Sovyetlerin dağılması sürecinde ABD’nin yeni stratejisi, yumuşak güç üzerinden ülkeleri emperyal ihtiyaçlarına uygun biçimde yeniden dizayn etmekti. Bu bağlamda sert askeri rekabet bir yana bırakılarak doğrudan sermaye ve yumuşak güç devreye sokulmuştu.
Böylece. Her biri “lale”, “gül”, “kadife”, “portakal”/”turuncu”, “sedir” gibi sıfatlarla anılan Soros Devrimleri ortaya çıkmıştır. Mevcut rejimden bezmiş, çaresiz, yoksul ve örgütsüz kitleler kendi ülkeleri aleyhine CIA manipülasyonlaryla çeşitli sivil ve siyasi kuruluşlar harekete geçirildi. Dünya renkli devrimlerle bu şartlar altında tanışmıştır. BOP’tan Arap Baharı’na geçiş de bu deneyimin ürünüydü.
“Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur” diyen Soros birçok ülkede yaptığını Türkiye’de de denemiştir. Türkiye’de de 2001 yılında Açık Toplum Vakfı’nı kurmuştu, daha sonra bu vakıf kapatıldı. Bu vakfın üç yıllık çalışması sırasında, projeler için ödediği paranın 6 milyon dolar olduğu söyleniyor. Kurduğu ve fonladığı Açık Toplum vasıtasıyla Soros Türkiye’de kitleleri zaman zaman harekete geçirmiş ama istediği sonucu alamamıştır.
Bu manada 15 Temmuz darbe girişimi, Soros’un Açık Toplum provokasyonlarıyla yapamadığını CIA’nın senelerdir kontrol ettiği cemaatin uzantıları üzerinden silahla gerçekleştirme teşebbüsüdür.
Soros Amerikan Üstünlüğü Hayali kitabında, “Askeri eylem dışında hiçbir önlemin başarılı olmayacağına dair mantıklı sebepler olduğu durumlarda kabul edilebilir.” Diyerek askeri müdahaleye meşruiyet vermişti.
Bu bağlamda CIA’nın Türk demokrasisine yönelik olarak gerçekleştirdiği 15 Temmuz darbesi bir anlamda bu mantığın ürünüydü. Nitekim bu darbe girişimin bir numaralı faili, hala Amerika’da olup Türkiye karşıtı faaliyetlerini serbesti içinde yürütmektedir.
15 Temmuz’da yanlış hesap yapan ABD var gücüyle Türkiye’deki adamlarını – Afganistan’da olduğu gibi- koruma altına almıştı. Darbe girişiminin bir numaralı faili olan Fetullah Gülen’in iade talebine Amerika ‘adamımızı hiçbir şart altında teslim etmeyeceğiz’ tepkisi vermeye devam etmektedir.
Darbe girişiminin farklı aktörlerini yargı takibatından kurtarmak için ABD çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan birisi de herkesin malumu olan Rahip Branson’du. Gerek Rahip Branson gerekse Alman Gazeteci Deniz Yücel yargılamalarında siyasi iktidar hukuk devleti adına iyi bir sınav verememiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan “bu can bu tende olduğu sürece…” ile başlayan cümleler kurmuş ama gereğini yapamamıştır. Dahası yargıdaki bir dava için Rahip Branson ve Fetullah takasını kastederek “Sizde de bir papaz var, bizde de. Ver papazı, al diğer papazı” türünden hukuki bir davayı siyasileştiren söylemde bulunmuştur.
Gelinen aşamada içinde Almanya ve ABD’nin bulunduğu on ülkenin Büyükelçilikleri Osman Kavala davasının adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılarak derhal serbest bırakılması için çağrıda bulunmuşlardır.
Batılı ülkeler yargının bağımsızlığından söz ederek, iktidarların yargıya müdahale etmemesine sürekli vurgu yaparlar. Bu defa on ülkenin büyükelçisi tam tersini yaparak görülmekte olan bir dava için siyasi otoriteye “yargıya müdahale et” çağrısında bulunuyorlar.
Büyükelçiler misafir oldukları ülkelerin iç işlerine -hele hele yargı üzerinden- müdahale etmek gibi bir görevi yoktur. ABD’nin Ankara Büyükelçisinin önderliğinde Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” çağrısı AKP iktidarına “yargıya müdahale edin” talebidir.
Fetullah inisiyatifindeki Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarda yargıya “üstüne üstüne gidin” çağrısı yapan ABD yetkilileri Osman Kavala söz konusu olduğunda “derhal serbest bırakın” çağrısı yapmaktadır. Çünkü Kavala, Açık Toplum inisiyatifinin üyesidir. Soros ise Açık Toplum inisiyatifinin mimarıdır. Ona göre “Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir… Güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar”. Açıkça ‘hukuk yoktur güç vardır’ diyor. Elçiler de hadlerini aşarak bu zihniyetin gereğini yapıyor.