Anne karnına düştüğü ilk günden itibaren bizimle olan yavrularımızı hayatı boyunca elimizde olmadan korur kollarız. Bunu yaparken de ciddi hatalar yaparız. Bazı hatalarımız iyiliğe dönüşür bazıları ise derin izler bırakır. Ya bizde ya da çocuklarımızda…
Bu izleri silebilir miyiz? O halde hata yapmamanın yolu nedir?
Onur kelimesinin karşılığı: 1. İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis. 2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı “kişisel değer, şeref, itibar…” olarak tanımlanır. Çocuğun onurunu korumak her insanın yapması gereken bir borçtur. Benlik gelişimi dediğimiz insanın kendisini algılama biçimi doğduğu günden itibaren ilişkilerle belirlenir. Önce siz çocuğun onurunu korursunuz, sonra o kendi onurunu korur. Çünkü kendisini değerli hissettiği yargıları, kendisini algılayış biçimi, kendine yakıştırdığı tavırları onun kişiliği haline gelecektir.
Biz yetişkinler ne kadar farkındayız, çocuğun onurunu koruduğumuzun? Biraz gözden geçirelim. Daha doğar doğmaz kız isterken eğer oğlan olduysa cinsiyetiyle onu ilk dışlayan biz oluruz. Hemen bu çocuğa koyacağımız isimle, bu kendisini gösterir. Bu bebekle ya daha bir istekle ve gönüllü ya da tam tersine gönülsüz bir iletişim kurarız. Yapılan çalışmalar beklenen cinsiyetteki bebeklere ve çocuklara bakımın değiştiği ile ilgili bulgular vermiştir. Biraz büyürken “2 yaşına doğru” bizim yapacaklarımızı engellediği için bağırarak onu korkuturuz.(Tabii burada dövenlerden ya da fiziksel başka cezalar verenlerden hiç bahsetmiyoruz.) Çocuk suçluluk duyar. 4 yaşında yapacağı şeyleri engeller ya da o sormadan akıl veririz. Girişkenliği biter. 6 yaşına geldiğinde yapması gereken şeyler hakkında bilgi vermeler başlar. Sonra bunlar yönlendirmelere dönüşür. İlkokula başlar ağır ödev yüküyle çocuğu hırpalar, ödevini yapmadan giden çocuğumuzun aile şerefimizi beş paralık ettiğini düşünerek, (hiç de gerekmezken) ödevlerini yapmaya zorlar, olmadı biz yaparız. Çocuğumuza adıyla hitap etmek yerine, “sen, velet, küçük dana, aşkım, bebeğim, canikom” gibi anlamı olmayan garip isimler takarız. Onun adı onun kimliğidir. Bir birimize adımızla hitap etmek en güzel saygıdır. Anasınıfında öğretmenin birisi, eğer tüm çocuklara durmadan “bebişim, aşkım, tatlım” derse bu sınıfın genel özelliği sevecen bir sınıf değildir. Öğretmenin kendine göre kimliklendirdiği yeni kimlikli çocuklardır. Bebek farklı dönemdeki bireyin adıdır. Aşkım ifadesi genelde iki sevgilinin birbirine taktığı addır. Bunlar öyle yaygınlaşır ki siz bile bu sözleri hiç olmadık biri için kullanabilirsiniz.
Yüzlerce öğrencinin olduğu bir okulda yönetici olan bir arkadaşımın anısını anlatmak isterim:
Okul çıkışı tek başına okuldan ayrılan bir çocuk, “iyi akşamlar müdür hanım” der. Müdür hanım da “iyi akşamlar, yavrum” diye karşılık verir. Çocuk ise “benim adım Abdullah, yavrum değil” diye karşı çıkar.
Çocuk hem kendi içindeki beni algılarken hem de toplumsal beni algılama çabası içindedir. Çocuk karşılaştığı engellere tepki koyamazsa kendi kişiliğini geliştiremez. Benlik algısı bozulur. Artık, biz olmadan olamayan çocuk olur, yetişkin olur. Çünkü ben=(eşittir) biz kavramı gelişir. Fakat ben olmak ayrı bir şeydir, biz olmak ayrı bir şey. Çocuğunuz yetişkin de olsa artık sadece sizle biz olabilir. Ama iş hayatında ayrı biz olmalıdır, komşularıyla ayrı, yolculukta ayrı, evlilikte ayrı biz olmalıdır. Ben olmak sabit kalmalıdır. Ama biz olmak insanın kendi isteği içinde bizleri bulmasıdır. Ana-baba olarak çocuğunuzla ömür boyu biz olamazsınız. Yetişkin olan insan ancak başka gruplar bulabilen, ana-babasının kişiliğine değil, kendi kişiliğine uygun arkadaşlar, eş, meslek, ortam seçen birey olur.
Bir eğitim anlayışının temel felsefesi, ana-baba eğitimci olarak, çocuğun onurunu korumak olmalıdır. Onurunu korumak ona sevgiyle birlikte saygı duymanızı da sağlar. Çocuğun onurunu korumak demek, çocukları erken yaşta çalıştırmamak demektir, çocuğu erken yaşta cinsel kimliğinin içine sıkıştırmamak demektir. Çünkü cinsel kimlik içine sıkışan bireyin öncelikli kimliği bu özelliği olur. Yardım ederken, bir gruba katılırken, bir şeyi paylaşırken hep bu kimlik ön plana çıkar. Çoğunlukla da yapmak istediklerini engeller.
Çünkü çocuklar bizim aynamızdır. Bir çocuğu en çok mutsuz eden şey okula gelip olay çıkaran velidir. Onun yerine okuldaki her çalışan ile açık bir iletişim kuran, iletişim kurallarını bilen, nezaket kurallarına dikkat eden bir veli çocuğunu mutlu eden bir velidir.
Eğer bir çocuğu annesi, babası veya bir yakını sokakta pataklarken, onu azarlarken, ağlamalarına haykırmalarına duyarsız kalıyorken, kolundan çekiştire çekiştire giderken siz uyarıyorsanız. Bir çocuktan da ha haberdarsınız demektir, bir çocuğun daha onurunu korudunuz demektir. Çocuklar toplumun malıdır ve tüm insanlar tarafından korunmalıdır.
Mutluluk hep içinizde yaşattığınız değer olsun, sevgili anne-babalar…