Aslında bizim bildiğimiz çoğu şeyi bilmez. Ama hayatı öğrenebilmeleri ve basit olaylara karşı kendilerini koruyabilecekleri bir düzenle dünyaya gelirler. (Pope, 2003) Bu durumu; bebeğin ön bir programla dünyaya geldiği şeklinde açıklar ve bilgisayar gibi devrelerin tamamlanabilmesi için az miktarda çevresel veriye gereksinim duyduklarını belirtir. Bu gün için eldeki araştırma sonuçları da bu durumun varlığını destekler..
Yeni doğan bebeğin refleksleri, ormanda dünyaya gelse dahi kendini kurtaracak kadar koruyuculuk geliştireceği ön bir oluşumla doğar. Örneğin resim de de görüldüğü gibi yeni doğan bebekler (halk değişi ile; bir yılanı dahi boğabilecek bir tutunma gücüyle) dünyaya gelirler. Suyun yüzünde kalabilirler, adım atabilirler, yutkunabilirler, ağlayabilirler, ürkebilirler….
Bu özelliklerinin ona öğreteceği çok şey vardır. En temel özellik temel iki şeyi sezdikleridir. Çevresinde olan şeyler onun ihtiyacına göre midir, yoksa değil midir? Bu da doğuştan getirdiği hissiyatıyla ilgilidir. Belki bu hissiyatı üç, dört aya kadar pek de iyi ifade edememektedir. Ama bebeklerin doğdukları günden itibaren bir tür duygusal yaşamları da olduğu bilinmektedir. Bebekler iki temel duygu hissiyatı içindedir. Bunlardan biri haz, diğeri elemdir. İhtiyaçların zamanında ve yerinde karşılanması onun haz(yani duygulara) götürmektedir. Eğer bu ihtiyaçlar zamanında karşılanmaz üstelikte, onu temelden sarssan korkularıyla birlikte olursa elem de değil travma yaşamaktadır. Örneğin; yeni doğan bir bebek üç şeyi tehlike olarak algılar; yüksek ses, boşlukta kalma hissi ve tenine dokunan çok sıcak, soğuk, batıcı vs. şeylerdir. Bebeği emzirirken isteksiz ve gönülsüz bir etkileşim içindeyseniz, üstelik bebeği korkutan o üç şey tesadüfen yaşanmışsa, işte artık bebek annesini emmek istemeyecektir. Bu durum tamamen çevrenin bebek için oluşturduğu bir ortamdır. İşte bebekler böylesi durumlarda kendi doğal özelliklerini yitirmekte, yani yok olmaya yönelmektedir.
İlginçtir, bebekler kendi çözebilecekleri problemleri çözerler. Hatta bu durum onlara eğlenceli de gelir. Watson(1967) bebeğin bir şey yapmasının, başka bir şey olmasına yol açtığı basit durumları bebeklerin eğlenceli bulduğunu fark etmiştir. Yaptığı deneylerden birinde, bebeğin karyolasının üzerinde asılı duran hareketli oyuncak iple bebeğin bacağına bağlandığında bebek her hareket ettiğinde, oyuncağın da hareket ettiğini fark eden beş-altı aylık bebek, aynı hareketi tekrar tekrar yapmakta ve her defasında yüzünde gülümsemeler olmaktadır. İşte bu ortamda çevreyi yaratacak bireylerin tutumları önem kazanmaktadır. Bu örnekte olduğu gibi bebeğin hareket etmesini sağlayacak oyunu onun için kuran birileri vardır. Bura da Spitz’in çalışmasını örnek vermek uygun olacaktır. İki grup yeni doğan kimsesiz bebek almıştır. Bunlardan 1. grup bakan hemşireler bebeklerin karnını çok iyi doyurmuşlar, bedenlerini temiz tutmuşlar, ancak bebeklerle hiçbir duygusal bağa girmemişlerdir. 2. grup bebeklerin anneleri ise hapishanede kalan bebekler olmuştur. Arada bebekler annelerine götürülmüş ve emzirilmiştir. 3. ayın sonunda 1. grup bebeklerin annesi hapishanede kalan bebeklere göre boylarının ve kilolarının fazla olduğu gözlenmiştir. Deneye devam edildiğinde, hemşireler tarafından ilgisiz ve tepkisizce bakılan bebeklerin zayıfladıkları, bakışlarının donuklaştığı, vücutlarını öne arkaya sallama hareketlerinin olduğu ve bu bebekler fiziksel anlamda iyi doyurulup, iyi bakıldıkları halde ciddi gelişme gerilikleri gösterdikleri gözlenmiştir. Eğer ilgi ve alaka verimezse bebek ölümlerine kadar gitmiştir.
Özetle bir bebek bir şeyin onun için iyi mi yoksa kötümü olduğunu bilir. Ona dokunanın ne amaçla dokunduğunu bilir. Tenine yapılan onun için tehlike arz eden durumları fark edebilir. Önce her türlü uyarıyı şaşkınlıkla algılar, sonra bu dokunuşların mahiyetini anlar. Bu gün beden dili dediğimiz bir çeşit iletişim dili olan hareketler, tavırlar bebek için önemlidir. Bebeğini sırtında taşıyan, karnında taşıyan, kucağında elinde ya da omzunda taşıyanher yetişkinin bebek için verdiği mesaj farklıdır. Sırtında taşıdığı bebeği ile yüzyüze olamayan annelerin bebekleri için bir uyarıcı eksikliği var gibi görünebilir. Aslında bebek burada annesinin kokusunu alır. Kalp atışını duyar.. Kısacası bir bebek bu taşıma şekillerinden yetişkinin amacının ne olduğunu sezebilir.
Bebek için iyi niyetle yapılan her tutuşu bebek algılar. Bu tutuş sevgi içerirse bebek mutlu olur. Kendisini iyi olarak algılar. Bu sevgiye ilgi, iletişim, etkileşimli oyunlar da ilave edilirse, bebek neşelenir güler ve öğrenmeye açık olur Artık hayata sevgiyle tutunarak kendi kendisine de yeni şeyler öğrenebilir..
Eğer bir bebek bir su ise, onun kabı olan anne yakın çevre onu bebeğin vücut sıcaklığı gibi orta sıcaklıkta bir ortamda tutmalıdır. Ne onu dondurmalı ne de yok edecek kadar buharlaştırmalıdır. . Zaten insan vücudunun %80’e yakını su değil midir?
KAYNAKÇA
Ataç, Füsun,”İnsan Yaşamında Psikolojik Gelişim” İstanbul. Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş. 1991.
Gander, M. J., Gardıner, H.W. Çocuk ve Ergen Gelişimi.(Çeviren: Bekir Onur, Ali Dönmez, Nermin Çelen)(İkinci Baskı).Ankara:İmge Kitabevi Yayıncılık Paz. San. Ve Tic. Ltd. Şti., 1995.
Watson, J. S., “Smiling, Cooling, and “The Game”, The Competent Infant, ed. L. J. Stone ile ark., New York, Basıc Boks, 1973.
Pope Carl., “Bebeğin Aylık Gelişimi” (Çeviren: Selma Koçak); İstanbul.Doruk Yayıncılık, 2003.