Cemiyet-İ İlmiye-İ Osmaniye Tarafından, Alfabenin Islahına İlişkin Olarak, Sadrazam’a Sunulan 1863 Tarihli Takrir

Yazan: Münif (Paşa) [2]
Osmanlıca aslından aktaran: Dr. Bekir TURGUT [3]

Kafkas Kaymakamı Fehametlü Grandük Mişel hazretlerinin İslami diller tercümanlığı hizmetinde bulunan Ahundzâde Fethali [4]bu defa Dersaadet’e (İstanbul’a) gelerek İslamlar arasında geçerli olan yazı usulünün açık olan zorluklarının giderilmesi maksadıyla düşündüğü yeni bir yazıyı Saltanat- ı Seniyye’ye (Padişah’a) arz ve takdim eylemiştir.  Söz konusu yazı, incelenmek ve mütalaa edilmek suretiyle, düşüncelerimizin açıklanması ve ifade edilmesi maksadıyla Cemiyetimize havale edilmiştir. Bu konuda gerekli görüşmeler yapılarak yazılı olarak, eğitimin yaygınlaşmasına uğraşan Sadrazam Hazretlerine arz ve takdim kılınmıştır.

Mevcut yöntemin sayısız zorluklarına bağlı ıslahat ihtiyacı az bir zamandan beri bu taraflarda his solunduğu halde, bu düşüncelerin Dağıstan tarafında da tecelli edip ortaya çıkması söz konusu iddialara bir kat daha kuvvet vermiştir.

Fakat ehl-i İslam arasında şu kadar zamandan beri yerleşmiş ve temelleşmiş olan resmi yazının değiştirilmesi kolay iş olmadığı gibi, bu makul değişiklik mevcut İslam yazısını terk edilmiş hükmüne girmesini çağrıştıracağından bu büyük sakıncayı kabul ve alınmasına engel olacağı açıktır. Bu konudaki yorum ve fikirlerimiz gerek şerefli Hazret-i Vekaletpenâhi (Sadrazam) tarafına takdim olunan raporda ve gerek başlangıçta Cemiyetimizde söylenen nutuklarda ayrıntılı olarak açıklanmış olmakla, bunların suretleri aşağıya konulmakla yetinilmiştir.
 
–  ( SADRAZAM HAZRETLERİ’NİN HUZURUNA 1280 SENESİ SAFER’İN YİRMİSİ (6 AĞUSTOS 1863) TARİHİNDE, CEMİYET-İ İLMİYE-İ OSMANİYE TARAFINDAN TAKDİM OLUNAN TAKRİRİN (KARARIN) SURETİDİR.)

Ahundzâde Binbaşı Mirza Fethali tarafından eğitimin yayılmasına çalışan Sadrazam Hazretlerine takdim olunup Cemiyetimize havale edilmiş olan yeni resmi yazının gereği ve yararları müzakere edilmek ve yorumlanmak üzere, adı geçen Mirza Fethali de hazır olduğu halde; Cemiyet merkezinde bir komisyon kurularak, söz konusu yazı incelenirken mucidinden meramını açıklaması istendiğinde:
Bugün İslamlar arasında kullanılan resm-i yazının;  sözlerin kastedilen mana üzere okunmasına uygun olmayıp, her kelime beş- on şekilde telaffuza müsait olduğundan, bu durum erbab-ı mütalaaya zorluğa sebep olmaktadır. Özellikle İslam ülkelerinde okur- yazar adamların azalmasına sebebiyet verdiğinden bahisle; kendisinin düşündüğü bu yeni yazı söz konusu mahzurları giderecek olup; bu yazının kabul edilmesi amacı fevkalade kolaylaştıracaktır. Bu durumun da bütün insanlar arsında eğitim- öğretimin yayılması hakkında çok büyük etkili olacağını; resm-i hattın (alfabenin) dini işlerle alakalı olmayıp özellikle eski yazı İslam’dan sonra değişik şekillere dönüştüğünden, yeni yazının kabul ve kullanılmasına şeran da gerçek bir engel olamayacağını beyan etmiştir.  İşbu yeni yöntemin her yönden faydaları ve güzellikleri açık ise de, bu konuda genel kabul görmesinin, uygulama aşamasında zorluklarının olduğunu kendisinin de kabul ettiğinden, ileri de yararı görüldükçe yaygınlaşır düşüncesiyle şimdilik, yalnız diğer İslami yazılardan kabul edilmesine izin verildiği takdirde, şu iftihar ile yetineceğini ilaveten söylemiş ve açıklamıştır. 

