Bugün Türkiye’de olmayan sorunlar icat eden, akla gelmeyen iddialar ortaya atan, inanılmaz komplolar kuran ve bunları tartışan bir iktidar var. Hem medyanın hem de siyasetin yiye yiye tüketemediği, tartışa tartışa bitiremediği bir de türban sorunu var. Buna, her defasında iktidarın projelendirdiği sanal ve banal gündeme takılıp kalan muhalefet de ilave edilebilir.
Halkın gerçek sorunları çözüm beklerken türban gibi bir konuyu yıllarca tartışan Türkiye, işte böyle bir Türkiye’dir. Tartışılması ve çözümlenmesi gereken devasa ekonomik ve sosyal sorunlar orta yerde dururken kılık kıyafet, saç ve başörtüsü gibi sorunların ülkenin gündemine oturtulmuş olması ayıptır. Türkiye’de bir kız çocuğunun başına türban örterek eğitim alıp alamayacağı tartışma konusu yapılıyor! Böyle bir konuyu onlarca yıldır tartışan bir siyasetin, zekâsından kuşku duymamak mümkün değildir.
Türban ya da CHP
CHP, uzun zamandır türbanı “laiklik”, “siyasi simge” hatta “rejim sorunu” olarak görüyordu. Bu ütopik korku politikası üzerine oturmuş bir siyasetti. Bu politika bir süre önce çarşaflı kadınlara CHP rozeti takılmasıyla sarsılmaya başlamıştı. CHP’nin yeni lideri Kılıçdaroğlu ise tepeden belirlenip tabana benimsetilmeye çalışan politikalarla sonuç alınamayacağını anladığından olacak türban ile ilgili sorunu ancak CHP’nin çözebileceğini söylemişti. Bu tavır değişikliğinin nedenini CHP’nin halkta karşılığı olmayan ve gerçeklerden çıkarılmayan politikalardan vaz geçtiğine bağlayanlar çıkmıştı.
CHP’nin geleneksel söyleminin aksine Kılıçdaroğlu’nun türbanı eğitim özgürlüğü bağlamında değerlendirmesi ve CHP’nin bunu çözeceğini söylemesi, AKP’yi umutlandırmıştı. Türban konusunda CHP’nin kapısını çalan AKP’lilere CHP’li yetkililerin verdiği cevap, CHP’nin tutumunu göstermesi bakımından ibret vericidir.
CHP’li yetkililer AKP’lilere “Türban yasağını kaldıralım ama seçim barajını da aşağıya çekelim, dokunulmazlıkları sınırlandıralım ve YÖK’ü de ıslah edelim” türünden bir cevap verdiler. Bu cevabın ya da siyasetin halk dilendeki karşılığı “mırın-kırın”, “kem-küm”, “hık-mık” siyasetidir.
Bu cevap CHP’nin türban konusunda kafasının fena halde karışık olduğunu göstermektedir. Ortaya çıkan durum CHP’nin yalnız türban konusunda değil her konuda bir karışıklık yaşadığını göstermektedir. 29 Ekim resepsiyonuna katılım konusunda verilen tepkinin çeşitliliği bile bunu kanıtlamaya yeter.
Özrü kabahatinden büyük!
CHP sözcüleri “biz türban sorununu CHP iktidara gelince çözecektir, dedik” türünden garip bir savunma geliştirmeye başlamışlardır. Böyle bir gerekçenin özrü kabahatinden büyüktür. Bu tür bir savunmanın dikkate alınır bir yanı da yoktur.
CHP’nin yeni lideri Kılıçdaroğlu hata üstüne hata yapmaktadır. Bu durum onu halk tabiriyle “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi” bir gerçekle karşı karşıya getirmektedir. Nitekim referandum sırasında Kılıçdaroğlu, hiç gereği yokken “Genel Aftan” söz etmiş, ardından da içine düştüğü durumdan kurtulmak için onlarca düzeltme yapmak zorunda kalmıştı. Aynı şey bu defa “Türban” konusunda yaşanmıştır.
Özensiz, tutarsız ve ağzına nasıl geliyorsa öyle konuşmak lider tavrı değildir. Birilerinin Kılıçdaroğlu’na güven duygusunun tutarlılık gerektirdiğini, yapamayacağını söylemeyen, söylediğini de yapan bir tavrın ancak liderlik tavrı olabileceğini söylemesi gerekir. Siyaset zor bir sanattır. AKP gibi sekiz yıldır hiçbir çizgi, sınır ve değer tanımayan bir partinin iktidarda olduğu ülkede ise iki defa daha zordur. CHP’nin AKP’nin en hasarlı ve kusurlu yanını kendisine örnek alması ise talihsizliktir. CHP’nin son tutarsızlığı referandum sürecinde yukarılara tırmanan siyasi ibrenin kısa sürede ters yüz olmasını sağlamıştır. CHP’nin bu manada daha fazla telafisi olmayan hatalar yapmaması gerekir. Yaşananları tez elden telafi edecek tedbir almalıdır.