Kitapları ‘Masumlar Apartmanı’, ‘Kırmızı Oda’,’Camdaki Kız’, ‘İstanbullu Gelin’ ve ‘Doğduğun Ev Kaderindir’ isimleriyle dizileştirilen psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu, Posta gazetesinden Alev Gürsoy Cimin’in sorularını yanıtladı.
Kitapların kurgusunun dizilerde değişip değişmediğine yönelik soru üzerine de Budayıcıoğlu, “Tabii ki değişiyor. Hastalarımın hayatını ifşa edecek halim yok! Bu mümkün değil, mesleğime ihanet etmiyorum. Ben hikayenin sadece özünü alır, onu başka dünyalarda yaşatırım. Zaten kahramanların; isim, aile, şehir, meslek, her şeyi kitaplarımda değişir. Yani o kişiye ait, onun tanınabilecek hiçbir özelliğini oraya koymam” dedi.
Gülseren Budayıcıoğlu, “Yapımcılar kapınızı dizi için çaldığında ne hissettiniz?” sorusuna “Çok heyecanlandım çünkü bunlardan dizi olacağı fikri aklıma hiç gelmemişti. Bir de Ankaralıyım yani, dizi piyasası hep İstanbul’dadır. ‘İstanbullu Gelin’ dizisi hayatımda bir milattır. Ben de bu diziyle inandım ki bu kitaplardan güzel dizi oluyor” yanıtını verdi.
Alev Gürsoy Cimin’in sohbetin devamında yönelttiği sorular ve Budayıcıoğlu’nun yanıtları şöyle:
– Bazıları sizin ‘dram pornosu’ yaptığınızı söylüyor.
Buna katılmıyorum ve haksızlık olarak görüyorum. Arada bir insanları üzüyorum, farkındayım. Bunları görmek, hazmetmek, bunlarla yüzleşmek kolay bir şey değil. Çünkü bunlar hepimizin de geçtiği yollar. Ben olayların kaynağına inerek kendilerini keşfetmelerini sağlamaya çalışıyorum.
– Hastalarınızın hayatını kitap yapma fikri nasıl oluştu?
Severek yaptığınız meslek sizi bilgeleştiriyor. Bana gelen her insanı bir kitap gibi kabul ederim. Kitaplara da acayip düşkünlüğüm vardır. Gördüklerimi insanlarla paylaşmak istedim. Hatta bunu misyon edindim. Psikiyatrist olduktan 10 yıl daha geçti ve ancak o zaman bunları kitaba dökebildim. Elimde binlerce hayat hikayesi var ve bunları kitaba dökmek kolay değil.
– ‘Masumlar Apartmanı’ndaki gibi bir aile var mı sahiden yoksa abartı mı var?
Gerçek aile ‘Masumlar Apartmanı’nda olduğundan çok daha abartılı. O kadarını insanlar kaldıramaz diye ben kitapta da olabildiği kadar azalttım. Gerçek hikayeler, benim kitaplarımınkinden çok daha abartılı. Hatta bazen bunu yazsam insanlar inanmaz ki diye düşünüyorum.
– Size de ne zor, ne tuhaf hastalar gelmiş!
Öyle demeyin! Hepimizin hayatı aslında dizi de film de roman da olur. Hepimizin hayatında insanlarla paylaşamadığımız çok özel ayrıntılar var. Topluma örnek olabilecek, benim mesajlarıma uygun olacak, Şiddete ve kötülüğün her çeşidine “Dur!” diyen hikayeleri seçiyorum.
– Ya bizi de yazarsa diye panikleyen hastalarınız olmuştur…
Hiç olmadı, hatta bazı hastalarım, ‘Bizi neden yazmıyorsun’ diye sitem ediyor. Hatta yeni hastalarım ‘Hocam benim hayatım da güzel roman olur, lütfen beni de yazın’ diyor. Bir de bu dizilerden sonra Türkiye’nin dört bir yanından bana mektuplar, mesajlar yağmaya başladı. İnsanlar hayatını yazıp defter halinde bana gönderiyorlar. Bana güveniyorlar, hayatlarının ifşa edilmeyeceğinden bu kadar emin olmasalar böyle olur mu?
– Hastalarınızdan dizilerdekilerin kendileri olduğunu anlayan oldu mu?
Hayır. Sadece ‘İstanbullu Gelin’deki aile bilirdi onları yazdığımı. Onlar da çok beğenmiş. Hatta “Bizim evin içinde yaşasanız anca bu kadar anlatabilirdiniz” demişlerdi. Bütün ülke o aileyi aradı ama kimse bulamadı onları.
Budayıcıoğlu, hastaların hayatını ifşa ettiğine dair eleştirilere de tepki gösterdi. “Yaptığın işin etikliğini savunuyorum. Ne ifşası? Sadece psikiyatrist değil, hiçbir doktor bunu yapamaz. Mümkün değil” diyen Budayıcıoğlu, “Özel hayat gizliliği vardır, yasalar vardır. Kitapta geçen isimler bile okuduğunda kendilerini tanımakta güçlük çeker. Küçük bir ipucu bile asla vermem. Yer zaman, isimler, meslekler, çağlar hepsi değişir. Bir de ekrana gelince iyice değişir bunlar” ifadesini kullandı.