Yeni gelişmeler ışığında dünyanın en gelişmiş ekonomik gücü Çin. Sürekli büyüyen ekonomisi ile devlet gücü olarak dünyanın liderliğine soyunan, yeni silahları tükenmeyen insan gücü ile dragon yeniden doğuyor. Yenisini iyi anlamak için öncelikle eskisini iyi tanımak gerekir.
Ülkeyi yöneten ilk hanedan olarak Hya ve Şang sülaleleri bilinmektedir. Hya sülalesi hakkında bilinen tek bilgi hükümdarların isimleridir. Şang sülalesinin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık olarak M.Ö. 1450-1050 seneleri arasında Çin ovalarına hakim oldukları bilinmektedir.
M.Ö. 1050-220 yılları arasında değişik çeşitli uygulamalarla Çov Sülalesi yönetmiştir. Şang Sülalesini yıkarak başa geçen Çov Sülalesi, M.Ö. 1050-771 seneleri arasında feodal bir idare kurdular. Ülkede, feodal devletler bağımsız devletler halinde gelişmeye başladı. Bu durum hükümdarın gücünün azalmasına ve feodal devletler arasında savaşa sebep oldu. Batıdan gelenTürk ve Moğollar, ülkenin büyük bir kısmını fethettiler. Batı milletlerinin eline düşmüş olan topraklarından büyük bir kısmını Çin beyi Tsin, geri aldı. Böylelikle devleti önemli feodal devletlerden biri oldu. (burada bir parantez açalım batı devletlerinin elindeki topraklar ne oluyor sanırım tahmin edersiniz.)
Cengiz Han, 1206-27 yılları arasında Çin’i işgal etti ve Moğollar, 1214 yılında Sarı Nehirin kuzey tarafındaki bölgede hakimiyeti ele geçirdiler. 1271 tarihinde Kubilay Han, imparatorluğunu ilan etti. Böylece Yüan Hanedanının (1260-1368) ve başşehir Yenching (Pekin)i kurdular. Moğollarla beraber Yüan Hanedanı bütün Çin’i fethederek hakimiyetleri altına aldılar. Bundan sonra Moğollar Çin kültürünün etkisi altına girerek, din, örf ve adetlerinde, giyim ve kuşamlarında Çin örf ve adetlerini benimsediler.
Chu Yüan Chang, Yüan Hanedanı yerine Ming Hanedanını (1368-1644) kurdu. Bu hanedan zamanında Moğollar, Baykal Gölünün kuzey tarafına sürüldü ve imparatorluk eski kuvvetine kavuştu. Yine bu devirde Avrupalılar Çin’e ulaştılar. Portekizliler ve İspanyollar 16. yüzyılda, Alman ve İngilizler 17. yüzyılda buraya geldiler. (gereksiz bir bilgi olsa da vermeden edemeyeceğim o zaman İngiliz etkisindeki kuzey çinde çaya tiii güneyinde ise çai denilmektedir.)
Göründüğü gibi Çin tarihi, çok eskilere dayanan, köklü bir medeniyete sahip. Yüzyıllarca Orta Asya’ya hükmeden Çin yeniden doğuyor. Dragon yeniden yükseliyor. Dünyanın en fazla enerji tüketen ülkesi Çin enerji kaynaklarına ihtiyaç duyuyor bu sebeple Azeri, Türkmen doğalgazı ve petrolü, Kazak petrolü için Orta Asya’da yeni yatırımlar yapmaya başlayarak bölgedeki Rus hegomanyasını kırmaya çalışıyor. Sovyetler yıkıldığında hazırlıksız yakalanan Türkiye yalnızca kardeşlik edebiyatı ve birkaç eğitim kuruluşu ile girerken Avrasya coğrafyasına; Çin bu bölgenin en büyük eksiği olan fabrika yatırımlarını yapmıştır. Ardından bizler nabuccoyu tartışırken Çin 4100 km uzunluğu olan dünyanın en uzun petrol boru hattı ile Türkmen gaz ve petrolunü kendisine aktarmayı başarmıştır. Kominist rusyanın hammaddeyi üreten türk cumhuriyetlerinde neredeyse hiç fabrika kurmayıp, fabrikaları Rusların yoğun yaşadığı bölgelere kurarak Türk cumhuriyetlerini kendisine mahkum eden politikası görünen o ki en fazla Çin’e yaradı. Elindeki hammaddeyi işlemek için Çin’e mahkum kalan türk cumhuriyetleri onunla iyi ilişkiler kurmak zorunda kalmıştır. Elindeki petrol ve doğalgazı batıya satamayan bu ülkeler için Çin neredeyse tek Pazar haline gelmiştir.
Petrol ve doğal gaz kaynakları Pekin’in Orta Asya ülkeleriyle yakınlaşmasında en önemli unsurlardan birini oluşturmaktadır. Çin bugün itibariyle dünyanın ikinci büyük enerji tüketicisidir ve dünya enerji tüketiminin % 13,6’sı Çin tarafından gerçekleştirilmektedir.53 2003 yılı rakamlarına göre Çin 169,3 milyon ton petrol çıkartırken, 275,2 milyon ton petrol tüketmiştir.54 Dolayısıyla, sadece 2003 yılında Çin’in petrol açığı 61,52 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
Çin hem enerji açığını kapatmak hem de Ortadoğu petrollerine olan ihtiyacını azaltmak için Orta Asya da dahil olmak üzere alternatif enerji kaynaklarına şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Bu alandaki işbirliğine hem ekonomisi daha büyük hem de doğal kaynakları daha fazla olan Kazakistan olumlu bakarken, diğer Orta Asya ülkeleri Pekin’le ekonomik yakınlaşmanın üzerlerindeki Rus nüfuzunu Çin nüfuzuna dönüştüreceğini düşünerek temkinli yaklaşmaktadırlar.
