İfade olarak sık kullanmayız melül bakışı; boş-ilgisiz-baygın-anlamsız, kimi zaman sâfiyane, ama illaki ümitsiz bakışı anlatır zihinlerde….
***
Belgeselde seyrederken irkilmiştim. Ele geçirdikleri avı, canlı-canlı parçalayıp yiyorlardı…
Yabani köpekler sürü halinde irice bir geyiği bıkmadan ısrarla kovalayıp yorgun düşürmüş ve etrafını sarmışlardı. Yavaş, yavaş çemberi daraltıp, ısırıklar peş peşe vahşeti sergiliyordu. Hareketsiz kalan av, kaderine razı beklerken hırsla saldıran vahşi köpekler yumuşak yerlerinden başlayarak parçalayıp yemeye başlamışlardı.
Av; hala yaşıyordu, canlıydı!.. Ama ne bir hareket, ne direnme, ne çırpınma, hiçbir mücadele, karşı koyma emaresi yoktu. Görünen o ki şokta, tüm sinir uçları işlemez olmuş, hissetmiyordu. Acıyı da duymuyordu belli ki…
Melül, melül bakıyordu… Vücudundan parçaları bir, bir koparılırken….
***
Memleket üzere sohbetteyiz, itiraz ediyor “diri oluşumuz” ısrarıma! İsyan ederek yükseltiyor sesini;
“Bana ülkem ve milletim adına öyle bir kötülük gösterin ki, olduğunda yer yerinden oynasın! Olmaz, yaşanmaz dediğimiz ne varsa gerçekleştiriyorlar. İhanet şahadetle eş tuıtulur oldu, ses yok. Beşikteki bebekten kurşunla vatan arayanlar, elinde bölünme haritası Ankara’nın göbeğinde meydan okuyor.
Çıkarılan ve çıkarılmaya çalışan yasalar etnik zırvalara gebe. Şehidimin ailesi anlam arayışında, gazimin boynu bükük!
Haçlı güruhun yüz yılı aşkın süredir tezgâhlanan Türk Milletini bölme kahpeliği sahne almış durumda.
Tarafı olmadığımız savaşların bedel ödeyeni konumuna düşüp, bölge yangınlarının uç karakolu olduk. İcazet kültürü baş tacı, güce tamah her alanda… Satılmadık, peşkeş çekilmedik neyimiz kaldı. İnsanlar kazanılmamış paranın harcanabilmesi sarhoşluğunda, kredi bataklığında. Bir tarafta, “10 milyon yardıma muhtaç kişiye yardım edildi” beyanları, diğer yanda hızla artan türedi dolar milyarderleri.
Hak aramak suç, doğru olanı ara ki bulasın, mazlum ezilmeye mahkûm, eli kanlı katil gündemin gözdesi.
Hain pervasız, bölücü arsız, eşcinsel haham hedef belirliyor. “Orduda komutan kalmadı neredeyse” diyor en yetkili ağızlar. Türk’üm demek en büyük kabahat!”
Hışımla devam ediyor; “peki tüm bunlar olurken toplum olarak biz ne yapıyoruz?”
“Melül, melül bakıyoruz!.”.
Aklıma o belgeseldeki vahşet tablosu geliyor birden… Canlı, canlı koparılan parçalarımızı hissetmez olmak hali!
Yine irkiliyor, sarsılıyorum…
Gerçekten çok kalabalık ve ısrarlı saldırıyorlar milletimize! Yedi düvel bir olmuş, üstümüze biçtikleri elbiseyi kendi ellerimizle diktiriyor bizlere. Parayla, silahla, ikbal hırsıyla, dizilerle, oyunlarla sinsice tuzaklar kuruyor, alıştırıyorlar, yoruyorlar, yıldırıyor, tüketiyorlar…
Tüm benliğimizi, değerlerimizi, birliğimizi, insanlığımızı, istikbalimizi bir, bir parçalayıp koparıp elimizden alıyorlar. Canlıydık sadece… Bedenimizden bir-bir parçalar koparılıyor, hiçbir tepki gösteremiyorduk.
………………………………
Teslim olamazdım, teslim olamazdı bu millet! Tüm karamsarlığa inat silkindim… Tarihe sığındım! Dikildim dirice, olabildiğince haykırdım!
O melül bakışlar bir ışık bekler, bir parıltı arar.
Tarih; Türk Milletinin, çürümüşlüğe karşı kutlu isyanlarını anlatır hep bizlere.
Sen varsın-ben varım, biz varız yetmez mi?
“Türk Milleti olarak son sözümüzü söylemedik” diyen irade olarak, yetmez miyiz?
– Haydi Bismillah…
***
“……….
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.” (N. Fazıl)