Başbakanın seçim meydanlarındaki ve televizyon kanallarındaki konuşmalarını hayretle izliyoruz. Öyle şeyler söylüyor ve bu milletin inanmasını bekliyor ki, şaşırıp kalıyoruz. Her konuşması yeni bir itiraf. Ülkeyi ne hale getirdiğini, milli güvenliğin bile tehdit altına girdiğini, 11 yıldır kimlerle işbirliği yapıp, nasıl aldatıldığını anlatıyor. Bütün bunların müsebbibi olarak hesap vermesi gerekirken, sanal düşmanlar oluşturup, bir de kahramanlığa soyunuyor.
Kendi söylüyor kendi çürütüyor
Bu telaş içinde bir gün önce söylediğini, ertesi gün yine kendisi çürütüyor. Evdeki paralarla ilgili kayda, "mantoj" diyen de, "bizi dinlemişler, tespit ettik, ifşa edeceğiz" beyanında bulunarak, kayıttaki her şeyin doğru olduğunu bir biçimde itiraf eden de kendisi. Dinlemenin bir ayıp, bir suç olduğu doğrudur. Ancak, o dinlemelerde ortaya saçılanların da büyük bir ayıp olduğu, mutlaka yargıya havale edilmesi gereken suçları ortaya çıkardığı da ayrı bir doğrudur. Zaten ilahi adalet böyle bir şeydir. Birbirinizi ifşa eder, ele verirsiniz. Eğer bu ülkede adalet, hukuk, devlet olsaydı, o dinlemeyi yapanları da, o dinlemelerde ortaya saçılan hırsızlıkların da çoktan hesabını sormaya başlamış olurdu. Evinde nereden geldiği yine ses kayıtlarıyla anlaşılan milyar dolarlar istiflenmiş bir başbakanın siyasete devam etmesinin dünyadaki ilk ve tek örneğine içimiz sızlayarak şahitlik ediyoruz.
Ucu kendilerine dokundu
Bir defa daha ve altını çizerek belirtelim ki, Cumhuriyeti dönüştürmek ve devleti ele geçirmek için darbe düzeni ve paralel yapı kuranların, ülkeyi soyup soğana çevirenlerin, ihaneti sıradanlaştırıp bölünmeyi yakın bir tehlike haline getirenlerin işin ucu kendilerine dokununca feryat etmesi sorumluluklarını ortadan kaldırmaya yetmez. Yapılan açıklamalar da, alınan tedbirler de, görevden alma ve yer değiştirmeler de, acele çıkarılan kanunlarla devletin, yargının işlemez hale getirilip, AKP’nin arka bahçesine dönüştürülmesi de 11 yıldır nasıl bir yalan, talan ve ihanet düzeni kurulduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Bütün dünya şaşkın
Emniyeti darmadağın ettiniz. Yargıyı hallaç pamuğu gibi attınız. İçişleri Bakanının ortaya çıkan ses kayıtları, sadece Türkiye’deki vahameti ortaya koymakla kalmamış, bütün dünyayı şaşkına çevirmiştir. Daha önce sorduğumuz soruları bir defa daha soralım: Görevden aldıklarınız kimler, yerlerine getirdikleriniz kimler? Bugün paralel devlet ve darbeci yaftası yapıştırarak görevden aldıklarınızın atamalarını siz yapmamış mıydınız? Onlara güvenerek Ergenekon ve Balyoz tiyatroları oynayıp devleti kayıtsız şartsız ele geçirmediniz mi? Anayasa ve yasalara göre açık ve kesin şekilde suç olan ihanet işbirliğini, bu kadrolar görmezden duymazdan gelmediler mi? Oslo rezillikleri, Habur ihanetleri, İmralı’daki bebek katilinin 21 Mart’da Diyarbakır’da gövde gösterisi yapmaya kalkışması anayasa ve yasalarımıza göre suç değil miydi? Bu suçların üzerini örten, sanki bu ülkede hiç bunlar olmuyormuş gibi hareket ederek bizzat kurgulayıp hayata geçirdiğiniz ihanete yol veren, bu savcılar değil miydi? 17 Aralık olmasaydı, Ergenekon ve Balyoz’un kurmaca olduğu, uydurma belgelerle yürütüldüğü aklınıza gelecek miydi? Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a şimdi yeşil ışık yakıp, sözde darbecilerin kendisine tuzak kurduğunu söyleyerek Fenerbahçelilere şirin görünmeye çalışıyorsunuz. Bu kadar milyon insan daha iki ay önce sizin Fenerbahçe’yi ele geçirmek için neler yaptığınızı görmedi, anlamadı mı zannediyorsunuz? Şimdi sureti haktan görünmeye çalışmanız iyi de, bu sicili nereye koyacaksınız?
