Bugün ev hapsinde “pardon gönüllü karantinada” 30. gün;
30 gün demek aynı zamanda 720 saat demek.
Zaman da o kadar kolay geçmiyor;
Bir ayın özeti;
Sabah kahvaltısı;
Öğle yemeği;
Akşam yemeği;
Tabii olmazsa olmaz da volta;
Nohut oda bakla sofa evde her gün binlerce adım atmak da kolay değil tabii.
Bu arada haber vereyim dün rekorumu da kırdım;
Sıkı durun tam 8000 adım ayrıca benim telefonum da adım sayan akıllı telefonlardan değil.
Ben adımlarımı kafadan ve parmak hesabı sayıyorum;
Şöyle ki;
Yürüyüşe başladığımda iki elim kapalı ve yumruk halinde.
Her yüz adımda bir parmağımı açıyorum ve o 1000 adım oluyor.
Aslında basit yani.
Bir de şimdi klavyesinde yazdığım makine var;
İçimi de ona döküyorum genellikle kendimi ifade etmekte zorluk çekmiyorum ama kızgınlığımı ifade etmekte biraz zorlanıyorum gerçek düşüncelerimi söylersem sonra “büyük ağabey” kızar.
Hâlbuki “ne düşünüyorsun” diyerek soran da bizzat kendisi.
Şu anda bir yandan yazıyorum ama bir yandan da gözüm televizyonda yılların eskitemediği dizi “Perihan abla” da Perihan ablayı ve müzmin seveni Şakir’i izliyorum.
Onları izlemek de bana keyif veriyor.
Birazdan TRT nostaljisinin diğer dizilerini de izleyeceğim.
Şimdilik tv muhabbeti bu kadar.
Gelelim ev hapsi muhabbetine.
Bu hapis halinin ne kadar devam edeceği konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.
Bence onların da bu konuda pek bir fikri yok.
Benim zaten yok.
Olsa söylerim.
Unutmadan Agatha Chiristie serisini yeniden okumaya başladım.
Mike Hammer romanlarını bulsam onları da okuyacağım.
Mike Hammer’i de sekreteri Velda’yı da çok özledim.
Tom Miks’i de Red Kit’i de özledim.
Ama onlar da yok.
Keşke zamanı geri sarmak mümkün olsa.
Ama zamanı geri sarmak mümkün değil.
Eskiden insanlar yaşlandıkça geçmişte yaşar derlerdi de inanasım gelmezdi.
Şimdi inanıyorum aynen öyleymiş.
Hele bir de hafızanız kuvvetliyse o zaman daha da geçmişte yaşıyorsunuz.
Neyse bu sabahlık da bu kadar.
Cemi cümlemizi ALLAH KURTARSIN…