Gerek bu mecliste ve gerek bir hafta sonra adı geçenin gıyabında kurulan mecliste bu meselenin ibaret olduğu üç yönü de ele alınmıştır. Yani:

–  Evvela, mevcut yöntem ıslah ve ikmale muhtaç mıdır?

–  İkincisi, şu esas kabul olunduğu halde, arz edilen usul istenilen şekle tam uygun mudur?

–  Üçüncü olarak bu ıslahatın alınması ve yaygınlaştırılması mümkün müdür?

Meseleler belli bir düzen içinde başka başka makamlarda mütalaa ve müzakere edilerek üyelerden bazıları esas maddeyi, ki mevcut yöntemin ıslaha ihtiyacı kaziyesidir. Bu yolda her türlü değişiklik, Arap dilinin esas kurallarını ihlal edeceğini ve eski zamanlarda Bağdat’ta ve Endülüs’te kurulan İslam devletleri, Beni Ümeyye Halifeleri asırlarında yine aynı yazı kullanıldığı halde; Araplar ilim ve eğitim- öğretimde çağdaşları olan diğer milletler üstünlük kurmuşlardır. Buna bakılırsa, eski yazının iddia olunduğu üzere fazilete ve gelişmeye de engel olmadığına yeterli delil olacağını beyan etmişler ise de; ekseriyet bunu tamamıyla ret ederek, bizde birkaç sene mektebe devam eden öğrenciler en sade kitapları bile okumaya muktedir olamıyor. Hâlbuki istenilen yöntem üzere bulunan Avrupa yazıları, birkaç ayda pek âlâ öğrenildiğine, bitirenler ellerine aldıkları yazımızı siyak ve sibak (sözün gelişi / uygunluğu)  karinesiyle doğru okuyabilseler bile, bu durum zahmet ve zorluktan uzak değildir. Alışılmamış olan adam ve belde isimlerinin ise, istenilen şekilde telaffuzu imkânsız olduğuna göre mevcut yöntemin ıslaha ihtiyacı çok açıktır. Bunun mevzubahis edilmesi bile gerekmeyeceğini ve esas şu Cemiyetimizin kuruluşundan önce defalarca söyleyip, oybirliği ile kabul edip ve hatta yetmiş sekiz senesi zilkadesinin on üç (12 Mayıs 1862) ünde Münif bendelerinin bu konuda bir nutuk da söylemiş olduğunu beyan etmiştir.

Sonra konu ve söz ikinci cihete gelmiştir. Yani Ahundzade’nin yeni yazısının, maksadın elde edilmesine yeterli olup olmayacağı meselesine gelmiştir. Söz konusu yazı dikkatle ve özenle incelendikten sonra, yazımda kolaylık olmak üzere eski yazının noktaları kaldırılıp yerlerine diğer birleşik alametler konulmasından ve kelimelerin gereği gibi telaffuz olunması için bazı yeni harekeler bulunması ile bunların yabacı milletler hatları gibi harfler sırasında yazılmasından ibaret olduğu anlaşılmıştır. Bu şeklin bütün kelimelerin doğru okunmasına yeterli olduğu ve adı geçen mucidin gerek bazı eski harflerde yaptığı değişiklik ve gerek yeniden bulduğu hareke şekilleri uygun bir şekil olarak kabul edilmiştir. Ancak,  uzmanlarınca bilindiği üzere, eski yazının baskı açısından zaten birçok zorlukları olup, değişiklik düşüncesini çağrıştıran kuvvetli sebeplerden birisi de budur. Ancak baskı tekniğine elverişli olması cihetine dikkatle b akılmaması kendi düşüncemize göre uygun bulunmamalıdır.

