Bir yerde istikametleri idealler, inançlar ve ülküler değil çıkarlar belirliyorsa orada dava arkadaşlığı yoktur, çıkar arkadaşlığı vardır.
İktidar sahiplerine yakınlık şan, şöhret, ikbal, para, kariyer sağlıyorsa orada takiyye başlı başına kimlik haline gelir.
Zayıf şahsiyetin, yeteneksiz kişiliğin, beceriksiz adamın tek yapacağı şey dalkavukluk ve yaranma yoluyla bir yerlere gelmek ya da bir şeylere sahip olmaktır.
Yetenekleriyle bir yerlere gelemeyenler ya da bir şeylere sahip olamayanlar etnisiteleri, mezhepleri ve ideolojilerini ön plana koyarlar.
İslamcılar iktidar için birbirine düştüler!
Elbette samimi olarak İslam’ı siyasallaştıran ve kendilerine “İslamcı” diyenleri bir kenara koyarak düşünmek ve değerlendirme yapmak lazımdır. Sözlerimiz onlara değildir.
İslamcılığı iktidara tutunmanın aracı olarak kullananlar son zamanlarda birbirlerine girmiş durumdalar.
Kimileri İslamcılara karşı (daha doğrusu kendilerine karşı) örgütlenmiş terör şebekesinden söz ediyor. Bu şebekenin amacının tüm İslamcıları tasfiye etmek olduğunu iddia ediyor.
Kimileri de Erdoğan’a komplo kurulduğunu kendilerinin bu komploya karşı çıktığı için dışlandığından söz ediyor.
Bu bağlamda her İslamcı klik karşı tarafı seküler göstererek kudret elitlerinin gözünden düşürmeye çalışıyor.
Bunlar kendilerine karşı olanları “İslam karşıtı” hatta “İslam-dışı” olarak propaganda ediyor.
Onlar bir yandan birbirlerini “İslamcılık”tan dışlarken tek belirleyici, tek tayin edici, tek karar verici, tek hükmedici, tek yöneticiye yakın olmayı da varlıklarının sebebi sayıyorlar.
Bu tür her İslamcı gurup “ben daha çok reisçiyim!” iddiasında bulunuyor.
“Trenden inenler” ya da Milli Görüş gömleğini çıkaranlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’ye yeteri destek vermeyen ya da desteklemekten vaz geçen guruplar için şöyle bir değerlendirmede bulundu: “Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler.
Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır.”
Halbuki Tayip Erdoğan’ın daha önce kendisi, kendi deyimiyle “Sırat-ı müstakim”den Milli Görüş hareketinden sapmıştı.
“Milli Görüş gömleğini çıkardık” demişti.
Buna karşın Necmettin Erbakan da kendisine, “Şimdi gömleksiz oluyorsunuz. Zaten gömleksizdiniz. Ne gömleği giyeceksiniz? Bilderberg gömleği, Rotaryan gömleği” diye konuşmuştu.
Siyaset dünyası bu yönü itibarıyla etme bulma dünyasıdır.
Tekkeye mürit arayanlar!
Siyasi partiyi tekkeyle karıştıranları eleştiren Erdoğan şunları söylüyor: “Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır… Bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı.”
AKP içindeki mesele, bu partiyi ya da fikirlerini önceden destekleyip de sonradan vaz geçenler arasında olan mesele değildir. Aksine AKP’yi destekleyenlerin kayıtsız şartsız “reisçi” olanlarla olmayanlar arasındaki tartışmadır.
İşin aslı AKP’de tasfiye İslamcı olan ile olmayan arasında değil şahıslar arasındadır.
Parti siyasetini “İslamcı” olmak ya da olmamak biçiminde kategorize etmek hem yanlış hem de tehlikelidir.
Çünkü bu durumda AKP’nin kudret elitine karşı çıkmak, yanlışını söylemek ya da eleştirmek kişiyi “İslamcı” olmaktan çıkarır.
Diğer partilerde de benzer durumlar vardır. Parti yönetiminin yanlışını söylemek ya da eleştirmek kırk yıllık bir partilinin bir anda “hain” damgası yemesine neden olmaktadır.
Şöhretlerini, kariyerlerini ve servetlerini partinin yönetimini destekleyerek elde etmiş olanlar kendilerini partinin ideolojisi yerine koymaktadır.
Kendilerini partinin gerçek sahibi, ideolojinin (İslamcılığın) tek temsilcisi olarak pazarlarken, kendileri gibi düşünmeyenleri İslam dışılıkla suçlarlar.
Bunu yapmak zorundadırlar. Çünkü kendi meşruiyetleri kendileri gibi düşünmeyenlerin gayri meşruluğuna bağlıdır.