Baskıcı rejimler ve Batı

İngiltere’de bir çete üyesinin öldürülmesiyle başlayan olaylar ülkenin bir çok kentine yayıldı. Yağma, ateşe verme, saldırı ve tecavüzlerle Londra kanunsuz kent görünümüne bulandı. Gösterilerin kontrolden çıkması üzerine İngiliz hükümeti tavrını sertleştirdi. Gösterilen tolerans istismar edilince, hoşgörü şiddet getirince hükümetler sükûneti sağlamak için çekinmeden çok sert önlemler almaktadır.
İngiltere’nin göstericilere karşı ortaya koyduğu sert önlemleri Batı’nın ve NATO’nun müdahalelerine muhatap olan üç İslam ülkesinin lideri kınadı. İran’ın lideri Ahmedinejad, İngiliz polisinin göstericilere müdahalesini eleştirerek, Batıda sosyal bir patlamadan endişe ettiğini söyledi. Ahmedinejad, “Halka karşı bu vahşice davranış kabul edilebilir değil. BM’yi İngiltere yönetimine karşı harekete geçmeye çağırıyorum” dedi. Havada NATO’nun, karada muhaliflerin saldırısıyla karşı karşıya bulunan Libya’nın Dışişleri de benzer bir açıklama yaptı. Açıklamada “Barışçı göstericilere şiddet kullanan Cameron meşruiyetini kaybetti, çekilsin. BM Güvenlik Konseyi ve uluslar arası toplum, bu saldırganlığa seyirci kalmasın” denildi. Suriye televizyonu da kendi ülkesinde göstericilere yönelik kanlı müdahaleleri ve katliamları vermezken İngiltere’deki olayları ayrıntılarıyla ekrana taşıdı. İngiliz polisinin yağmacıları dövme gösterilerini tekrar tekrar yayınladı.
Türkiye medyası Doğunun baskıcı rejimlerine sahip İslam ülkelerinin yaptığı bu açıklamaları “demokratik komedi” türünden alaycı başlıklarla verdi. Medya kendi halkına karşı baskı, şiddet ve katliam uygulayanların bu konuda fikir beyan etmelerinin tutarsızlık ve çelişki olduğuna vurgu yapmış oldu. Tıpkı “kendisi muhtacı himmet dede…Kaldı ki gayriye yardım ede” sözünde olduğu gibi bir ironik eleştiri söz konusu olmuştur.
Bu söylem biçimi kendi içinde  ve bugün yaşananlara bakıldığında tutarlı görülebilir. Ancak bu yaklaşım aynı zamanda bir aşağılık kompleksini de içinde barındırır. Hele hele tarihi süreç içinde yaşananlara bakıldığında İran/Suriye ve Libya gibi ülkelerin (mevcut zorba yönetimlerine rağmen) İngiltere, Fransa yahut ABD gibi ülkelerden çok daha masum olduğu söylenebilir.
Batı’nın doğuya ve doğaya uygun gördüğü istismarcı, sömürgeci, tahakküm edici ve soykırımcı politikalar hâlâ hesabı verilmemiş süreçler olarak orta yerde durmaktadır. Asimilasyon, soykırım, Antisemizm, İslamı fobya, komünizm, ırkçılık, faşizm, nazizm, emperyalizm gibi insanlık dışı yaklaşımlar her yerden daha çok Batı’nın ürünüdür. Bugün Orta Doğu, Afrika ve Asya ülkelerindeki geriliğin, baskıcı yönetimlerin ve yoksulluğun nedeni de bizzat Batılı uygulamalardır. Medeniyetler arası çatışma tezleri üretenler, yalnız yönetmek değil “tahakküm etmek” de bizim hakkımızdır, diyenler hep Batılılardır. Bu nedenle Batılı uygulamaların doğunun baskıcı ülkeleri tarafından eleştirilmesine karşı alaycı bir tavır takınmak doğru değildir.
Baskıcı ve işbirlikçi despotik rejimlerle bugünün Batılı demokrasilerinin (!) iki yüzlü ilişkileri her zaman için söz konusu olmuştur. Batılı ülkeler, işbirlikçi despotik rejimlere “kullan-at”  modeli uygulamaktadır. Unutmamak gerekir ki küresel baskı, sömürü ve zulüm her yerden daha çok Batılıdır. Katliam, dikta ve zulüm Doğu’daki baskıcı rejimlerden daha çok Batı’nın sömürü ve tahakküm iştahıyla ilişkilidir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!