Resm-i hattın (alfabenin) bu şekilde ıslah ve değişikliğinin kabulü ve tamimi meselesine gelince: Kulları (bizler) da, adı geçen mucit gibi, bunun büyük oranda zor işlerden olduğu kanaatinde olup, bu tür bir yazı, başlangıçta cemiyetimizde bu yöntemin var olan fayda ve güzellikleri tasdik ve kabul edilmişti.  Ancak somut olarak uygulanmasında açık olan büyük zorluklara bağlı olarak, mecburen şimdilik vazgeçilmişti.  Yukarıda arz edildiği üzere Ahundzade de bu düşüncesine bağlı usulünün şimdiden yayılması iddiasında olmayıp, yalınız diğer İslami yazılar sırasına konulması arzusunda olduğundan bu arzusunun kabul buyrulması sizin yüksek tercihinize bağlı hususlardandır. İşbu usul-ü cedit (yeni yöntem) her ne kadar var olan zorlukların giderilmesi için yeterli olamaz ise de, müellifin bu konuda gösterdiği gayret ve özeninin takdire şayan bulunduğu açıktır.  Yazmış olduğu tiyatro hikâyeleri de serapa incelenmiştir. Bunlar şark ülkelerinde yayılmış bazı batıl düşüncelerin açıklanması ve aşağılanması maksadıyla düşünülmüş ve düzenlenmiş hikmetli sözleri ihtiva edip mütalaası faydalı olacağından ileride cemiyetimiz tarafından Osmanlı lisanına çevrilerek baskı ve yayımına başlanacaktır. Adı geçen yazar doğu ve batı dillerinden dört beş dile layıkıyla aşına ve eğitim- öğretimin yayılması işine önem vermekle vatanperverce bir temayül, lütuf ve iyilikte bulunduğundan saygıyla anılmaya layıktır. Bilgili ve ehliyetli olduğundan dolayı da, cemiyetimizin kendisiyle eğitim alanında çalışması medar-ı mesar ve mefharet (sevinç ve övünç) vesilesidir. Sadrazam hazretleri emir buyurdukları takdirde bu konuda ve her halde emr-i ferman kendilerinindir.

[1] Münif Efendi; Mecmûa-i Fünûn,   İstanbul, 1863 Sayı 14. s.69- 74.

[2] Münif Paşa (1828- 1910) : Tanzimat devri devlet adamı, şair ve yazarlarındandır. Antep’de doğdu. Antep ülemâsından olan babası Abdünnâfî ile birlikte Mısır’a gitti. 1852’de Babıali Tercüme Odası’nda Arapça ve Farsça mütercim oldu. Muhtedî Emin Efendi’den Fransızca öğrendi. 1855’te Berlin Sefareti ikinci katipliğine tayin oldu. Bu arada Üniversiteye devam etti. Berlin dönüşü Tercüme Odası’na girerek Baş tercümanlığa kadar yükseldi ve bu sırada İngilizce öğrendi. 

İngiltere’deki Royal Society ve İskenderiye^deki Mısır Enstitüsü örneğinden hareketle Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye adıyla bir dernek kurarak, Mecmûa-i Fünûn dergisini bu derneğin yayın organı haline getirdi.  Bu dernekte yaptığı bir konuşmasında, alfabe reformu meselesini ortaya atarak, ıslah edilmiş bir Arapça matbaa yazısı kullanılmasını teklif etti. 1872’de Tahran Sefaretine tayin oldu. 1877’de 1, 1878’de II. 1884’te III. defa olmak üzere Maarif Nazırı oldu. İlk Paşalık ve vezirlik unvanını ise 1879’da aldı. 1910 yılında da İstanbul’da öldü.

[3] MEB. Bakanlık Müşaviri
 
[4] Ahundzade Fethali (1812- 1878) 1812 Azerbaycan’ın 1812 yılında Rusya’ya ilhak edilen bölgesinde bulunan Şeki’de doğmuştur. Ailesindeki huzursuzluk nedeniyle önce Annesiyle birlikte Erdebil şehrine giderek, Annesinin amcası olan Ahund Hacı Asker’in Horand’daki evine yerleşmişlerdir. Ahund Hacı Asker O’nu evlat, O da O’nu baba olarak bilmiştir. 1825 yılına kadar burada yaşadıktan sonra önce Gence’ye, oradan da doğduğu yer olan Şeki’ye yerleşmiştir. Güney Azerbaycan’da başladığı eğitimini burada tamamladıktan sonra; Ahund Hacı Asker’in yardımıyla Tiflis’e gitmiş ve burada Şark dilleri tercümanlığına başlamıştır. Siyasi faaliyetlerini yanı sıra, iyi bir yazar da olan Ahundzade’in eserlerinin önemli bir bölümünü çağdaşı olan sanatçılara yazdığı mektupla oluşturur. Türk dünyasının ilk örnekleri sayılan altı komedi yazmıştır. Alfabenin ıslahı üzerine de projeler hazırlayan Fethali’nin ilk çalışması Arap alfabesi’nin ıslahı üzerine olup, Latin alfabesi’nin ıslahı üzerine de çalışmalar yapmıştır.  Burada konu edilen Osmanlı alfabesinin ıslahı çalışması da bu kapsamda yaptığı çalışmalar arasındadır.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!