Oh be, bu günleri de görecekmişiz, meğer!
Aylardır bu günü bekliyordum. Aslına bakarsanız yıllardır, hasretle bekliyordum.
Üç yıl önce yine bu başlıkta bir yazı yazmıştım. O günü hiç unutamam!
Tarih: 25 Mayıs 2012
Yer: Kahramanmaraş- Arsan Sineması
Filmin Adı: ÜLKÜCÜLER
O gün, gözyaşlarım sel olmuştu. İlk defa beyaz perdede biz, Ülkücüler, anlatılıyorduk. Evet, o belgeseldi. Birçok isim vardı belgeselde : Ahmet Çakar, Oktay Vural, Özcan Yeniçeri, Ozan Arif, Mahir Damatlar, Yılma Durak, Yunus Meral, Yusuf Ziya Arpacık, Atilla Kaya, Kaya Kuzucu, Samet Karakuş, Sami Bal, Şahin Gür, Ercüment Gedikli, Rıdvan Uz, Cafer Yayla, Rüstem Fırat, Muharrem Şemşek, Bozkurt İlham Gencer ve benim Baloncu Amcam Koca Osman yani Osman Sevimli…
Yaşadıklarını, gördüklerini, birebir duyduklarını anlatıyorlardı. O günlerin canlı tanıklarıydı onlar.
O gün hem mutluydum hem de üzgündüm.
Neden bunca yıldır biz kendimizi anlatmak için bu kadar bekledik?
Umutluydum, devamı gelecek diye…
Ve o gün gelmişti, umutlarım boşa gitmemişti.
Tarih: 05. 10. 2015
Yer: İstanbul- Optimum- Avşar Sineması
Filmin Adı: KAFES
İnanamıyordum, bu film gerçekten bizi mi anlatıyordu?
Dursun Önkuzu’nun ciğerlerine hava basılarak şehit edildikten sonra üçüncü kattan atılmasıyla artık filme inanmaya başlamıştım ve gözyaşlarıma filmin başındayken hakim olamıyordum…
"Önkuzu hey Önkuzu
Önde gider Önkuzu
Annesi Dursun demiş
Durmaz gider Önkuzu…”
Ah ah, ben bunları yazmayı bile hayal edemiyordum. Çünkü herkeste olduğu gibi bende de bir algı vardı; sinema solcuların elindeydi. Solcular nasıl anlatırsa, ne anlatmak isterlerse beyaz perdede o gösterilirdi.
Ülkücü diye bilinen oyuncalardan Serdar Gökhan, Tamer Yiğit, Tanju Korel, Sezer İnanoğlu (Sezercik) gibi sayılı Ülkücü oyuncular dışında kimseyi bilmezdim, tanımazdım. Onlar da zaten kendilerine verilen senaryoları oynuyorlardı. O yüzden kendilerini bir türlü anlatma fırsatı bulamamışlardı.
Filmimize geri dönersek Önkuzu’nun ölümüyle Ülkücülerin yaşadıkları anlatılıyordu. 70’li yıllar, zor ve çetin yollar. Hapishanelerde geçen ömürler, haksız yere çekilen çileler…
“Vatan olmadan gelecek olmaz
Vatan olmadan aşk olmaz…”
Diyen Mehmet Sipahi adlı Ülkücü gençte bizleri, Ülkücüleri gördüm. Aşkıyla vatanını, ülküsünü edebiyatımızın önemli sufilerinden, tasavvufçularından Niyazi Mısri’nin Divanına saklanan:
“Bekle!”
sözcüğüyle yetinen bir aşkı gördüm.
“Eller silah değil, kalem tutmalı…” diyen bir Ülkücüyü gördüm.
Hani bize kavgacı diyenler var ya Allah onları bildiği gibi yapsın, ne diyeyim.
Ülkücüleri, ülkü gönüllerini bir kez olsun dinlediniz mi, okudunuz mu, izlediniz mi?
O günlerde:
“İhtilali yapanlarla ondan yararlananlar arasında kafese kısıldık!” bizler.
Bunu bilmeyenler bilmez, bunu anlamayanlar anlamaz.
Ama biz yılmayacağız, hani ayetimizde de geçiyor ya:
“Sabırla davamızı anlatacağız, inanıyorsanız siz üstünsünüz…”
Kafes; gerçekten ülkücü çilesini, ülkücü gözyaşını anlatıyordu. Hele o Mustafa’nın ölüme giderken Sipahi’yle dertleşmesi, ona söyledikleri bütün salonu, kadını erkeği demeden ağlattı:
“… Abi olur da bir gün paran olursa Nazlı’ya bisiklet al….”
Parasız, fukara, mert Mustafa’m ölüme giderken hala anasını, kız kardeşini düşünüyordu.
Mustafa kimdi?
Mustafa, bu davanın "Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar!” diyen 22 yaşında darağacında bir ülkü gülü, Pehlivanoğlu.
İşte Kafes’te nefesi şehadete yeten ömürler var.
Kafes’te Ülkü gülleri var.
Kafes’te tarih var.
Kafes’te gözyaşları var.
Kafes’te aşk var.
Kafes’te vatan var.
Kafes’i eleştirenlere de bir sitemim olacak, haddimi aşmadan, şimdiden affola.
Filmde elbette beklentimiz çoktu. Elbette eksiklikler çok fazla. Lakin bu bizim bir ilkimiz. Lütfen bunu göz önüne alarak değerlendirmelerimizi yapalım.
Bozkurt işareti yapılmadı diye biz anlatılmıyor muyuz?
Başbuğumuz yok diye bu film Ülkücüleri anlatmıyor mu ya da Muhsin Yazıcıoğlu öne çıkmış diye Büyük Birlik Partisi mi anlatılmış?
Hayır; Hocalarım, abilerim, ablalarım, arkadaşlar, kardeşlerim, Ülküdaşlarım? Bu film bizi anlatıyor. Yıllar sonra bu davadan yolunu ayıranların bu davaya emeklerini unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Daha sonra neden ayrıldıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Biz bugüne bakalım. Bizim kendimizi anlatmamız gerek, Bizim her mecrada olmamız gerek. Bizim bugünün insanına da dünün insanına da kendimizi anlamamız gerek!
Ülkücüyü, ülkü aşkını, ülkü sevdasını bu ülkeye meşk etmek gerek vesselam.
İşte bu yüzden bu filme sahip çıkmamız ve sonuna kadar destek vermemiz gerekiyor.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık…
Huzurunuzda Lütfü Şahsuvaroğlu Hocamın da gönlüne, kalemine sağlık.
Allah sizlerden razı olsun…
SAYGILAR…