Kürşad Yılmaz
Bugün, Radyo Televizyon ve Sinema öğrencisi bir arkadaşımın isyan konulu kısa film ödevi için “nelere/neye isyan ederiz?” sualini enine boyuna düşündüm. Aslında, Türk Milliyetçisi olduğum için bu sualin cevabı bulmak benim için çok uzaklarda olmadı. Neden mi? Evvela bir ülkü, bir idealle yaşamanın başlı başına günümüzün vahşi kapitalist dünyaya açılan yegâne bir isyan bayrağı olduğu aklımdan geçti. Hele ki, Türk Milliyetçisi olup da isyan mefhumu üzerine iri iri isyanlı laflarınız olmaması mümkün mü? Gök bıçaklarınız olmaz mı bu zifiri karanlıkların orta yerine saplayacağınız? Bilemezsiniz önce bunu nereye saplayacağınızı, durum muhakemesine kendinden başlayarak evvela kendine mi? Mensubu olduğun camiaya mı? Yahut diğerlerine mi? Bütün bu ruh halimle isyanlı bir sükûta kördüğüm istifhamlarımla beraber sessizce isyan ettim kendime…
Tüm bu düşünceler içerisinde, Balgat’tan birlikte bindiğim Keçiören otobüsünde yarım kalan Aylak Adam adlı romanımı okumak için kitabımı açtım. Hoş, bizim kitabın aylak adamı da aslında benden farklı değildi! Karşımda her şeye “karşı” duran kendisine dahi “karşı” olan hülasa; tabiatı itibarıyla “karşı” bir adam var. Tesadüftür dedim gülümsedim. Otobüs Kızılay’a geldi. Yanıma V.I.P ürünü olduğunu adeta haykıran lacivert takımlı, ayakkabıları cilalı; ne gezersin halk otobüsünde dediğim bir bey abi geldi. Çok geçmeden bey abinin telefonu çaldı. Kerhen kulak misafir olduğum (aslında bütün otobüs misafir olmuştu!)bey abimizin yüksek sesle yaptığı konuşma şöyle başladı:
—Kardeşim bizi her yerden arıyorlar İstanbul’dan, Sivas’tan, Adana’dan… Ama aklımdasın merak etme…
—Ya kardeş bu işi Hikmet Abi yapar! Hikmet Ç., evet önceden Sağlık Bakanlığı’nın personel müdürü idi şimdi Milli Eğitim İnsan Kaynakları Genel Müdürü…
…geçenlerde bir il başkanının eşini başlattık sonradan oradan terfi de etti…
— Olur senin iş olur..İstanbul olsa hemen olur da Ankara’yı da zorlarız.
—Tamam kardeşim ben bizzat ilgineceğim,meclise yemeğe de beklerim…
Kardeşim bunlar yeni mi oluyor, ne isyan ediyorsun, alışamadın mı hala? Alışamadım kardeş halk otobüsünde duyura duyura, pervasızca, hayâsızca torpil pazarlıklarının yapıldığına. Alışamadım kardeş bu lanet sistemin hakkımı gasp edişine… İsyan ettim yine bu düzene, kokmuş, çivisi çıkmış sisteme…
Sonra mı ne oldu? Otobüs Fatih Stadı durağında durdu, bey abimiz o durakta indi. Arkasından isyanlı sukut ve beynimdeki istifhamlarla bakarken gözüm kutlu doğum münasebetiyle asılan ‘billboard’a ilişti. “MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİR” (Hucurat suresi 49/10) diyordu; ancak biraz evvelki adi telefon görüşmesiyle varlığını hissettiren sistem, aklıma şunu adeta kazıyordu: BÜTÜN MÜMİNLER KARDEŞTİR BAZI MÜMİNLER DAHA KARDEŞTİR. Kardeşlik temalı ayetleri, hadisleri şehrin dört köşesine asan sisteme, kutlu doğum programlarını siyaset meydanına çeviren ucubelere isyan ettim. Hak namına haksızlık yapan kahpelere isyan ettim…
Neyse neyse! Bu senenin teması kardeşlikti değil mi, bir gülümsemeyle isyan edelim bu sefer de!
Bu da şiir severlere gelsin:
dünden bugüne çektiklerin eksilmedi dedi yağmur bana
eksilmeyecek dedi bugünden yarına
bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin
sual sorduğun her şey senden sual soracak
bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksin