CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gençlere sırtını dönen bir milletin istikbali tehdit altındadır” sözlerine; “Doğru, zaten tehdit altında istikbalimiz. Bu ülkenin gençleri senden gördüğü zulmü Cumhuriyet tarihi boyunca hiç yaşamadı, tarihin hiçbir döneminde gençler bu kadar mağdur olmadı, bu kadar ezilmedi, bu kadar işsiz kalmadı. Gençleri işsizlik girdabında boğdun” yanıtını verdi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
ANKA’nın aktardığına göre, Altay özetle şunları söyledi:
“KAMU MİSAFİRHANELERİNİ ÖĞRENCİLERE TESLİM ETME MECBURİYETİ VAR”
Türkiye’nin en sıcak sorunu yurt, kredi ve burs meselesi; aileler ve öğrenciler adeta bunalım geçiriyor. Türkiye’nin bu eğitim-öğretim yılı için mutlaka ve mutlaka tüm kamu misafirhanelerini, tüm kamu sosyal tesislerini öğrencilere teslim etme mecburiyeti vardır. Öğretmenevleri, hâkim evleri, polis evleri, ordu evleri… Ne varsa tümünün, yüzde 70-80 kapasitesinin derhal, barınma sorunu yaşayan öğrencilere tahsis edilmesini talep ediyoruz. Bu sorunu çözecek en doğru yol ve yöntem budur. Öğrencilerin çadırda yatmaları bir gösteri değildir, darda kalmadır, mağduriyettir. Spor Bakanı’nın şunu bilmesi lazım. Bazı öğrencilerin zaten eve çıkanı oluyor. Yurt sorunu her zaman eğitim öğretimin başladığı 5 aydan itibaren çok sıkıntılıdır. ‘Şu kadarını yerleştirdik’ konuşmayacak. Yurt sorunu yaşayan on binlerce evladımız var. Bu sorunun acilen çözülmesi lazım. Devletin bunu yapmaya hakkı yoktur.
YAZLIK-KIŞLIK SARAY YAPACAĞINIZA, YURT YAPSAYDINIZ
Sabah bir telefon aldım, bir veliden. Genç kardeşimiz 20 bin 500 lira kredi kullanmış, 2018 sonuna kadar kullanmış. Hiçbir sosyal güvenlik kurumu ile ilişkisi yok. Yani işe girememiş. Şimdi, diyorlar ki ‘34 bin lira ödeyeceksin.’ Nasıl ödeyecek? Çocuk işe girememiş, Sayın Cumhurbaşkanı. ‘45 liracık nerede, 650 lira nerede’ demeyi biliyorsun. 45 lira alan öğrenci bir çeyrek alabiliyordu, şimdi üstüne 200 lira koyması lazım. Erdoğan, buna daha fazla gözlerini kapatamaz. Erdoğan çıkıp ‘büyütülecek bir şey yok’ diyor. Genel Başkan’ımız ‘bir yıl içinde yurt sorununu çözeceğiz’ diyor. ‘Nasıl çözeceksin’ diyor. Hem ‘sorun yok’ diyor, hem de ‘bir senede çözemezsin’ diyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Erdoğan’ın yönettiği devletten haberi yok. Bir tavsiyem var. Etrafındaki kadroya çeki düzen versin. İhtiyacın 10’da 1’i kadar yurt yaptınız. Kendinize yazlık kışlık saray yapacağınıza öğrencilerimize yurt yapaydınız. New York’ta gökdelen yaptık diye övüneceğinize, önce… Eve lazım olan camiye haramdır. 1 Ekim itibariyle bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz.
MİLLETİ BORCA BATIRDILAR
Sat sat bitmedi. Yetmedi havaalanlarını, yolları, hastaneleri köprüleri sattılar. Yetmedi. Borca battılar, milleti de borçlara batırdılar. Nereden çıktı diyebilirsiniz? Beyefendi, 24 Haziran 2018 seçimlerinden bir hafta önce, milletin karşısına çıktı; diyor ki ‘24’ünde bu kardeşinize yetkiyi verin faizle, enflasyonla nasıl uğraşılır göreceksiniz’ diyor. Keşke hiç uğraşmasaydı. Türkiye ‘evlek evlek sattık, böyle böyle battık’ olmasaydı. Vatandaş halinden memnunsa, koy sandığı, görelim memnun mu, değil mi? Şu anda devletin 2 trilyon 33 milyar TL borcu var. Merkez Bankası rezervlerimiz, 118 milyar artıda değil seni kandırıyorlar, 54 milyar ekside. Git dürüst, samimi iktisatçıları çağır, sana söylesinler. 3 yıl 4 ay önce dolar 4 lira 60 kuruştu, ‘bu kardeşimize yetkiyi verdik’, dolar 8 lira 60 kuruş oldu. 3 yıl 4 ay önce Türkiye’de resmi olarak, fiilisi çok fazla; 6 milyon 864 bin insan işsiz idi, ‘yetkiyi verdik’ 10 milyon işsizimiz var. Keşke almasaydın. Ne yetkiymiş bu. Nasıl bu kadar kötüye kullanılabilen bir yetkiyi bu millet 3 yıl 4 ay önce beyefendiye vermiş, kara kara düşünmemiz lazım. Beyefendi masal konusunda, damadı geride bıraktı. Türkiye’yi uçuracaktı, dibe çarptı. Beceremeyen bir iktidar, savrulan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Beceriksizliğini örtmek için muhalefete çamur atan toplumu kutuplaştıran, kışkırtan bir cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız. Olmaz. Türkiye bu yükü daha fazla taşıyamaz. Savaş hali yok, büyük bir kuraklık yok, bir afet, bir felaket yok. Ama ekonomik göstergeler felaket ötesi.
