CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında Ayasofya’da Atatürk’e ‘kafir’ ve ‘zalim’ diyen imama “Tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, Atatürk olduğunu unutarak cehaletini sergiledi.” dedi.
Öztrak, partisinin MYK toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi. “Bugün toplantı gündemimizde, Hükümetin yönetemediği ‘buhran’ ve bu buhranı aşmak için yapılacaklar vardı” diyen Öztrak, konuşmasına Avrupa şampiyonu olan Anadolu Efes basketbol takımını kutlayarak başladı.
Ayasofya’da Erdoğan’ın önünde Atatürk’e hakaret eden eski imamı Mustafa Demirkan’a tepki gösteren Öztrak, “Ayasofya Camii’nde devlet ricalinin önünde, Bir defa daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okundu. Kibir, şımarıklık, hazımsızlık ve yalan kutsal mekan Ayasofya’yı adeta mesken tuttu. Bir emekli imam, Atatürk’e lanet okumaya cüret etti. O sözleri ettiği Ayasofya’yı, İstanbul’u, Rize’yi ve tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, Atatürk olduğunu unutarak cehaletini sergiledi. Bu suçtur, bu büyük bir rezalettir. Buna, orada oturan devlet ricalinin sessiz kalması ise çok daha büyük bir rezalettir. Tarihini bilmeyen kendini bilmez. Bu imam müsveddesine ve ona sessiz kalan devlet ricaline soruyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, Bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, Hak iddia edebilir miydiniz?” dedi.
Öztrak’ın konuşmasına şöyle deavm etti:
“Bu camilerde Kuran-ı Kerim tilaveti icra edebilir miydiniz? Aklı, izanı ve azcık vicdanı olan bunun cevabını bilir. Bugün Kudüs’te, Mescidi Aksa ’da yaşananlara bir bakın. Bugün bu topraklarda böyle bir zül yaşamıyorsak, bu Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir. Tarihi, ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen, meczuplardan öğrenenler, elbette milletinin tarihine de, Milli mücadeleye de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de, bu devletin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de böyle eğri bakar.
Ama şunu herkes bilsin. Aziz milletimizin vicdanı çok güçlüdür. Tüm bu eğrileri, hain ve gafilleri mahkûm eder. Ezip geçer. Tarihimizde “Kuvayımilliyecilerin katli vaciptir” diye, fetva veren Sarayın Şeyhülislamı Dürrizade varsa, o fetvayı yırtıp atan, “Her kim ki Mustafa Kemal ve Kuvayımilliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, Bilin ki onların damarlarında kâfir kanı akar” diyen, Milletin kahramanı, Sütçü İmam da vardır. Kininin, nefretinin esiri olmuş, zavallı bir zihniyete, bu ülkenin çocuklarının tertemiz zihinleri, nasıl emanet edilebilir?
Milletimiz o gün o camide olan devlet ricalinin nasıl sustuğunu görmüştür. Bu rezalete, çocuklarının, torunlarının dekor edilmesine göz yuman, buna da sessiz kalanlara yazıklar olsun. Hak, hukuk tanımayan, izan yoksunu bu kibre düşmüşlere, milletimiz elbette hakkını helal etmeyecektir.
Grup başkanvekilimiz, UYAP üzerinden bu şahıs hakkında, suç duyurusunda bulunmuştur. Artık konu, yargının alanındadır. Ancak şunu da söyleyelim; Bu olup bitene sessiz kalanlara, Gizli gizli alkış tutanlara, Milleti bölenleri ve bundan siyasi medet umanlara, Milletimizin notunu verdiğini; Ve bunlara önce seçim sandığına, Ardından da tarihin çöplüğüne gömeceğinden Tereddüdümüz yoktur.”
Marmara’daki müsilaj tehlikesi
“İstanbul Fatihi Sultan Mehmet Han, ‘Ormanlarımdan bir dal kesenin, başını keserim’ buyurmuş. Yine Atalarımız, ‘Yaş kesen, baş keser’ demiş. İstanbul, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle: ‘Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeğidir.’ İstanbul’u çeyrek asır yönetenler, Tarihi yarımadanın siluetini bile, Rant için katlettiler. Milletimizin göz bebeğine acımadan ihanet ettiler. Bir de bunu utanmadan itiraf ettiler.
Şimdi Marmara Denizi de, bu acımasız ihanete isyan ediyor. Müsilaj, yani deniz salyası, tüm Marmara’yı kapladı. Marmara tüm gücüyle, ‘Artık yeter’ diye feryat ediyor.
Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç, bu konuda, Bugün Merkez Yönetim Kurulumuza sunduğu rapor ve çözüm önerilerini kamuoyuna da açıklayacak. Dünyada tamamı tek bir ülkeye ait nadir denizlerden birini, Marmara’yı bitiriyoruz. ‘Kendi denizinizi koruyamadınız, Diğer denizlerde nasıl hak iddia ediyorsunuz’ diyenlerin eline, koz veriyoruz.
