Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmaları üzerine Türkiye’de yer yerinden oynadı. ODATV baskını ile Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın tutuklanmalarının ardından gelen bu tutuklamalara önce yerli neo-con İshak Alaton ile Soros Vakıfları ve Liberal Soldan bir iki isim, ABD politikalarına teşne olmakla tanınmış bazı akademisyenler, PKK’nın Avukatı çiçeği burnunda CHP’li Sezgin Tanrıkulu bir bildiri ile karşı çıktılar.
Nuray Mert, gazetesindeki köşesini boş bırakarak “Düşündüğümü yazamayacaksam, niye yazayım” mealinde bir cümleyle kapattı günü.
Sağcı, Solcu, Liberal, Renksiz bütün “gazeteciler” günlerce yazdılar, yorumladılar; hâlâ yazıyor, yorumluyorlar. Televizyonların haber programları çoğunlukla bu konuya ayrılıyor. Bütün Liboşlar ahkâm kesiyor.
Dün İstanbul ve Ankara’da gazeteciler “özgürlük yürüyüşü”ne çıktı. Meydanlarda bağırdı, özgürlük istediler.
Gözaltına alınıp serbest bırakılan, mesai arkadaşlarının bile hatırlamakta zorluk çektiği, yalan mı gerçek mi konuştuğu belli olmayan, kimin adına kimleri suçlayacağı suçladıklarının dışında meçhul bir kızcağız günlerdir manşetlerden düşmüyor.
Tutuklamaları tasvip etmiyoruz ama sormak gerekir; Vedat Yenerer, Ergün Poyraz, Muammer Karabulut, Ümit Oğuztan, Ayşe Asuman Özdemir, Halil Behiç Gürcihan gazeteci değil miydiler? Güler Kömürcü gibi gözaltına alınan ve tutuklandıktan sonra serbest kalanları saymıyoruz. O zaman nerdeydiniz? Vedat Yenerer tutuklandığında birkaç küçük haberle yasak savmadınız mı? Muammer Karabulut, Ergün Poyraz, Asuman Özdemir ve Ümit Oğuztan’dan kaçınız bahsetti?
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın isimleri seçimle gündeme gelmese unutmaya yüz tutmadı mı?
Bu çifte standart niye? Vedat Yenerer tutuklandığı gün, Muammer Karabulut henüz gözaltındayken sesiniz biraz yükselseydi bugünler yaşanır mıydı?
“Susma, sustukça sıra sana gelecek!” diye bağıranlar, sıra kendilerine gelmeden sesini çıkarmadıkları için; bazılarını kendinden sayıp, bazı meslektaşlarını yok farz ettikleri için, haklı veya haksız daha birçok saldırıya muhatap olacaklardır.
Türk Medyasının bu tutumunu anlamak mümkün değil. Ve bu çifte standart devam ettikçe ne toplumsal barış sağlanacak, ne de bu tutuklamalar son olacak.
Veselam.