ZATEN TEHDİT ALTINDA İSTİKBALİMİZ
Beyefendi Amerika’da demiş ki, ‘Gençlere sırtını dönen bir milletin istikbali tehdit altındadır.’ Doğru, zaten tehdit altında istikbalimiz. Türk gençliğinin haline, gerçek anlamda hiç baktın mı bilmiyorum. Gençlerimizin yüzde 25’i işsiz. Gençlere sırtını millet dönmüyor, sen dönüyorsun. Gençler çadırda yatıyor, tek kelime etmiyorsun, ‘büyütülecek bir sorun yok’ diyorsun. Gençlerimizin yüzde 76’sı bundan sonraki hayatını Türkiye dışında bir ülkede devam ettirmek istiyor, senin haberin yok. Eğitim çağındaki her yüz gencin 28’i ne okulda, ne işte. Senin bundan da haberin yok. Gençler çalışamıyor, okuyamıyor, spor yapamıyor, hatta evlenemiyor. Bundan da haberin yok. Ve sen 20 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsun. Bu ülkenin gençleri senden gördüğü zulmü Cumhuriyet tarihi boyunca hiç yaşamadı, tarihin hiçbir döneminde gençler bu kadar mağdur olmadı, bu kadar ezilmedi. Bu kadar işsiz kalmadı. Babasından harçlık isteyip istememe konusunda, yüzü kızararak mahcup duruma hiç düşmedi. Gençleri işsizlik girdabında boğdun, Erdoğan. Sonra da pişkin pişkin, ne diyor, ‘Gençlere sırtını dönen bir milletin istikbali tehdit altındadır.’ Çok doğru bir söz, bir eksikle, gençlere sırtını dönen aziz milletimiz değil Recep Tayyip Erdoğan’dır.
BÖYLE ADALET OLMAZ OLSUN
Eski Türkiye’de çiftçiler ellerini semaya açarlardı. Derdi ‘Allah’ım yağmur, hasat bolluğu.’ Şimdiki Türkiye’de çiftçinin elleri yine semada. ‘Allah’ım gübre alacak kudret ver, yem alabilmeme yardım et, elektriğim kesilmesin, traktörüme, öküzüme haciz gelmesin.’ Çiftçi bu halde. Ama beyefendiye sorarsanız millet halinden memnun. Ziraat Bankası, güya çiftçinin bankasıdır. Çiftçimiz bu krediyi ödeyemediği zaman traktör bulursa traktöre, hayvan bulursa hayvana haciz koyar. Aynı Ziraat Bankası, Erdoğan’ın talimatıyla gazete, televizyon satın alan iş insanlarına, yani Erdoğan’ın borazanlarına kredi verir, geri alamaz. Ey Ziraat Bankası 750 milyon dolar, kredi verdin, Doğan Medya’yı satın aldın, ödeniyor mu ödenmiyor mu’ diye dilimizde tüy bitti. Beyefendinin bir buçuk milyar dolar kredisi var, ödememiş. Ziraat Bankası’na oturmuş, ‘bu krediyi yapılandıralım’ diyor. 13 milyar. Erdoğan 13 milyar nerede? 13 milyar tokatlamış adam. Bu adaletse böyle adalet olmaz olsun.
