Cemaati Doğru Tanımak Gerek

Fethullah GÜLEN Cemaati, ülkemizde adı çok iyi bilinen, ancak nitelikleri itibarıyla doğru tanınmayan bir cemaattir. Cemaat, yıllar boyu kendini kamufle etmeyi çok iyi başarmıştır. Halen de bu kamuflaj başarılı bir şekilde devam etmektedir.

Cemaat, eskiden beri kendisini hitap ettiği hedef kitleye göre tanıtmayı başarmıştır. Tabi ki, bu tanıtımı yukarıda belirttiğimiz üzere kendini kamufle ederek yapmıştır. Bu yazıda Cemaat’in eskiden beri Ülkücü Harekete karşı kendini tanıtma kampanyasını, ülkücülerin Cemaat konusunda düştükleri yanılgıları, bu yanılgılar konusunda Cemaat’in gerçek niteliğini açıklamaya çalışacağız. Takdir edileceği üzere bu yazı, Cemaat’i tüm yönleriyle değil, sadece ülkücü pencereden irdeleyen bir yazı olacaktır.

Fethullah GÜLEN Cemaati, 80’li yıllardan itibaren Ülkücü Hareketle yoğun ilişkiler kurmaya başlamıştır. Bu ilişki kurumsal bir ilişki değil, daha çok Cemaat mensuplarının ülkücü hareket mensuplarıyla kurdukları birebir ilişkiler şeklinde olmuştur. Ancak, bu ilişkiler kendiliğinden gelişen münferit ilişkiler değil, aksine Cemaat tarafından yoğun bir şekilde teşvik edilen planlı ilişkilerdir.

Cemaat mensupları, ülkücülerin hassasiyetlerini iyi bildiklerinden kurdukları ilişkilerde devamlı olarak bu hassasiyetlere vurgu yapmışlardır. Cemaat mensuplarının vurgu yaptıkları bu hassasiyetler, Dış Türkler Meselesi, Milliyetçilik,  Türkçe’nin ve İslamiyet’in yurt dışında yayılması vs. dir.

Cemaat, fark ettirmeden yaptığı propagandalarla kendilerinin yukarıda belirttiğimiz hususlarda başarılı olduklarını, bu nedenle Ülkücü Hareket’in amaçlarıyla Cemaat’in amaçlarının örtüştüğünü pek çok ülkücüye kabul ettirmeyi başarmıştır. Bu propaganda da kullanılan en önemli figürler, Cemaat’in yurt dışında açtığı okullar ve her yıl düzenlenen Türkçe Olimpiyatları’dır.

Bu başarılı propagandaların neticesinde Cemaat’in imajı ülkücülerin zihinlerine, “Milli ve dini yüksek hassasiyetleri olan, yurt içinde ve yurt dışında açtığı okullar vasıtasıyla İslam’a ve Türklüğe hizmet eden bir sivil toplum hareketi” biçiminde yerleşmiştir. Zihinlerdeki bu olumlu imaj, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra ülkücüler tarafından sorgulanmaya başlanmıştır. Halen de bu sorgulama devam etmektedir.

Geçen hafta Cemaat’in gerçek yüzünü gösteren bir gelişme yaşandı. Cemaat’i doğru tanıtmak için fırsat doğmuşken bunu siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Geçtiğimiz hafta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı‘nın alt kuruluşu olan Abant Platformu‘nun Bolu Abant Tabiat Parkı’nda bulunan Abant Palace Otel’de düzenlediği ‘Yeni Anayasanın Çerçevesi‘ konulu toplantısı yapıldı. Toplantı sonunda yayınlanan sonuç bildirgesinde ülkemizin bütünlüğünü, milletin birliğini, Devletin tekliğini  yakından ilgilendiren çok önemli hususlar açıklandı.

Bu önemli hususları açıklamaya geçmeden önce Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı ve  Abant Platformu‘ nu tanıtalım. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın onursal başkanı Fethullah GÜLEN. Abant Platformu da yukarıda belirtildiği üzere bu vakfın alt kuruluşu. Bu sebeble Abant Platformu, Fethullah GÜLEN Cemaati’nin bir yan kuruluşu. Dolayısıyla Abant Platformu’nun yaptığı faaliyetler Cemaat’in faaliyetleri demektir.

Abant Platformu’nu tanıttıktan sonra ‘Yeni Anayasanın Çerçevesi‘ konulu toplantı sonunda açıklanan sonuç bildirgesinin ayrıntılarına geçebiliriz. Sonuç bildirgesinde öne çıkan ülkemizin bütünlüğünü, milletin birliğini, Devletin teklifini  yakından ilgilendiren çok önemli hususlar şunlar:

1-Anayasa’nın 66. Maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” hükmü kaldırılıyor. Bunun yerine vatandaşlık konusunda üç öneri yapılmış. Bu öneriler,

Birinci öneri: Anayasa’da vatandaşlığı tanımlamaya gerek yoktur.