Bu mu büyük devlet olmak?
Ne yaparlarsa yapsınlar 17 Aralık’ın üzerini örtemeyecek ve unutturamayacaklar. Tam tersine bu panik ve telaş kendilerini daha çok ele vermelerinin yolunu açıyor. Masal anlatarak, elinizdeki devlet ve medya gücüyle aldatmanın her versiyonunu deneyerek, talandan bir kahramanlık çıkarıp Türk milletini yine angaje tutacağınızı varsayalım. İyi de bu kendinizi kandırmanın dışında ne işe yarıyor? Bütün dünya AKP’nin yaptıklarını biraz endişeyle, ama daha çok da alay ederek izliyor. Türkiye’yi bu durmalara düşürmeye, herkesin kaygı duyduğu, hesap sorduğu bir pozisyona sokmaya kimin ne hakkı var? Bu mu saygınlık, bu mu itibar, bu mu büyük devlet olmak?
Akıl tutulması
Türkiye’de yozlaşma, çürüme ve kamplaşma daha da hızlanmıştır. Berkin Elvan’ın cenaze töreni çok tehlikeli işaretler vermiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu işaretleri doğru algılayıp tansiyonu düşürmek yerine, MHP Genel Başkanı sayın Bahçeli için akıllara durgunluk veren değerlendirmelerde bulunması, neleri göze alabileceğinin de kanıtı olmuştur. Yaptığı bütün açıklamalarla, aldığı tedbirlerle ülkede tansiyonun düşmesinde, huzur sağlanmasında hayati bir rol oynayan sayın Bahçeli’yi akla hayale gelmeyecek şeylerle suçlamak bir siyasetin çok ötesine geçmiş ve iktidarda kalabilmek için feda edemeyeceği hiçbir değerin olmadığını bir defa daha ve ibret verecek biçimde belgelemiştir.
Ya kaçacaklar, ya hesap verecekler
Çöken devlet ve yagıyla birlikte çok tehlikeli bir döneme girdik. Bunun ekonomiden başlayarak, her alana olumsuz etkileri olacağını aklı başında herkes görüyor ve söylüyor. Buna rağmen bu kadar ısrar edilmesi, AKP’nin iktidarda kalmak için ülkenin felaketi parasına da olsa her şeyi göze aldığının ve alacağının ispatıdır. Böyle düşünmelerinin ve hareket etmelerinin altında yatan asıl sebep, iktidarı kaybetmeleri halinde düşecekleri durumdur. Çok iyi biliyorlar ki, çözülme başlarsa bunun önüne geçemezler ve AKP geldiğinden daha hızlı gider. Ancak, orada bitmez. Bir devri sabık oluşturulacağını ve 11 yılın hesabının sorulacağını, MHP başta olmak üzere iktidar alternatifi bütün partiler ilan etmişlerdir. Kaybedecekleri şey sadece iktidar değildir. Ya kaçacaklar, ya hesap verecekler. Bu kadar telaşın, her şeyi göze alarak talan ve hırsızlığı gizlemeye çalışmanın altında yatan asıl sebep budur. Ancak, bütün bunlar boşunadır. 17 Aralık Türk siyaset tarihinde bir dönüm noktasıdır ve bin yılda geçse unutulmayacak ve hesabı sorulacaktır.
www.ortadogugazetesi.net