Millî Düşünce 154 2 Ağustos 201
Bu başlık 28 Şubat’ta ebedi hayata uğurladığımız kıymetli Ağabeyim Sadi Somuncuoğlu’nun 18 Ağustos 2018 tarihli yazısının başlığı. Nereden çıktı diyeceksiniz tabi. Bu yazının yazılma sebebi tekrar ediyor da oradan çıktı. Çünkü yeniden ihtiyaç hasıl oldu. Ama başlığı biraz değiştirelim: “Cavadbeyli Batı Türkeli’nin şerefidir”. Türk’ün, Batı Türkeli’nin ve Türkiye’nin şerefini yine hatırlatmak gerekiyor.
Rahim Cavadbeyli bir Azerbaycan Türk’üdür (Bu da bir başka yolbaşçımız olan Ahmet Bican Ercilasun’un 11 Ağustos 2018 tarihli yazısının başlığı). Güney Azerbaycan’dan. İran’ın, Türkler üzerinde uyguladığı baskıya baş kaldıran bir Türk. Bunun yüzünden de yurdundan ayrı düşmüş. Yurdundan dediysek ata yurdundan ayrı. Ama yine bir Türk yurdunda, Türkiye’de yaşamaktadır.
İran’dan ayrıldığında önce Azerbaycan’a gider. Orada Uluslararası Hukuk Fakültesi’nde okur. Azerbaycan’da kaldığı yerin kundaklanmasından yaralı kurtulur. Sonra Mülteci statüsüyle 2013 yılında Türkiye’ye gelir. Birleşmiş Milletler’ce verilen belgede, “…özellikle yaşamına veya özgürlüğüne yönelik bir tehditle karşı karşıya kalacağı bir ülkeye zorla geri gönderilmeye karşı korumalı” olduğu da yazılı. Bizler de geldiği günlerde tanıştık.
Türkiye’ye geldikten sonra yeniden bilimsel çalışmalarına başladı. Kaldığı yerden devam ediyordu. Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. Şimdi de Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde doktora yapıyor. Tez aşamasında. Mütemadiyen araştırma yapıyor ve yazıyor. Sayısız ilmî makaleleri, araştırma yazıları ve beş kitabı var… hiç durmadan Türklük için çalışıyor.
Cavadbeyli, kamuoyunun yabancısı değil. 2018’de de adı Türkiye’nin gündemine geldi.
Türk yurdunda mülteci olarak yaşamak ağrına gittiğinden vatandaşlığa başvurmuştu. 2018 Ağustos’unda başvurusunu sormak için gittiği Göç İdaresi’nde çağrılan polis tarafından gözaltına alındı. Beş gün karakolda tutuldu. Beşinci günün gece yarısı telefon geldi. Rahim Bey’e hazırlan demişlerdi. Yanından da yeni çıkmıştım. Tekrar yanına gittim. Sabaha kadar sohbet ettik. Karakoldan çıkarılırken yanındaydım. Van’a götürüleceğini de büyük ısrarlarımızla ve son anda öğrenmiştik. Yukarıdaki yazılar bu gelişmeler üzerine kaleme alınmıştı.
Bitmeyen çile…
Dört ay Van Kurubaş Geri Gönderme Merkezi’nde kaldı. Çok zor şartlardaydı. Kamuoyu güçlü bir şekilde sahip çıktı. Milletvekilleri ve Millî Düşünce Merkezi yöneticilerinden oluşan bir heyet Van’da ziyaret etti. Hatırını sordu ve şartlarını inceledi. Türkiye genelinde sosyal medya çalışmasıyla gündemde tutuldu. Meral Akşener Grup Toplantısında Boraltan Köprüsü faciasını hatırlatan bir konuşma yaptı.
Kamuoyunun güçlü sahip çıkışı sonuç verdi. Dört ay sonra Adana Geri Gönderme Merkezi’ne nakledildi. Orada da Adana’nın Türk milliyetçileri yalnız bırakmadılar. Nihayet Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla hürriyetine kavuştu.