İkinci öneri: Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümran olduğu mahallerde doğan herkes Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümran olmadığı mahallerde vatandaş anne ya da babadan olanların vatandaşlığı kanunla düzenlenir.

Üçüncü öneri: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı anne ya da babadan olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.

Dikkat edileceği üzere birinci öneride zaten vatandaşlık tanımına gerek duyulmuyor. İkinci ve üçüncü önerilerde ise “Türklük” tanımına yer verilmiyor.

2-Türkçe’nin yanında Kürtçe vb. farklı anadillerde eğitimin yolu açılıyor. Bu konuda da üç öneri var. Ancak, önerilerin üçü de aynı kapıya çıkıyor.

Birinci öneri: Anadilde eğitim temel bir insan hakkıdır. Anayasa’da anadilde eğitimle ilgili herhangi bir kısıtlayıcı hüküm olmamalıdır.

İkinci öneri: Anayasada farklı anadillerde eğitim yapılma hakkı tanınmalıdır.

Üçüncü öneri: Resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi şartı ile herkes eğitimde anadilini kullanma hakkına sahiptir.

3-Türkiye’nin idari yapısı merkezden yönetim yerine yerinden yönetime dönüştürülüyor. Bu konudaki öneriler de şöyle:

Birinci öneri: Türkiye’nin idari yapısı yerinden yönetim (adem-i merkeziyet) esasına dayanır. Yerel yönetimler üzerindeki her türlü idari vesayet kaldırılmalıdır. Resmi dil mecburi olmak kaydı ile kamusal iletişimde farklı dillerin kullanılması serbesttir.

İkinci öneri: Kamu hizmetlerinin belirlenmesi ve örgütlenmesi yerinde ifa edilir.

Üçüncü öneri: Merkezden yönetim istisna, yerinden yönetim esastır. Merkezde üretilecek kamu hizmetleri açıkca sayılır. Geri kalan tüm kamu hizmetleri yerinde ifa edilir. Bu yetkiler arasında yerel yönetimin yerel hizmetlerle ilgili vergi salma yetkisi saklıdır.

Yukarıda vatandaşlık, anadilde eğitim ve ülkenin idari yapısı ile ilgili yapılan önerileri dikkatle incelediğimizde insanın kanı donuyor. Çünkü, bu öneriler bu güne kadar bölücülerin ve yandaşlarının dillendirdiği taleplerle neredeyse birebir örtüşüyor. Eğer, yeni anayasada bu öneriler yer alırsa kesin olarak şunu söyleyebiliriz ki; Bundan sonra Türk Milleti’nin yaşadığı “Türkiye Cumhuriyeti” diye bir devlet olmayacaktır. Devletimiz, çok kısa bir süre içinde çok dilli, çok kültürlü ve çok uluslu bir federasyon haline gelecek, aradan fazla bir zaman geçmeden de bu federe devlet parçalanarak bünyesinden en az birkaç devlet çıkaracaktır. Yeni oluşacak devletlerden birisinin Kürdistan olacağı şüphesizdir. Bazıları buna “Paranoya” diyebilirler. Bu, kesinlikle paranoya olmayıp, yüreği vatan ve millet sevgisiyle çarpan her vatansever Türk’ün kolayca görebileceği açık gerçeklerdir. Çünkü, dünyanın neresine gidilirse gidilsin, bir ülkede farklı anadillerde eğitim ve paralelinde federasyona geçildiğinde arkasından mutlaka siyasal parçalanma gelmiştir. Yakın tarihte yaşanan “Yugoslavya” örneği bunun en açık delilidir. Bu açık gerçekleri görmemek için bir insanın ya hain ya da gafil olması gerekir.

Yukarıda açıkladığımız tehlikeleri Cemaat yetkililerinin fark etmemesi mümkün değildir. Çünkü, bu önerilerin yapıldığı Abant Toplantısı’na üst düzey akademisyen, gazeteci-yazar vs. katılmışlardır. Peki, öyleyse bu zevat niçin böyle tehlikeli önerileri kamuoyuna açıklamışlardır? Bu sorunun cevabını ben vermeyeceğim. Bu sorunun cevabını bu önerileri yapanlar vermelidirler. Yazının başında da belirttiğim üzere benim yapmak istediğim, sonuç bildirgesi vasıtasıyla ülkücü kardeşlerimin Cemaat’i daha doğru tanımalarına yardımcı olmaktır. Umarım ki; yazımızı okuyan ülkücü kardeşlerimiz Cemaat konusunda daha doğru ve net bir kanaate varacaklardır.
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!