Çin’in kuzey ve kuzeybatısında bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları ülkenin ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Sincan’daki zengin petrol yatakları bile Çin açısından yetersiz kalmaktadır. Eğer Çin yıllık büyümesini % 7’de sabitlese bile 2005’de % 35 olan petrol ithalâtı 2010’da % 45’e çıkacaktır.56 Çin Sincan’daki Tarım Havzası’ndan ülkenin petrol ihtiyacının 2010 yılı itibariyle beşte birini (35 milyon ton Tarım Havzası’ndan ve 10 milyon ton Kazak petrolü) karşılamayı düşünmektedir. Pekin ayrıca Sincan’dan Şanghay’a ülkeyi çaprazlamasına kat eden 4.000 km uzunluğunda bir boru hattı inşa etmektedir. Bu açıdan Çin, genelde ABD’nin kontrolündeki Ortadoğu petrollerinden başka büyük petrol rezervlerine sahip Orta Asya ülkelerine özel bir önem vermeye başlamıştır.
Özellikle petrol kaynakları için işbirliği konusunda Çin ve Kazakistan arasında büyük bir mesafe kaydedilmiştir. Rusya’ya olan bağımlılığını azaltması açısından Astana yönetimi de enerji konusunda Çin’le işbirliğine sıcak bakmaktadır. Pekin ve Astana arasında Sincan’a kadar uzanacak 1.240 km.lik petrol boru hattı anlaşması imzalanmıştır. Çin ayrıca Mayıs 2004’ten beri Kazakistan ve Sincan arasında inşa edilen 1.000 km.lik başka bir boru hattına milyarlarca dolar yatırmaktadır.
Özbekistan’daki petrol ve doğal gaz sahalarına yapılacak Çin yatırımı konusunda Pekin ve Taşkent arasında ön anlaşmaya varılmıştır. Yine doğal gaz zengini Türkmenistan’dan Kazakistan üzerinden Çin’in Sincan bölgesine bir doğal gaz boru hattı döşenmesi gündemdedir. Rusya ile sorun yaşan Aşkabat yönetimi doğal gaz konusunda Çin ile işbirliğine sıcak bakmaktadır.
Çin’in Orta Asya’da doğrudan sermaye yatırımlarının hem meblağ hem de sayı olarak büyük kısmını enerji sektöründeki yatırımlar oluşturmaktadır 1992-2002 yıllarını kapsayan on yıllık bir döneme bakıldığında Çin’in Orta Asya ülkelerine yaptığı yatırımlar arasında büyük farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde Çin Kazakistan’a 39.601.000 dolar, Kırgızistan’a 24.252.000 dolar, Özbekistan’a 12.923.000 dolar, Tacikistan’a 3.390.000 dolar ve Türkmenistan’a 300.000 dolar yatırım yapmıştır. 60 Çin’in Orta Asya ülkeleriyle ticaretinde sırasıyla Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın büyük bir ağırlığı olduğu görülmektedir. Bu durum Çin’in Orta Asya’daki siyasi açılımları açısından da yol gösterici olabilir.
Orta Asya sadece kendi enerji potansiyeli ile değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını aktarmak açısından da Çin için büyük önem taşımaktadır.
Pekin, ayrıca, ‘Yeni İpek Yolu’ projesi ile Tokyo’dan İstanbul’a uzanacak ve tüm Asya kıtasını kuşatacak yeni bir ticaret ağına destek vermektedir. Bu şekilde Çin ve Orta Asya üzerinde inşa edilecek yeni otoyollar ve demiryolları ile merkezi Avrasya bir cazibe merkezi haline gelecektir. Kafkasya ve Orta Asya’nın yanı sıra Doğu Asya, Güneydoğu Asya ve Güney Asya’yı da içerecek şekilde tüm Avrasya kıtasını bir ağ gibi kapsayacak olan Trans Asya demiryolu projesinin büyük bir ilgi görmesi bu yöndeki beklentilerin oldukça yaygınlaştığını da göstermektedir. Çin istikrarlı bir Orta Asya’yı Asya Pasifik bölgesine eklemleyerek kendi nüfuzunu her iki bölgede de artırmak niyetindedir.
Bu dengeleri bozacak aktör ise bölgeye önümüzdeki 5 yılda girmeyi hedefleyen Türkiye’dir. Türkiye geçte olsa bu bölgenin artık dünyanın kaderini değiştireceğini fark etmiştir. Devlet yeni bir adımla nahcivan anlaşmasını imzalamış henüz çok etkin olarak çalışmasa da bir TÜRK DÜNYASI MECLİSİ oluşturulmuştur. Önemli olan bu yüzyılda hem türk dünyasının elini güçlendirecek hemde Türkiyeyi petrol ve doğalgazda Rusya’ya bağımlılıktan kurtaracak yepyeni bir boru hattı projesidir. Türkiye içinde bulunduğu saçma paradigmalardan arınıp türk dünyası ile ilişkilerini düzelttiğinde yepyeni kapılar açılacak belki de hayaller gerçek olacaktır.