Anayasa Mahkemesi de 24 Mart 2021’de “Yeni bir değerlendirme yapılana kadar sınır dışı edilmemesine ve kendisine 1000 TL manevi tazminat ödenmesine” kararını da verdi.
Geri gönderme merkezlerindeki çile bitmişti. Ama Uluslararası Koruma Kimlik Belgesi’ne de el konmuştu. Bu da dava konusuydu. İdare mahkemesi kimlik belgesinin iadesine karar verdi. Ama yönetim kararlı olmalıydı ki buna da itiraz etti. İtiraz Bölge İdare Mahkemesi’nden döndü.
Cavadbeyli bir işlem için Göç İdaresi’ne gittiğinde bütün bunlara rağmen kimliğinin iptal edildiğini ve kendisinin de iade edileceğini öğrendi.
Gözlerini hazreti leyleğe diktiler
Türk yurduna bir Türk’ü sığdırmıyorlardı. Sığınmasına izin vermiyorlar demeyeceğim. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Türklerin devleti. Batı Türkeli. Türk dünyasının bir parçası. Türk dünyasının denizlere, okyanuslara açılan kapısı. Dolayısıyla bir Türk soylu Türkiye’ye sığınmaz. Burası aynı zamanda onun da yurdudur. Olmalıdır da.
Dünyanın 114 farklı ülkesinden milyonlarca sığınmacı ve adına düzensiz göçmen denen kaçakları yurda aldılar. Onların bakımını da Türk Milletinin sırtına yıktılar. Bedava sağlık hizmeti veriyor, kayıtsız işyeri açtırıyorlar. Kaçak olarak çalışmalarına göz yumuyorlar. Parası olanı bilmem kaç yüz bin dolara vatandaş yapıyorlar. Onların dilinde eğitim verdirerek kendi sistemimizi bozup, millî egemenliğimizi baltalıyorlar.
Üniversitede okumak isteyen sığınmacının geçmişte nerede ve ne kadar okumuş olduğu çok önem arz etmiyor. Sadece beyanıyla sınava alıyorlar. O da neredeyse göstermelik. Hukuk, tıp, mühendislik okutuyorlar. Mezun olanlar Türkiye’de çalışma hayatına giriyorlar.
Rahim Cavadbeyli Türk yurdunda ana dilinde yani Türkçe okuyup yazıyor. Doktorasını bitirmek üzere. Böyle bir Türk’ü ikinci defadır idam tehdidi altına göndermek istiyorlar.
Cavadbeyli bir kültür köprüsü de aynı zamanda. Kendisi Türkiye’de yazdığı kadar, Türkiye’de çıkan eserlerin de Azerbaycan’da, Tebriz’de basılmasını sağladı.
ABD Rahip Brunson’u istedi, verildi. Almanya Deniz Yücel’i istedi, verildi. Bu iadeler Türk Milletini çok incitti.
Rahim Cavadbeyli’yi kim istiyor da gönderilmeye çalışılıyor, kimse bilmiyor. İran’a verileceğine göre onların istediği anlaşılıyor. Ama Türk Milleti verilmesini istemiyor. Hiç olmazsa bu sefer dik durulmalıdır.
Dik durulmayıp iade edildiği takdirde Türkiye Cavadbeyli’yi değil bir Türk’ü vermiş olacaktır. Bu da ikinci bir Boraltan Köprüsü Faciası demektir. Türkiye Türkleri de İran Türkleri de çok incitilir. Karabağ Savaşıyla daha bir anlam kazanan Türk dayanışması da bundan çok büyük bir yara alacaktır. Bu da Türk Dünyası için kapanması neredeyse imkânsız bir problemdir. Dünyanın kaynadığı bir dönemde böyle bir problem de büyük bir stratejik yanlış olarak geleceğe taşınacaktır.