapor Arap Birliği Bakanlar Kurulu tarafından kabul edildi. Sadece Katar rapora itiraz etti. Raporun İngilizceye tercüme edilmesi ve yayınlanması engellenmek istendi ise de sonunda raporun İngilizcesi basına sızdı. Batı ve Türk basını raporu görmemezlikten geldi. Raporda eli silahlı grupların terör eylemleri, sivilleri ve askeri nasıl öldürdükleri kaydedildiği gibi, basın tarafından Suriye ordusunun bombaladığı haberi verilen yerlere hemen gidildiği, ancak bir bombalamanın olmadığı tespitinin yapıldığı kaydedilmiştir. Sonuçta Arap Birliği kendi raporunu öldürdü.
Peki Suriye’de her şey yolunda mı? Şam’daki rejim iyi bir rejim mi ve yerinde kalmalı mı? Bu sorulara verdiğim cevap tabii ki hayır. Türkiye’deki “ileri demokrasinin” yeterli olmadığını her gün yazan ve söyleyen birisi için tabii ki Suriye halkının demokrasi, çok parti, hukuk devleti taleplerini desteklemek en doğal durumdur. Diğer bir ifade ile bu satırların yazarı Baas rejimini desteklemektedir. Öte yandan Suriye’nin içine sürüklendiği iç savaştan en fazla zarar görecek ülke Türkiye’dir. Üstelik Batı ve AKP Hükümetinin izlediği çizgi, başarı kazanır ise Suriye’ye demokrasi değil, sadece, kan, gözyaşı ve uzun bir intikam süreci gelecektir.
Yapılması gereken şey, yeni ilan edilecek anayasa sürecine katılmaya muhalefeti de ikna etmektir.
Suriye’de muhalefet eğer, Batı’nın ve Türkiye’nin askeri bir müdahalede bulunmayacağını anlar ise Esad ile masaya oturmaya ikna olacaktır. Sonra adım adım demokratik rejimin ilerlemesi için çalışılmalıdır.
Son söz: İnanın, 2053’te, 1957’deki belgelerin 2011 versiyonları ortaya çıkacaktır. Ve belgelerin Türkiye için yazılmış olanları da bir yerlerde yürürlüktedir.