1990’lı yıllardan bu tarafa cemaat ve tarikatların önemli birer sivil toplum kuruluşları olduğu, bu nedenle özellikle siyasi oluşumlarda dikkate alınması gerektiğine dair görüşler siyasi platformlarda dile getiriliyor. Bu yazıda cemaat ve tarikatların iddia edildiği gibi sivil toplum kuruluşları olup olmadığını irdeleyeceğim. Bunun için öncelikle “sivil toplum kuruluşu ne demektir, nitelikleri nelerdir?” sorusunun cevaplandırılması gereklidir. Bu soruları cevapladıktan sonra cemaat ve tarikatların bu nitelikleri taşıyıp taşımadıklarını açıklamaya çalışacağım.
“Sivil Toplum Kuruluşu” kavramını açıklayabilmek için genel olarak kabul gören bir tanım vermek yararlı olacaktır. Bu konuda genel kabul gören tanım şudur: Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır.
Yukarıdaki tanımdan ve sivil toplum kuruluşları hakkındaki bilgi ve tecrübelerimizden yararlanarak sivil toplum kuruluşlarının niteliklerini şöyle maddeleştirmek mümkündür:
1-Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan kuruluşlardır.
2-Sivil toplum kuruluşları, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi ve ikna çalışmaları yaparlar.
3-Sivil toplum kuruluşları, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alırlar.
4-Sivil toplum kuruluşları, kar amacı gütmezler, ticaretle ilgileri yoktur. Gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile temin ederler.
5-Sivil toplum kuruluşlarında kararlar en geniş katılımla istişare yapılarak alınır.
6-Sivil toplum kuruluşlarında ast-üst ilişkisi yoktur. Sivil toplum kuruluşları, demokratik usul ve esaslarla oluşur ve çalışırlar. Sivil toplum kuruluşlarında “Demokrasi” olmazsa olmazdır.
Şimdi, cemaat ve tarikatların bu nitelikleri taşıyıp taşımadıklarını, yani sivil toplum kuruluşu olup olmadıklarını karşılaştırma yaparak tespit etmeye çalışalım.
Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar, yukarıda belirtilen niteliklerden sadece 3. Maddedeki niteliğe kısmen sahiptir. Bunun dışında ülkemizdeki cemaat ve tarikatlar sivil toplum kuruluşlarında bulunması gereken niteliklere haiz değildirler. Şöyle ki;
· Cemaat ve tarikatlar, son on yıldır AKP’nin yardım ve katkısı ile devlet dairelerinde hızla kadrolaşmışlardır. Bu nedenle, “Resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olmak”niteliği cemaat ve tarikatlarda mevcut değildir.
· Cemaat ve tarikatlar, dini konularda örgütlenen, mensuplarına bu yolla Cenneti vadeden oluşumlardır. Bu yönüyle, “Politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi ve ikna çalışmaları yapmak” niteliği cemaat ve tarikatlarda mevcut değildir.
· Cemaat ve tarikatlar büyük çoğunlukla ticaret yapmaktadırlar. Piyasada cemaat ve tarikatların kontrolünde çok sayıda şirket mevcuttur. Bu nedenle, “Kar amacı gütmemek, ticaretle uğraşmamak, gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile temin etmek” niteliği cemaat ve tarikatlarda mevcut değildir.
· Cemaat ve tarikatlarda kararlar istişare yoluyla değil, en tepedeki cemaat yöneticisi veya tarikat şeyhi tarafından alınır, mensuplara tebliğ edilir. Mensuplara düşen bu kararları itiraz etmeden uygulamaktır. Bu kararlarla ilgili soru sormak dahi mümkün değildir. Bu nedenle,“ Kararların en geniş katılımla istişare yapılarak alınması” niteliği cemaat ve tarikatlarda mevcut değildir.
· Cemaat ve tarikatlarda katı bir ast-üst ilişkisi vardır. Cemaat liderinin veya tarikat liderinin emirleri mutlaktır. Cemaat ve tarikatlarda demokrasinin D’si yoktur. Bu nedenle, “ast-üst ilişkisi olmamak, demokratik usul ve esaslarla oluşmak ve çalışmak” niteliği cemaat ve tarikatlarda mevcut değildir.
Cemaat ve tarikatların sivil toplum kuruluşu niteliklerine haiz olmadıklarını açıklayabildiğimi tahmin ediyorum. Bunu açıkladıktan sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Cemaat ve tarikatlar Türkiye’nin gerçeğidir. Hiç kimsenin bunları inkâr etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Ancak, burada önemli olan husus şudur ki; cemaat ve tarikatlar asli görevlerine dönmeli, siyasetten ve ticaretten uzak durmalıdırlar. Bunu yapmadıkları takdirde temsil etme iddiasında bulundukları Yüce Dinimiz İslam’a zarar verecekleri tartışmasız bir husustur.