Bundan tam 20 yıl önceydi. Ben beş yaşındaydım. Sık sık anneannemlere giderdim. Yine bir gün anneannemlere gitmiştim. O gün yine güle oynaya vakit geçiriyordum. Birden mahallede bir ses, bir çığlık. Anneannem fırladı gitti. Bana da: “Sen evde otur, ben gelirim birazdan.” dedi. Söz dinler miyim hiç. Ben de ardından fırladım gittim. Herkes bir feryat içinde, polis amcalar gelmiş. Köşede de bir adam ağlıyor, sessizce. Duvara elini vuruyor, kafasını vuruyor. “N’oluyor”, dedim. Olanlara bir anlam veremedim. Herkes yokuşun başındaki eve bakıyor. Ben de çaktırmadan kalabalığın arasına girdim en öne geçtim. Yokuşun başına doğru gittim. O an gördüğüm şeyi hayatım boyunca gözümün önünden bir türlü silemedim ve silemeyeceğim. Üzün saçlı, çıplak ayaklı, beyaz elbiseli bir abla kendini ipe bağlamış havada asılı duruyordu. Gözleri bir tuhaf bakıyordu. O an çok korkmuştum. Tam geri dönecekken anneannem beni görmüş, kucağına aldığı gibi beni oradan uzaklaştırdı. “Bir şey gördün mü kızım?” deyip duruyordu. Ben de: “Yok, anneanne bir şey görmedim, n’olmuş?” dedim; ama anneannem korktuğumu bildiği için bana bir şekerli su yapıp geldi. İç bunu kızım, dedi. Ben de içtim. Aradan saatler geçtikten sonra dedikodular mahallede dönüp duruyordu. Kız için söylenmeyen yoktu.
Sonra gerçeği öğrendik ki kız, babasından yeni bir ayakkabı istemiş. Babası da: “Param yok kızım, olunca alırız.” demiş. Birkaç gün aynı konuşmalar dönmüş, durmuş evde. Baktı alınmıyor, kız da kendisini asmış. Bir de yazı bırakmış:
“Paran olunca alma artık baba…” demiş.
Anladım ki o köşede ağlayan, dövünen adam babasıymış…
Tam olarak yılını hatırlamıyorum; ama buna benzer bir olayın tam tersini de haberlerde duymuştum. Kızının istediği ayakkabıyı alamadığı için intihar eden bir baba…
Bugünlerde konuşulan mevzuyu duyunca aklıma bu olaylar geldi birden.
Kıyafet serbestliği…
Ben ne yazarsam yazayım ne söylersem söyleyeyim biliyorum boşuna. Başımızdakiler her şeyin iyisini biliyorlar ya, bu da en iyisidir gerçekten. İnsan bulunduğu konuma gelince nerden geldiğini unuturmuş. Fakirin halinden zengin ne anlasın. Evet, yıllardır sıkboğaz bir şekilde kara önlükleri ve mavi önlükleri giymek zorunda kaldık. Daha sonra bu önlükler değişti. Yerine, okullarımız Veliler ve okul aile birliği yardımıyla rengârenk bir okul yuvalarına döndü. Her okulun kendine göre bir takımı, bir rengi vardı. Başlangıçta biraz masraflı olsa da bu değişim şarttı. Olması gerekirdi.
Velâkin bu serbestlik bizi aşar.
Biz Amerika, Kanada, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, Hollanda değiliz ki…
Bizim ülkemizde bugün işsizlik oranı hat safhadayken kıyafet serbestliğinin altından nasıl kalkacak bu aileler?
Okula giden çocukların hiç mi psikolojileri düşünülmüyor?
Küçük yaşta, olmadığı için hırsızlık yapmaya eğilimli çocukların sayısı artmayacak mı?
Kardeşlik, arkadaşlık, dostluk duygularının perçinleştiği bu yuvalarda düşmanlıklar artmayacak mı?
Zengin, fakir ayrımı olmayacak mı?
Buna benzer kargaşaları, çıkmazları ben görebiliyorken neden bunu uygulamak isteyenler bunları göremiyor. Ya aileler ne olacak? Anne, babaları neden düşünmüyorsunuz?
Siz de haklısınız. Üç çocuk isteyen bir Başbakanımız varken bunların olması çok normal. Kendisi aç değil açıkta değil tabi. Açın halinden tok ne anlar. Kasımpaşa’yı unutmuş olsa gerek. Ben hiç İstanbul’a gitmedim; ama televizyondan ve internetten gördüğüm kadarıyla bek de zengin bir mevki değil. Oraları ne çabuk unutmuş. Ya da şöyle diyeyim, Sivas’ın ötesini hatırlatıyordu Dr. Devlet Bahçeli’ye. Kendisi unutmuş sanırım oraları ben hatırlatayım bari. Sivas’ın ötesinde nice aileler var. Hala işsizlikten dolayı evini barkını göç etmeyi düşünen, topraklarından kopmayı düşünen. Ya da terör belasından okula gidemeyen, okulu başlarına yıkılan, aileleri tehdit edilen. Veya sadece doğuyu ve güneydoğuyu düşünmeyelim. Yeşilin ardında kalan Karadeniz uşaklarını da mı hatırlamıyorsunuz Başbakanım?
Bırakın, ülkemizi marka yarışına sokmayı?
Bırakın, bugün ne giysem sorusunu sordurmayı?
Siz tutmuşsunuz nelerle uğraşıyorsunuz. Siz ilk önce yapmanız gereken şeylerle uğraşın.
Bayrağımıza sahip çıkın.
Türkçemize sahip çıkın.
Milli değerlerimize gereken önemi verin.
Topraklarımıza sahip çıkın.
Terörü bitirin.
Apo’yu asın.
İşsizliği önleyin.
Öğretmenleri atayın.
Borçlarımızı ödeyin…
Yine çok konuştum galiba, kalın sağlıcakla…