‘İstanbul’a ihanet ettik’ diyenler, Marmara’nın feryadını duymak yerine, İhanetlerine hız veriyorlar. Hafta sonu esnaf kulak kesilmiş, 1 Haziran sonrasında nasıl açılma olacağını duymayı bekliyor. Bunlar Kanal İstanbul projesine, Haziran sonunda kazma vuracaklarını açıklıyorlar. Bu proje, Marmara Denizi’nin ve bölgenin idam fermanıdır. Kanal, Trakya’yı Anadolu’dan koparma, Ülkeyi bölme projesidir. Talan İstanbul projesidir. Bu projenin ekolojik, stratejik, ekonomik, siyasi, askeri, sonuçları doğru düzgün değerlendirilmemiştir.
Devlet akılla ve bilimle yönetilir ama bunların devleti yönetmek gibi bir derdi yoktur. Bunlar şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızı, Talan edilecek kupon arazi, Beytülmali ise ganimet olarak görenlerdir. Doların yeşili için, Doğanın yeşilini feda edenlerdir. İşte bu hastalıklı zihniyet yüzünden, Devlet krizi her gün daha da derinleşiyor.
Şimdi giderayak, beş müteahhidi, buralarda arazi kapatmış yandaşlarını ve Katarlı dostlarını daha da zengin etmek için, Ülkeyi bir defa daha borca batırmaya hazırlanıyorlar. Kendi rant sevdalarının bedelini, çocuklarımıza, torunlarımıza ödetecekler. Milletimiz bunların ekonomiyi, devleti ve pandemiyi yönetememesinin faturası altında zaten yeterince ezildi. Erdoğan Şahsım Hükümetini ve bu projeye mali destek verecekleri şimdiden uyarıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Kanal İstanbul’a tek kuruş çalışmayacak. İmzalanan sözleşmeler de, yargıya, hatta gerekirse, uluslararası tahkime götürülecek. Herkes bunu şimdiden bilsin, Ayağını ona göre denk alsın.
Sedat Peker gündemi
“Devlet krizi, her gün derinleşiyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti’ni açıkça destekleyen, Erdoğan’a karşı çıkanları alenen tehdit eden, hükümetin polis koruması verdiği, bir organize suç örgütü elebaşı, bir aydır tefrika halinde, bir takım kirli ilişkilerini ifşa ediyor. Millete hesap vermekten kaçan, bağımsız medyayı yok eden Erdoğan Şahsım Hükümeti, sonunda gerçeği arayan milleti, Bir suç örgütü elebaşının tefrikalarıyla baş başa bırakma noktasına geldi.
Milletin haber alma özgürlüğüne darbe yapmak Erdoğan’a pahalıya mal oluyor. Dün bu suç örgütü elebaşı kendini ihbar etti. Suriye’ye giden silahların, Bayır-Bucak Türkmenlerine gönderilmediğini, El Nusra’ya gittiğini itiraf etti. Daha önce de bir MHP milletvekili, Tuğrul Türkeş, ‘Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu’ demişti.
Bizim Suriye’ye silah gönderme meselesini bir suç örgütü elebaşının ağzından dinlemeye ihtiyacımız yoktu. Bu, ülkemizde çok iyi bilinen bir husustur. Çok da mağdur yaratmıştır. Bunlardan biri de, değerli arkadaşımız Enis Berberoğlu’dur. Arkadaşımız haksız, hukuksuz bir şekilde MİT TIR’ları davasıyla ilişkilendirilerek hapse atıldı.
Sayın Genel Başkanımız buna be ülkedeki tüm haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdü. Enis Berberoğlu mahkemede aklandı. Yeniden milletvekili seçildi. Meclis’e girdi. Ama yönetim bu konudan o kadar rahatsızdı ki, Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürmek için, Olmadık yargı kumpasları kurdurdu. Meclis Başkanı, milletvekilinin hukukuna sahip çıkmadı. Erdoğan’ın vesayeti altındaki mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına direndi. Ama sonunda hak yerini buldu, arkadaşımız Meclis’e döndü.
Biz buradan bir kere daha çağrıda bulunuyoruz: Milleti suç örgütü elebaşının açıklamalarına mahkum etmeyin. Enis Berberoğlu davasıyla ilgili gizlilik kararını derhal kaldırın. Kaldırın da bu millet gerçekleri görsün. Erdoğan Şahsım Hükümetinin bir zamanlar beraber yol yürüdüğü, bu suç örgütü elebaşı, ‘Beni bu silah kaçakçılığı işinde de kullandılar’ diyor.
‘Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız’ diyen, bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan, Devletin resmi güvenlik toplantılarına katılan, bir general emeklisinin başında olduğu SADAT şirketinin, Bu işlerde aracı olduğunu iddia ediyor. Tabi sorumlulara; ‘Mehdiye ortam hazırlamak için mi Suriye’de bulundunuz?’ diye, soracak bir savcı yok. Firma da gönül rahatlığıyla iddiaları reddediyor.
Suriye’deki iç savaş, Türkiye’yi ne yazık ki çok yordu. ‘Emevi Camii’nde namaz kılma’ hülyası, yanlış kararlar, yanlış politikalar ülkemize büyük bedeller ödetti.