BDDK, döviz varlık bulundurma eşiğini 15 milyon liradan 10 milyon liraya (~ 538 bin dolar) düşürerek ticari lira kredileri yasağını genişletti. Buna göre;
Yabancı para nakit varlığı 10 milyon liradan fazla olan ve toplam aktiflerin veya yıllık satışların %5’ini aşan bir şirket yeni yerel para kredisi alamaz; eski limitler 15 milyon lira ve %10 idi.
Söz konusu düzenleme, daha evvel yaz başlarında yine BDDK tarafından açıklanan limitlerin revize edilmiş hali, buradaki kısıtlar yeni rakamlarla beraber daha sıkı olmuş görünüyor. TCMB ve BDDK’nın bu gibi tedbirlerinde temel belli; nakit veya dövizi olan şirketlerin kredi kullanmaması ve sahip oldukları nakdi değerlendirmeleri isteniyor. Krediye erişim için ise döviz nakit pozisyonlarını azaltmaları gerekecek. Ticari faaliyetlerin uygulamalarında bunun şirketlerin faaliyetlerine çok yardımcı olmayacakları kesin; çünkü nakit akışı, vadeli sözleşmeler, ithalat ve iç piyasaya yapılan satışlar gibi bir sürü faktör var ve döviz bulundurmak zaten gerekli. Bu döviz de spekülatif amaçlı bulundurulmuyor, ticari faaliyet ve hedge amaçlı kur işlemleri için bulunduruluyor. Net işletme sermayesinin mevcut ekonomik ortamda, enflasyon, dış talep ve ihracat belirsizliği noktasında takviyeli tutulması şirketler açısından çok önemli. Şirketler finansman için bu nakdi kullanırlarsa likit kalamazlar, döviz pozisyonlarını boşaltırlarsa da vade ve kur riski yüklenmiş olurlar. KOBİ’ler için KGF açıklandı mesela, veya kamu bankaları üzerinden %7,5 faizli ucuz kredi. Açıklanan 100 milyar TL’lik KGF büyüklüğünün ihtiyaca cevap verip vermediğini izliyor olacağız.
Bu regülasyon anlamında ortaya çıkan sıkılaştırmalar reel kesim bilançosuna likidite riski yüklerken, bankalara da vade ve faiz riski yüklemiş oluyor. Politika faizi geçtiğimiz hafta %10,5’e düşürüldü ve Kasım ayında da %9’a düşürülmesi bekleniyor. Ancak kredi ve bono faizleri bundan önce kendi sistematiği içinde düşmüyordu, bunu sağlamak için bankalara bono/ menkul kıymet alma zorunluluğu getirildi ve bono faizlerinin bu alım zorunluluğundan dolayı düştüğünü gördük. Geçen hafta gelen bu yükümlülükler bankaların bono portföylerini bayağı genişletecek ve regülasyonlar kaynaklı yapay şekilde düşen faizler konusunu açıklıyor olacaktır. Tabii birçok soru işareti var. Temel mesele, bu kadar çok regülasyonun sıklıkla yapılıyor olmasının nedeninin finansal aktarım mekanizmasının sağlıklı ve otomatik işlemiyor olmasından kaynaklı.
2018’deki kur atağından bu yana kontrol mekanizması swap, ZK, yabancı para pozisyonu, dövizden TL’ye dönüşüm şartı, ihracat gelirlerini TL’ye çevirme oranı gibi koşullarla sürekli olarak sıkı tutuldu. Para politikası ise kur ve faizi aynı anda kontrol etmekte eksik kaldı. Yüksek enflasyon ortamında kredilerde faiz doğru yerde oluşmadığından, insanların arbitraj yaparak dövize kaçması gibi bir davranış oluştu. Kredilerdeki faizin doğru yerde oluşmamasının nedeni ise çok açık: kur, faiz ve enflasyonun tahmin edilmesinin çok zor olması.
Enflasyon konusu problematik ve faizler konusunda da artırmama konusunda net bir kararlılık var. KOBİ zaten kredi bulamıyordu, maliyet ve bankaların vade/faiz riski almak istememesinden dolayı. Kredilerin sermaye üzerindeki risklerini bankalar yine almak istemeyecektir, çünkü mevcut koşullarda enflasyon ile düzeltme yaptığınızda nominal olan karların reel bazda fazlasıyla silinmesi söz konusu. Sınırlayıcı politikaları uzun vadede sürdürülebilir görmemekle beraber, aktarım mekanizmasının işler kılınmasındaki sorunların yoğun frekanslı regülasyon ihtiyacını canlı tuttuğunu görüyoruz.
Kaynak: Tera Yatırım-Enver Erkan