ERDOĞAN, GAZA GELME
Amerika’da beyefendi eşiyle, dostuyla, yandaşıyla. Türkiye büyük ülke. Elbette dış dünyada en güzel şekilde temsil edilmeli. Biden ile görüşemedi. ‘Tam mutabakat içindeyiz’ dedi. Çok güzel. Bizim şu dört başlılığa itirazımız var. Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan Biden ile nasıl dost oldun? Fetullah Gülen ve örgütü bu Meclis’i bombaladı. 15 Temmuz diye her yere yazdı. 5 yıldır Fetullah Gülen’i sana vermeyen Biden ile nasıl mutabakata vardın? Suriye konusunda Türkiye’nin tezlerine sıcak bakmayan ABD Başkanı ile ne ara dost oldun? F-35 projesinden bizi attılar. Ne ara dostun Biden ile dost oldun da ödediğimiz paraları feda ettin. Çık bunların cevabını ver. Yine Amerika’da, şöyle bir laf etmiş; ‘Uluslararası toplum Suriye krizinin 10 yıl daha devam etmesine izin veremez.’ Şöyle yapsınlar, bence. Biden sana bir gaz versin, de ki ‘2012’de söyledim ama önümüzdeki, bir şeyler oldu, önümüzdeki cuma Emevi Camisi’nde namaz kılacağım’ de. Geldiğimiz noktada, Suriye krizi her geçen gün büyürken beş milyon Suriyeli, 84 milyonun huzurunu kaçırmakla meşgul. Gaza geldin Erdoğan, gaza. Biden’ın da gazına gelme. Türkiye’ye de yeni bir felaket yaşatma. Hiç sevmezsin ama; İsmet Paşa, ‘Hata yaptım ama aynı hatayı iki kez yapmadım’ demiş. Ben sana Suriye ile ilgili yapacaklarını söyleyeyim. Barış için girişimlerde bulunacaksın. Ortadoğu’ya ne ABD ne Avrupa gözüyle bakmayacaksın. İşleri arap saçına çevirmeyeceksin. Hizip ülke değil saygın ülke olacaksın. Gaza gelmeyeceksin. Süleyman Şah Türbesi’ni gece yarısı kaçırmayacaksın. Suriye konusunda yanlışı ne dersen, nereden baksan tutarsızlıktır. ABD gezisinden bir iyi şey duydum. Paris İklim Sözleşmesi’ni onaylayalım diye dilimizde tüy bitmişti. Beyefendi, Meclis’in onaylayacağını ifade etmiş.”
Altay, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. CHP’nin parlamenter sistem çalışması ve DEVA ve Gelecek Partisi’nin ittifaka dahil olup olmayacağı hakkında gelen soruya Altay, şu yanıtı verdi:
“Millet İttifakı, seçimlere yönelik olarak kurulmuş bir ittifak idi. Ruhu, güç ve iş birliği hala sürmektedir ama orta yerde bir seçim yoktur. Şimdi güçlendirilmiş parlamenter sisteme, birtakım partililerin bir araya gelmiş olması çok anlamlıdır. Bu istişarelerin toplumun tümünün bir demokrasi şemsiye altında güç ve iş birliği yapmalarına imkan verebilir. Millet İttifakı’ndaki parti sayısının daralması ya da genişlemesi parti yetkililer tarafından önümüzdeki gün ve aylarda netleşir. Gizli saklı kimsenin bir şey yaptığı yok. Türkiye’de iki kutup var. Demokrasiyi araç görenler var, bir de amaç görenler var biz amaç görenlerdeniz. Demokrasiyi amaç görenlerin Türkiye’nin bekasına büyük ve muhteşem katkısı olur.
Ortak aday, vallahi bilmiyorum. Ortak aday mı olur, ilk turda her parti kendi adayını mı çıkarır. Bütün bunlara kamuoyunun beklentilerini de dikkate alarak, başta Sayın Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun ve parti kurmayları ile görüşmelerinden sonra karar verilir. Biz milletin hissiyatına paralel siyaset yaparız. Milletin arzuları bizim için kıymetlidir. Çatı adayla mı, ortak adayla mı gidilir, ilk turdan sonra mı birleşilir, bu konularda siyasi partilerin değerlendirmeleri önemli ama kamuoyunun beklentilerini de dikkate almak gereklidir.”
CHP Etimesgut Belediye Başkanı’nın “ceberut” açıklaması ile ilgili soru üzerine ise Altay, şunları söyledi:
“Siyasetin yarısı münakaşa, yarısı müzakeredir. Biz AK parti Genel Başkanı ile münakaşa etmeyeceksek niye siyaset yapalım. Biraz önce iyi yaptığı şeyleri söyledim. Devlet ceberut yüzünü görmek istemez toplum. Devlet şefkat dağıtır. Cumhurbaşkanı kendisine ‘ceberut’ denilmesini istemiyorsa, kendisinden olmayanlara daha nazik dil kullanacak. ‘Ulah ahlaksızlar’, ‘şerefsizler’ kelimeleri Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının ağzına yakışmıyor. Tayyip Bey’in Türkiye’yi kutuplaştırma politikasından vazgeçti, kışkırtma politikasından da vazgeçmesidir. Devlet vatandaşına zulmederse, o devlete ‘ceberut devlet’ denir.”