Çanakkale Savaşı sonunda, İtilaf devletleri denizden ve karadan Boğazı aşamamış, Aralık 1915’ten itibaren çekilmeye başlamışlardır. 8-9 Ocak 1916 gecesi, Seddülbahir’deki son birliğin de geri çekilmesiyle Çanakkale Cephesi’ndeki muharebeler Türk Milletinin zaferiyle sona ermiştir. “Çanakkale Geçilmez” özdeyişini tarihimize ve Dünya tarihine yazdıran o yüksek ruhun sahipleri; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere, Türk Milletinin yiğit evlatlarını minnet ve şükranla anıyoruz.
Milli şairimiz M. Akif Ersoy’un;
“….. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak, sağnak.”
Diye ifade ettiği o mahşer günlerinde, Çanakkale Ruhu’nun destanlara sığmaz mücadelesinin üzerinden 100 yıla yakın zaman geçti. Türk askerinin eşsiz mücadelesi ve Dünya şekillenmesine yön veren sonuçları itibarı ile anlam kazanan zaferin özündeki kudret, ne yazık ki bizlerce hala tam idrak edilememiş, sahip çıkılamamıştır. Hüsrana uğrattığımız, karşımızda diz çöken milletlerin dahi anlatma yarışına girdiği o kutlu mücadele bağrımızda hak ettiği ehemmiyeti bulamamış, nesillerin ilham kaynağı olmaktan esirgenmiştir. Bugün yaşadığımız “millet olamama” halinde bu bocalamanın etkisi vardır.
O günlerden bu güne hatıralar, yaşananlar, yapılanlar üzerine bir nebze eğilecek olursak;
Şehitlerimizin kemiklerinin yıllarca gezenlerin ulaşabildiği durumda bırakılışı yürek dağlayıcıdır. Bölgede yaşayan bir tarihçimizin ifadesi ile, “çocukluk yılarımızdan itibaren her gezişimizde torbalar dolusu savaş kalıntısı taşıdık yinede tükenmedi” dediği savaştan hatırat parçaların değer görmeyişi ibret vericidir. Avustralya kendi askerlerinin gömülü olduğu bölgeye anıt yaptırmış, yanı başında şehitlerimizin olduğu bölge ise yine Avustralya kayıtlarında yer bulmuştur. Bizim ise kayıtlarımızda dahi yoktur. Çoğu yerde şehitlerimizin toplu olduğu yerler tespitli olmasına rağmen halen belirsiz durumdadır. Sadece Nuri Yamut Paşa bunlardan bir bölge üzerine kendi imkânlarıyla, (iki evini satarak) kendi adıyla anılan anıtı yaptırmıştır. Çok çetin mücadeleye sahne olan “bomba tepesinin” bugün otopark olarak kullanılışı tarihimize saygımızı/ saygısızlığımızı gösterir özelliktedir. Hafızalarımızda hala tazeliğini koruyan, Çanakkale Şehitler Anıtının ilgisizlik ve bakımsızlıktan içler acısı hali bir televizyon programında ortaya çıkmış ve yine şahsi imkanlarla müdahale edilmişti..
Seksenli yılların sonunda yaşadığımız bir olay ise hala kanımızı dondurur niteliktedir.
Türk Milletinin “liberalleşmeye evrilişi” rüzgarının kuvvetli estiği yıllardır. Çanakkale’ye, büyük bir hezimete uğramış dedelerini anmak ve millet oluşlarını husule getirecek savaşın hatıralarını yâd etmek için, Anzak’lar geleceklerdir. Özel bir ilgi ile karşılama ve ağırlama çalışmaları hummalı bir şekilde yürütülmektedir. Gazetelerde geleceklerin ne kadar içki tüketeceği, ne kadar para bırakacağı, tekraren gelmeleri için nasıl seferber olunduğu falan anlatılıyordu.
“Devletin bir bakanlığı marifeti” ile hazırlanan eğlence gecesinde bir Türk kızı dansöz olarak sahneye çıkarılıyor, sarhoş Anzak’ların masalarında tacize uğruyordu.
– Dedelerinin tüm vahşiliğini yerle bir edip, çiğnetmediğimiz namusumuzu, torunlarına ikram ediyorduk!…..
Son zamanlarda ise tüm bu kayıtsızlıklara ilaveten, Çanakkale zaferine karşı sistemli bir küçümseme, etkisizleştirme, sıradanlaştırma çabasıi dikkat çekicidir.
Seyit onbaşı yoktur tartışmaları, şehit sayımızın abartıldığı hezeyanı, Mustafa Kemal’siz anlatımların itibar görmesi gibi durumlar yürekleri sızlatmaktadır.
Dünyanın değişik yerlerinden, hiç bilmedikleri bir coğrafyaya, tanımadıkları bir milleti yok etmek üzere, kimisi para, kimisi haçlı dürtülerinin tatmini için gelenleri kutsamak her şeyin önüne geçer olmuştur.
***
Çanakkale savaşında Gazi M. Kemal Atatürk’ün anlattığı bir hadise vardır ki, bugün yaşadığımız şuur kaybı, çaresizlik sarmalının çözümünü içinde taşır derinliktedir.
– 261 Rakımlı tepede gelişen bir saldırı çok önemlidir. Düşman üstün silah gücüyle 4000 kişilik bir kuvvetle saldırıya geçer. Karşılarında 160 kişilik sahil koruma ve gözetleme görevinde olan askerimiz vardır. Şiddetli bir çatışma sonrası askerlerimizin çoğu şehit olur. Kalan çok az sayıda askerimiz mermileri bitene kadar savaşır, sonra çaresiz geriye doğru kaçarlar. Düşman ilerlerse çok büyük kıyım yaşanacaktır. Atatürk durumu görür, askerlerimizin karşılarına çıkar;
– “Niçin kaçıyorsunuz?”
– “Efendim düşman” derler
– “Düşmandan kaçılmaz.”
– “Cephanemiz kalmadı.”
– “Cephaneniz yoksa süngünüz var” diye bağırarak süngü taktırır. Askerleri yere yatırıp mevzii aldırır.
Serbestçe gelmekte olan düşman, kaçan askerlerin tekrar mevzii aldığını görünce şaşırır ve duraklar, yere yatarak orada kalırlar. O sayede takviye birlikleri yetişir.
Atatürk şöyle der;
“Savaşı kazandığımız an bu andır…”
***
Zaferden 97 yıl sonra; Birlik ve bütünlüğümüzü kaybetme tehlikesini yaşar olduk. Bebek katili cani elebaşından medet umar hale getirildik…
Çanakkale savaşını bize kazandıran, “o anın” ruh ve kudreti; “istikbal savaşımızı kazandıracak irade” olacaktır!..